Mutlu Hesapçı
“Ben buralıyım kardeşim, senin hakkın neyse benimki de odur”
“Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.”
Çağdaş Yunan şiirinin en önemli ismi Konstantinos Kavafis’in ‘Şehir’ şiirinde bugün size anlatmak istediğimiz ve üzerinde konuştuğumuz bütün duygular var. Diyarbakır’da doğan, çocukken İstanbul’a getirilen ardından Londra’ya uzanan bir hayatın hikayesi. O doğduğu topraklara 40 yıl sonra dönen bir aktör, Kevork Malikyan.
Malikyan koskoca bir ülkenin yıllarca mücadele ettiği bir filmin, Türkiye’deki hapishanelerde işkenceyi anlatan Geceyarısı Ekspresi’nde savcıyı canlandıran oyuncu. Şimdi bir başka film için Türkiye’de, Cem Gelinoğlu ile birlikte “Tur Rehberi”nde rol aldı. Kevork Malikyan ile hem filmi, hem hayatını hem de Türkiye’yi konuştuk. Ve karşımızda ülkesinden uzakta ama hep ülkesinin özlemi ile yaşayan bir insanı bulduk.
Geceyarısı Ekspresi filmindeki savcı; Diyarbakırlı Kevork Malikyan
“BEN BURALIYIM KARDEŞİM, SENİN HAKKIN NEYSE BENİMKİ DE ODUR”
Hayat hikâyenize baktığımda zorluklarla geçen bir çocukluk görüyorum, 10 yaşında doğduğunuz Diyarbakır’dan İstanbul’a tek başınıza gelmişsiniz. Neredeyse din adamı oluyormuşsunuz ama bir İngiliz papaz hayatınızı değiştirmiş. Londra’ya oyunculuk okuluna göndermiş. Nasıl üstesinden geldiniz o yılların?
Acısını hissetmiyorsun belki. Kendimi göstermek istedim ama kime göstermek istedim bilmiyorum. İzleyenlere, dünyaya, İngilizlere… İngilizceyi İngilizlerden daha iyi konuşmak çabası da bu yüzdendi. Oyuncu olarak dünya vatandaşı olabilme çabası da hep bu düşüncelerden olabilir.
Sizi öğrenmek ayakta tutmuş aslında…
Her zaman! O iyi, ben ondan daha iyi olmam lazım. O İngilizceyi konuşuyor, ben onunla daha iyi İngilizce konuşmam lazım.
“Acı dinlemeye zaman yok”
Hayatta hedefler belirleyip ona ulaşmak için meşguliyet yaratarak acılarınızı dinlememişsiniz gibi.
Yok, çünkü acı dinlemeye zaman yok. Beyninin arkasında öğrendiğin acı, ailemden tut, akrabalarımdan tut çok geçmişe gider bu duygu hep seninle yaşıyor ama hayatını onunla geçiremezsin. Okuyorsun, çalışıyorsun, ayrı ayrı işler geliyor, arkadaşların oluyor yani yaşarken dramaya gerek yok. Ama unutmamak da çok güzel bir şey ve önemli!
“Niye 1915’in acısını unutmuyorum?”
Peki, geçmeyen ve unutamadığınız şey ne?
1915. Anlatmakla bitmez. Çünkü ben o neslin çocuğuyum. Ben gelecek ayın ikisinde 81 yaşında olacağım. Babam 1915'te 11 yaşında, annem 4 yaşında zaten. Niye 1915'in acısını unutmuyorum? Yok ki unutmak; benim yalnız benim toplumum için, bütün Türkiye için, bütün toplumum için. Günün sonunda bugün ölenler, öldürülenler, kaybettiğimiz insanlar Türkiye vatandaşlarıydı. Senin gibi öbürünün gibi Türkiye vatandaşlarıydı. O şey yani onu yok edemiyorum.
“Bir gün bir yerde artık el sıkışıp sarılacağız”
Türkiye’ye gelip gidiyorsunuz hatta burada oyunculuk da yapıyorsunuz, hissettiğiniz duygu ne?
