Mutlu Hesapçı
“Her anın çok değerli olduğunu biliyorum ve her an için dünya varmış diyorum”
Engin Altan Düzyatan; “Her anın çok değerli olduğunu biliyorum ve her an için dünya varmış diyorum”
Bu hafta PPRİletişim organizasyonuyla Bodrum’da ‘Dünya Varmış’ filminin setine gittim. Benim için çok güzel bir organizasyon oldu ve set ekibi oyuncusundan yönetmenine ve teknik ekibine kadar bizi şahane ağırladılar. Kendimi çok iyi hissettiğim setlerden biri oldu diyebilirim. Filmin çekimleri devam ediyor ve sette filmin oyuncularından Engin Altan Düzyatan, filmin senaristlerinden ve oyuncusu Sarp Bozkurt ve filmin yönetmeni, yaratıcısı Ali Adnan Özgür ile röportaj yaptım. Ekibe teşekkürlerimi sunuyor ve sevgilerimi gönderiyorum. Sayelerinde filmin adı gibi ‘Dünya Varmış’ dedim ve ‘Dünya Varmış’ diyerek sohbetimizi gerçekleştirdim. Filmi izlemeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Herkese mutlu pazarlar diliyoruz.
‘Dünya Varmış’ filmi projesi size geldiğinde, okuduğunuzda neler hissettiniz, kabul etme sebebiniz ne oldu?
İlginç bir senaryo olması ilgimi çekti. Aslında post apokaliptik başlayan ve macera filmine evrilen ama bir yandan da içinde ciddi komedi öğeleri barındıran bir film. Türk Sineması’nda çok fazla örneğini gördüğümüz türlerden biri değil. Açıkçası değişik olduğu, yeni bir şey deneme fırsatım olduğu için ve biraz konfor alanından çıkabileceğim için tercih ettim bu işi.
“Bir sinema filminde ilk kez komedi deneyimliyorum”
Rolünüz ne?
Ben Nuh adında bir taksi şoförünü oynuyorum. Bir anda mikropla dünyanın neredeyse sonunun geldiği bir ortamda fark etmeden ve bilmeden bir yerin içerisinde kalıyor ve ondan sonra da olaylar gelişiyor. Değişik bir hikâye gerçekten. Bir sinema filminde ilk kez komedi deneyimliyorum. Beni bambaşka bir dünyanın içinde de görecekler. Hatırladıkları tarihi kişilik rolümden beni çıkartacaklar diyebilirim. Ben bu proje ile tarihten çıkıp biraz geleceğe gidiyorum. İşin içinde yeni bir medeniyet hikâyesi var.
Çok spoiler vermiyorsunuz ama kendimce algıladığımı söyleyeyim; Salgından kaçmaya çalışan insanlar var ve bir şeyin içine hapsediliyorlar. Orada bir hikâye başlıyor aslında değil mi?
Evet, aslında bir bakteriden kaçmaya çalışan bir topluluk ve bir elit tabaka var. Dünyanın sonu için hazırladıkları bir ark otelin içerisinde hayatları devam ederken ve dışarıdaki hayat yok olmuşken bizim kahramanımız yanlışlıkla bu ortamın içinde bulur kendini.
“Dünyanın sonunun geldiğinden haberi yok”
Aslında bizim kahramanımız da salgından kurtulmaya çalışmıyor mu?
Aslında öyle bir derdi yok, kurtulmaya çalışmıyor çünkü dünyanın sonunun geldiğinden de haberi yok. Sadece bu sığınağa ulaşmaya çalışan birilerini otele getiriyor ve bir taksi şoförü olarak bir anda tesadüfi bir şekilde o da kendini bu ark otelin içerisinde buluyor. Ve ondan sonra da hikâyemiz bir şekilde sarpa sarıyor.
“Bir anti kahraman değil, seveceğimiz bir karakter”
Nasıl bir taksi şoförü, özellikleri ne? İyi bir insan mı?