Türkiye’ye sevgiyle gelip gidiyorum, çalışıyorum. Niye geldim? Gelmeye de niyetim yoktu düşünün ben 40 sene buraya gelmedim. Tiyatro okulunu bitirdikten sonra hep İngiltere'de kaldım. İngiliz filmleri, İngiliz dizileri, Amerikan filmleri, tiyatro falan derken yıllar geçti. Ama hasret, o toprak tutuyor insanı ve burnun sızlıyor. Sonra bir gideyim bakayım ne oluyor dedim. Hiçbir şey değişmiş mi? Ama maalesef evet tamam, Türkiye'miz coğrafik olarak falan çok değişmiş ama bence daha bizim çok gidecek yolumuz var. Ama gideceğiz. Bir gün eminim ki bir yerde artık el sıkışıp sarılacağız.
Sizin beklentiniz ne?
Bilmiyorum tam olarak bunu ama benim beklentim uygar her insan gibi dünyada bir yanlış yaparsan o yanlışa özür diliyorsun değil mi? Okulda olsun, işte olsun, arkadaşlık arasında olsun bir özür, bir el sıkışmak bir yerde bunu bitirmek lazım.
1915'in muhasebesi olmadı mı?
Olmadı tabii, olmadı. Ve olamaz da çünkü her gelen devlet diyorsa yok canım işte Ermeniler bunu yaptı, biz de bunu yaptık falan.
Sizin istediğiniz ne? Nasıl bir açıklama?
İstediğim hiçbir şey yok. Ne toprak istiyorum, ne de annemin babamın evlerini ne de tarlalarını istiyorum ne de bankada olan paralarını istiyorum. Hiçbir şey istemiyorum.
“Yalnız Ermeniler için değil Türkiye için bu çok önemli”
Bir özür mü sadece?
Bu çok önemli ve bizim toplum için çok önemli. Yalnız Ermeniler için değil Türkiye için bu çok önemli. Çünkü 109 sene oluyor. 109 senedir her zaman Nisan ayında her sene bu mesele ortaya geliyor. Büyük işler oluyor, konuşmalar oluyor. Yazık bir şey bunun hiç gereği yok çünkü bugün doğan çocukların bu mevzulardan haberleri bile yok.
Çözüm öneriniz ne? Nasıl bir politika belirlenmesini istiyorsunuz?
Nasıl bir politika belirlemeleri gerekiyor? Politika falan yok kardeşim sen bir yanlış yaptın, ben bir yanlış yaptım çok özür dilerim.
“Savaşta kim yanlış yapmadı kardeşim”
Biz hep Türk tarafından baktığımız için Ermeniler yanlış yaptı hikâyesi üzerinden bakıyoruz meseleye sizce Ermeniler de yanlış yaptı mı?
Savaşta kim yanlış yapmadı kardeşim? 1915 bir savaş dünyasıydı. Kim yanlış yapmadı? Mustafa Kemal savaşa gitti savaşı kazandı Allah'a şükür ve topraklarımızı geri aldı. Osmanlı bir gün sonra Türkiye oldu. Eğer Ermeniler o zaman yahut Museviler yahut Rumlar yahut Kürtler yahut... Türkiye Mustafa Kemal de içinde olabilir. Hepimiz, millet savaşa niye giriyor? Bir şey kazanmak için değil mi? Ermeniler zannettiler ki Türkiye parçalanacak belki orada kendilerine de bir yer bulacaklar. İngilizlerin Fransızların falan istediği buydu Türkiye’yi parçalamak istiyorlardı. Belki Ermeniler de dediler ki; biz eğer savaşta Rusların yanında olursak bir kaç kişi kardeşim bunlar şey... Savaşta olan her şeyi kabul etmen lazım. Savaşa herkes bir niyetle giriyor. Herkes bir şey bekliyor. Belki o zaman ortak bir niyetle girildi zaten. Onlar da zannettiler ki benim şeyim bu ama bir şeyim yok.
“Kimsem yok kızım ve bu beni çok acıtıyor”
Burada kalan akrabalarınız var mı ya da nerelerdeler?
Kimsem yok kızım. Bu beni çok acıtıyor. Nene, dede, amca, dayı, hala… Göster bana bir Türk çocuk bu halde Allah göstermesin öyle benim gibi büyüdü. Kimsem yok nereye gittiler, anlatan da yok. Hepsi ölmüşler 1915'te.
Türkiye’den gidenler nerede peki? Kim? Hiç yok mu başka ülkeye gidenler?
Göster bana, söyle lütfen. Nerelerdelerse gideyim. Bilmiyorum. 109 sene sonra nereden bileceksin? Hayır, yani ne bileyim. Ya ölmüşler ya kaybolmuşlar. Akrabam yok benim. Sen bana bir tane Türk kardeşini göster ki akrabası olmasın. Ama ben bunları bir tarafa koyarak ben şahsen sevgiyle buraya geliyorum. Böyle enteresan işler çıkıyor. Bu kadar tatlı insanlarla çalışıyorum. Konuştuklarımın çoğu da “abi olmasaydı ne iyi olurdu” diyor.
“Senin hakkın neyse bu topraklarda benim hakkım da odur”
Kendinizi köksüz hissediyorsunuz ama kökünüz de burada?
Benim köküm burada, ben burada doğdum. Bak Ermenistan hakkında sana hiç konuşmadım.
Ermenistan benim milletimin olduğu, toplandığı bir yer. Ama ben bu topraklarda doğdum. Senin hakkın neyse bu topraklarda benim hakkım da odur. Onun için böyle Türkiye Türklerindir. Ne mutlu Türküm diyene sözünü kabul etmiyorum. Yanlışlık orada. Ne mutlu Türkiye'de yaşayan bütün toplumlara, ırklara, dillere, ne mutlu.
Burada hiç eviniz oldu mu ya da yaşamayı düşünmediniz mi? Peki kaç yılında gittiniz?
1963 yılında 20 yaşında bu ülkeden gittim.
“Hayatım böyle değişmeseydi şu anda Ermenilerin patriğiydim”
Hayatınızı değiştiren kişi Papaz mıydı?
Evet. İngiliz bir rahip bize İngilizce öğretmeye geldi. Üsküdar'da ruhban okulundayım.
Birkaç oyun yaptık ve sahneledik. Patrik'le konuştu, Patrik bana izin verdi; git oğlum oyunculuk oku, olmazsa geri gelirsin din eğitimine devam edersin dedi. İngiltere’de oyunculuk imtihanını kazandım. Burs aldım ve okudum.
Eğer papaz ‘bu oyuncu olmalı’ demeseydi siz papaz mı olacaktınız?
Hayatım böyle değişmeseydi Ermenilerin patriğiydim.
“Ben zannedersem kötü bir oyuncu değilim”
Peki, dünyaca ünlü bir oyuncu olacağınız ya da dünyaca tanınmış isimlerle çalışacağınızın hayalini kurdunuz mu?
O nasıl oldu? O bir şans mıydı? Ben kendi kendime inanılmaz bir oyuncu olarak falan görmüyorum. Gördüler, beğendiler. Sana küçük bir örnek vereyim; Steven Spielberg ile Londra'da Indiana Jones filmi için görüştük. Sonra George Lucas, benim casting direktör görüştü. Adam beni Geceyarısı Ekspresi'inde görmüş ve benim oyunculuğumu beğenmiş. Alan Parker ile, Midnight Express'in Yao Chi ile, Ridley Scott ile yaptığım film sayesinde bu isimlerle tanıştım. Oyunculuğumun gücünden mi, kabiliyetten mi yoksa Alan Parker siyah gözlerim için falan mı seçti bilemem. Ben zannedersem kötü bir oyuncu değilim.