Ben eskiden çok taksiye binerdim, o zamanlardan hatırlıyorum, filozof taksiciler vardı. Bu abiyle ne güzel şeyler konuştuk, iyi ki bu taksiye bindik, ne kadar güzel kafamı açtı dediğimiz böyle taksi şoförleri var. Hayatın her yerine dair biraz fikri olan ve kitap okuyan taksi şoförlerinden biri bu adam. Bir yerlerde beklerken kitap okuyan, filozoflaşmış bir taksi şoförü. Bir yandan da zamana ayak uydurmak zorunda kalan çakallıkları da var ama kendini de ezdirmeyen bir mahalle delikanlısı yanı da var. İkisinin karışımı, lider ruhlu bir taksici. Ark otelinin içine girmesiyle, sistemin içindeki yanlışlıkları görmesiyle birlikte aslında içeriyi de örgütleyip kendisi de bir değişime doğru sürükleniyor. Bir anti kahraman değil, seveceğimiz bir karakter.
“Filmin eleştirel gücüne ve söylemek istediği söze çok güveniyorum”
Hikâyenin çıkış noktası pandemiden kalan duygular gibi geldi. Pandemi çok şey götürdü ama aynı sistemde kaldığımız yerden devam ediyoruz hayata. Siz neler söylersiniz?
Buradan hareketle tabii ki birçok sistem eleştirisi var filmin içinde. Film sadece komedi öğeleri barındıran ve tek amacı insanları güldürmek ya da insanları eğlendirmek olan bir film değil, aslında bir derdi var. Çok yakın bir zamanda pandemi yaşayan bir dünyada biraz da insanlar bu durumlara aşikârlar ve tabii ki bunu tiye aldığımız yerleri de var. Öz eleştiriler yaptığımız yerler var, sistemi eleştirdiğimiz yerler var. O yüzden de ben filmi izlediğimde kendi adıma herkesin bir şeyler bulabileceğini ya da bir eleştiriye ‘Evet ben de bu konuda böyle düşünüyorum’ diyebileceğini düşünüyorum. O anlamda filmin eleştirel gücüne ve söylemek istediği söze çok güveniyorum. Ben de çıkış noktasını ve fikrini çok sevdim. Pandemi hepimizi değiştirdi aslında.
“Pandemi bana çok şey öğretti”
Pandemiden sonra güya biz yeni bir düzen ve başka türlü devam etmek istiyorduk hayata ama pandemiyi çabuk unuttuk ve yine aynı bildiğimizi okumaya devam ediyoruz.
Bazıları evet, bazıları öyle değiller. Ben öyle değilim, daha önceki gibi davranmıyorum, önceki alışkanlıklarımı devam ettirmiyorum. Daha fazla tadını çıkarıyorum artık her şeyin. Pandemi bana çok şey öğretti gerçekten.
“Sakin bir yaşamda mutluluk mümkün”
Nasıl geçti peki? Kaygılı mıydınız?
Ben genel olarak kaygılı bir adam değilim. Kaygıyı çok doğru bir davranış modeli olarak görmüyorum çünkü bir faydası olduğunu düşünmüyorum kaygının. O yüzden de genel olarak herhangi bir şeye pek kaygılanmam. Ama evet sonuçta değişik bir dönemdi. Hepimiz farklı şeylere aydınlandık. Aslında işte yaşamın değerini, doğanın değerini biraz daha anladık. Şehirlerde ne hale düştüğümüzü biraz daha gördük. Pandemi sonrası terse göçün başlaması aslında çok değerliydi ve bir şekilde çok fark etmesek de o terse göç devam ediyor. Şehirlerden tekrar kasabalara, köylere dönüş var. Şehir hayatı çok da yaşaması keyifli bir yer değil ve şehir hayatı sizi sürekli bir şey kazanmak zorundaymışsınız gibi bir hıza sürüklüyor. Ama o kazandığınız şeyi de çok çabuk harcatıyor size ve gerçekten niçin kazanıyorsunuz belli değil. Oysa köy hayatında, doğal hayatta ya da işte bir ne bileyim daha sakin bir yaşamda mutluluk mümkün. Çok daha fazlası mümkün.
“Bu eşitliği sağlayabilmenin, bu eşitliği elde edebilmenin tek yolu doğada yaşamak”
İnsanlık eşitlenme hikâyesini bir türlü başaramadı. Belirgin ya da gizli bir kast sistemi var ve ona göre sistem işliyor. Bu filmde de bir seçkinler var ve ondan sonra gelenler… Orada da bir eşitlenme hikâyesine gelemiyoruz galiba.