“Ben ne yaptım kardeşim, benim mesleğim bu oynamak, oyunculuk”
Geceyarısı Ekspresi bizde çok tartışma yaratan bir film oldu ama…
İlk defa buraya geldiğimde Ayşe Barım ile çalışıyordum. Bana dedi ki; “Hürriyet Gazetesi’yle bir röportaj ayarladım Geceyarısı Ekspresi filmini üstünden atmamız lazım. Neyi var, neyi üstümden atacaksın” dedim. Ben ne yaptım kardeşim, benim mesleğim bu oynamak, oyunculuk. Bana bir teklif geldi, senaryoyu okudum Alan Parker ile görüştüm ve anlaştık. Mesleğimden para kazanıyorum ailemi yaşatmak için. Kimden özür dileyeceğim, ne için özür dileyeceğim kardeşim. Ben sana bir şey diyeyim. O zaman da aynı şeyi dedim, şimdi de diyorum; O filmi meşhur yapan yine bizim devletimiz. Orada göstermeyin, burada göstermeyin yasakçı zihniyet. Devletler ve yasakları. Filmde zindan denen bir yer var ve dünyanın her tarafında var. Zindan en kötü yer değil mi? Hapis niye var yani? Türkiye’de niye farklı olsun? Ben o zamanki devletin derdini anlamadım. 6 milyonla yapılmış bir film ilk senesinde 80 milyon ciro yaptı. Kim güldü? Yapımcılar. Türkiye kaybetti. Türkiye ne kazandı kardeşim? O kadar protesto. Ben böyle şeylerin abartıldığını düşünüyorum ve bizim Türkiye'mizin aydınlanması lazım. Daha farklı bakış açısı geliştirmeleri lazım. Sinema bir endüstridir, gözünü seveyim ya.
“Kulüp dizisinde oynamak isterdim”
Türkiye'de Ermenilerle ilgili yapılan projelerde oynamak ister miydiniz, ister misiniz?
Kulüp’te çok oynamak isterdim. Devamı gelecekse öyle bir fırsat gelirse o kadar sevinirim ki inanamazsın. Çünkü Kulüp dizisinin bakış açısını çok sevdim. Azınlık kelimesi gücüme gidiyor ki İngiltere’de bile azınlık kalıyorsunuz. Ama azınlık durumundan çıkarak evrensel duygularla hikâyeyi anlatma başarısında Kulüp dizisi bana çok iyi geldi. Bu ayrımlar o kadar zoruma gidiyor ki. Azınlık! Ben niye azınlığım kardeşim? Senin çoğunluk olman ne demek? Böyle şeyleri anlamıyorum. Fatih Akın’ın ‘The Cut’ filminde oynadım. Katliamı anlatan bir film.
“Neden zor kardeş gibi yaşamak?”
Sizi burada sahiplenebiliriz dünyaca ünlü Ermeni asıllı Türk oyuncu diye biz başarıları sahiplenmeyi severiz.
Anlatacak sana o kadar şey var ki. Ama konuşacak şeylerin, benim kalbimde kötülük denen bir şey yok. Acı bir nokta yok. Ne topluma, ne toprağıma. Devlet dünyanın her tarafında.
Şu devletleri nasıl getireceğiz ki ırkçılık yaratmasınlar, dincilik yaratmasınlar. Kardeş nasıl, niye? Niye kardeşim? Neden zor kardeş gibi yaşamak? Kanunla, başımızın üstüne. Bu nedir? Bunlar bunu yaptı da, biz bunu yaptık. Ben yedi sene din okudum. Bana sorarsan dünyanın balansını bozan iki şey; Devlet ve din. Bunları düzene koyabilirsek zaten herkes birbiriyle kardeş değil mi?
“Doğduğun yer senin ülken değil mi ama niye beni ayırıyorsun?”
Sizin ülkeniz neresi desem?
Türkiye tabii. Burada doğdum. Doğduğun yer senin ülken değil mi? Ama niye beni ayırıyorsun? Bu işte dediğim Türkiye Türklerin yeri. O ne demek ya? Ben yine İngiltere'ye döneyim dedim. Bir gideyim bakayım ne oluyor diyerek toplumu izliyorum. Sonra burada, buradaki olan topluma kültürel katkım ne olabilir diye düşünüyorum.
“Hrant’ın öldürülmesiyle Türkiye 1915’i bir daha yaşattı”
Hrant Dink’in öldürülmesi sizi nasıl etkiledi?