Aslında bu adaletsizlik ve eşitlenememe hali dünyanın genel problemi. Dünyanın en çok nüfusu olan ülkelerinden Hindistan’da hâlâ kast sistemi var. Şu an Çin'e gittiğinizde insanlar kast sistemi gibi söylenmese de aslında sosyal puanları var ve belli puana sahip değillerse kasabalarından dışarı çıkamıyorlar ya da alışveriş yapamıyorlar. Dünya garip bir yere doğru sürükleniyor ve dünyada bizim hayal ettiğimiz ölçüde bir eşitlik hiçbir zaman olmayacak gibi duruyor. Bu eşitliği sağlayabilmenin, bu eşitliği elde edebilmenin tek yolu doğada yaşamak. Doğaya yakın yaşamak, şehirden uzaklaşmak. Çünkü şehirden uzaklaştıkça aslında eşitleniyorsunuz. Özgürleşiyorsunuz. Ve gerçekten orada bir şeyle yarışmanıza gerek kalmıyor. Gerçekten daha eşit oluyorsunuz çünkü doğanın içinde ihtiyaçlar belli ve herkes aynı ihtiyaçlara sahip. Ama şehirde öyle değil. Şehirde ihtiyaçlar artıyor ve hangi ihtiyacı karşılayacağız, hangisi için yarışacağız? Şehirde gerçekten bir yarış atı durumu var.
“Hikâyenin içinde bir kadimler topluluğu var ve haz alınan her şeyi yasaklıyorlar”
Filmde (kulis bilgilerimden) öğrendim ki haz duygusunun yaşanmaması gibi bir durum da var ve yasak öyle mi?
Evet, hikâyenin içerisinde öyle garip şeyler var, hikâyenin içinde bir kadimler topluluğu var ve haz alınan her şeyi yasaklıyorlar. Amacın haz almadan sistemi yeniden inşa etmek olduğunu düşünüyorlar ve haz alan insanın aslında dünyayı bu hale getirdiği gibi bir öğreti sunuyorlar.
“Son 8-10 yıldır yaşadığım her ana şükrediyorum”
Filmi gittikçe daha çok merak ediyorum. Bu arada filmin ismi de çok güzel “Dünya Varmış”... Dünya varmış dediğiniz anları, anıları sorsam size…
Geçmiş yıllarda bu soruyu sorsaydın büyük ihtimalle bununla ilgili birkaç tane anım, hikâyem olurdu ama şimdiki bana soruyorsan her an dünya varmış diyorum. Artık bir yerden sonra daha fazla şükretmeye başlıyorsun ve içinde bulunduğun her anın gerçekten çok değerli olduğunu fark ediyorsun. Ben herhalde son 8-10 yıldır yaşadığım her ana şükrediyorum ve her anın çok değerli olduğunu biliyorum ve her an için dünya varmış diyorum. Son 10 yıldır olan ben sana her an dünya varmış derim. Daha önceki Altan, ‘Şu zaman dünya varmış demiştim’ diye anlatırdı büyük ihtimalle. Gerçekten hayat çok değerli ve sadece anlardan ibaret.
“Sergi gelirimi yine ihtiyacı olan bir topluluğa bağışlamak istiyorum”
Fotoğraf sergilerinizin devamı gelecek mi? Siz bu projelerinizi sosyal sorumluluk projesine dönüştürdünüz, insanların suyu yok ve su kuyuları açılmasına yönelik bir yardıma dönüştürdünüz.
Yeni sergi planlarım var ve yine gelirini ihtiyacı olan bir topluluğa bağışlamak istiyorum. Yeni sergi için elimde çok fotoğraf var ve detaylı bir çalışma yapmam gerekiyor. Ayrıca yeni bir belgesel çektim, 5 ayrı ülkeye gittim, o belgesel de yakın zamanda yayınlanacak.
Oyunculuk ile ilgili yeni projeler ve başka neler var?
Birçok şey geliyor, bakıyorum ve seçmeye çalışıyorum. Kendimi rahat hissettiğim ya da konfor alanından çıkmak istediğim işler yakalarsam bir şekilde tekrar seyirci karşısına çıkarım. Bu aralar ‘Tekrar tiyatroya mı yöneleyim’ diye düşünüyorum o yüzden bununla ilgili tekst bakıyorum.