Barışçıl tutumunu çok önemsiyordum ama çok yalnız da bırakıldı. Hrant Dink’i öldürmekle kim ne kazandı? Hrant Dink diyaloğu başlatmıştı. Onun öldürülmesiyle Türkiye 1915'i bir daha yaşadı. O öldüğünde ben Londra’daydım, tiyatro yapıyordum. Bir arkadaşım telefon açtı; Türkiye’de Hrant Dink’i öldürmüşler dedi. Hrant tiyatro çalışmalarım dolayısıyla beni kutlayan ve bilen isimlerden biriydi. Bir hafta bütün İngiliz haber kanalları hepsi katliam ne zaman oldu, nasıl oldu, fotoğraflarla ve tartışmalarla verdiler buna değer miydi? Bırak konuşsun ya, ne var? Ben sana diyorum gel arkadaş olalım. Sen kalkıp beni döversen, öldürürsen ne kazanıyorsun ya? Gelin konuşalım lütfen! Çocuğun istediği konuşmaktır. Diyalog dünyanın en güzel şeyi. TRT’de benimle röportaj yaptıkları zaman lütfen diyalogu durdurmayalım, konuşalım birbirimizle, dertlerimizi paylaşalım dedim.
Hükümet ile bir diyaloğunuz oldu mu?
Ben kimim ki, bir diyaloğum yok. Ama Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin ismini değiştirmesi çok hoşuma gitti. Türkiye oldu ya ismi değişti. Çünkü senelerden beri İngilizler Turkey deyip durdu anlamı hindiydi. Hangi akıllı insan kalktı Türkiye'nin ismini Turkey koydu o zaman? Anlamıyorum ki. Bilmiyor muydun ya? Adam kalktı çok doğru bir şey yaptı. Burası Türkiye'dir, Turkey değil. Almanya'nın kendi ismini Elephant koymaya benziyor biraz bu. Ondan sonra Tayyip Bey Türkiye'ye askeri taraf açısından güven verici çok büyük işler yaptı.
Bakma yine toplumu da ayırdı ama her devlet bugün bunu yapıyor.
Diyarbakır'a gittiniz mi?
Bu geldiğimde gitmedim ama gideceğim Surp Giragos Kilisesi var ya ben o kilisenin hayvanlarıyla büyüdüm. 3-4 yaşından beri babam beni oraya götürürdü.
Ne hissediyorsunuz oraya girdiğinizde?
Senelerin kaybı, yalnız benim değil toplumun, Diyarbakır'ın, Türkiye’nin…
Böyle olmasaydı da ben Diyarbakır'da yaşasaydım ve bambaşka bir işin içinde olsaydım diyor musunuz?
Ne güzel olurdu.
Size bir şans veriyoruz, ailenizle orada olmak ister miydiniz, şu anki hayatınızı değiştirir miydiniz?
Tabii, hem de nasıl… Bilsem ki orada rahat yaşayacağım, burada münakaşasız yaşayacağım, yarın devlet bir politikasını değiştirdiği zaman gelip kiliseye taş atmayacak onları bilsek hepimiz hayatımızı değiştirir ve yaşarız ama garantisi yok.
‘Tur Rehberi’ sizin için nasıl bir film ve duygusu ne?
Grup olarak bir yere gittiğiniz zaman seninle yolculuk yapan bütün insanların tecrübelerini, hayatını, acılarını, neşeli günlerini paylaşmak. Filmde bir grup var türlü türlü hastalıklarla boğuşan, hayatla derdi olan insanlar bir araya geliyorlar. Bu yolculuktan sonra bir şey öğreniyorsun; hayat yaşamaya değer ve güzel.
Senaryonun sizdeki etkisi ne oldu?
İnsanlığın ve hayatın değerini, önemini, arkadaşlığın anlamını öğreten bir senaryo oldu.
“Cem Gelinoğlu insani kalitesi yüksek çok çok iyi bir insan”
Siz Londra’da yaşıyorsunuz bu rol size nasıl geldi ve daha önce Cem Gelinoğlu ile tanışıyor muydunuz?
Cem’i bilmiyordum, tanışmıyorduk. Cem bir oyuncu, bir komedyen olarak özelliklerinden daha fazlası var; insani kalitesi yüksek, çok çok iyi bir insan. Onu tanıdığım için çok mutluyum. Zaten senaryosunu da okuyunca hemen seve seve kabul ettim. Daha önce Hakan Algül ile Niyazi Gül Dörtnala filminde çalışmıştım sanırım onun aklına geldim.