“O heyecanı yaşamaya devam ettiğim sürece oyunculuk yapmaya devam edeceğim”
Oynamanın duygusu değişiyor mu ya da ne hissediyorsunuz?
Tabii ki tecrübe kazanıyorsun ve artık daha tecrübeli olduğun için daha fazla dikkat etmen gerekiyor, daha yaratıcı olman gerekiyor, daha yeni şeyler yaratmaya uğraşıyorsun ama heyecanını kaybetmiyorsun. Bir şekilde o heyecanımı zaten kaybettiğim an büyük ihtimal oyunculuğu bırakırım çünkü hâlâ o heyecanı sevdiğim için yapıyorum bu işi ve o heyecanı duyuyorum, hissediyorum. O heyecanı yaşamaya devam ettiğim sürece oyunculuk yapmaya devam edeceğim. Biraz daha çerçevesi değişiyor hikâyemin, artık yapımcılık da yapıyorum.
Bir hikâye yaratıyorum, yazar arkadaşlarıma veriyorum onlar yazıyorlar. Artık sadece işin oyunculuk tarafında değil mutfağın değişik taraflarında olmaktan da zevk alıyorum.
Yönetmen Ali Adnan Özgür; “Bu filme kendi fıtratımla mücadelemin filmidir diyebilirim”
Fikir nasıl ortaya çıktı?
Ben hep şunu düşünürüm; ‘İnsan olmamızı ne unutturuyor bize, neden insan olduğumuzu unutuyoruz?’... Günlük hayatımda bunları sorguluyorum. Dünyanın kendi hali kafama takıldı. Sürekli ‘Dünyanın sonu gelecek mi?’ diyerek yaşayan ve büyüyen bir nesiliz biz. 2000’de milenyum çağında dünyanın sonunu bekledik, sonra başka olaylar oldu, yine aynı kaygılar... En son pandemidiyi de gördük. Başımıza her an her şey gelebilir, ‘Biz niye bunu anlatmıyoruz?’ diyerek ‘Kıyamet olacaksa bizde nasıl olur, olabilir’ diye düşünmeye başladım. İçimizde hep şu korku var; ‘Başımıza neler gelecek?’ İlk fikir böyle doğdu.
“Kıyamet anında sığınağa yerleşen insanlar ve orada kurulan yeni bir medeniyet var”
Hikâye nasıl başlıyor?
Kıyamet anında sığınağa yerleşen insanlar ve orada kurulan yeni bir medeniyet var. Dünyada bu sığınaklara da ark deniliyor. Ark demek aslında kıyamet sonrası sığınağı anlamına geliyor. Bu coğrafyada para veren misafirlerimiz konforlu yaşasınlar diye bu arkı otel şeklinde inşa etmişler. Çok şık bir otel şeklinde inşa edilmiş bu arkta eski medeniyetlerden de ders almak üzerine bir hikâye geliştirmeye çalıştık.
“İnsan fıtratı her şeyi bozmak üzerine”
Film neyi anlatıyor?
İnsan fıtratı her şeyi bozmak üzerine... Bu film de bunu anlatıyor aslında. İçeride bir hikâye var; Nuh ile Gece’nin, Tufan’ın hikâyesi var. Ama benim yönetmen ve senarist olarak temelinde anlatmak istediğim şey; insanın fıtratına yenilmemesini hayal ediyorum. Çünkü biz kendi fıtratımızda biraz kibirliyiz sonra dünya malına çok düşkünüz. Ben de öyleyim! Mesela diyoruz ki az eşyayla hayatımızı devam ettireceğim ama ilk denemeler olur gibi olsa da başaramıyoruz. Bu filme kendi fıtratımla mücadelemin filmidir diyebilirim.
“Film 2024 yılında geçiyor”
Bu dünyayı yaratmak kolay mıydı?
Aslında başka bir dünya yaratmıyoruz alternatif evren yaratıyoruz. Film 2024 yılında geçiyor. Biz günümüzü anlatıyoruz. Günümüzde sahip olduğumuz her şey olduğu gibi aynı. Normal bir insanın hayatta karşılaşamayacağı hiçbir şey içeride yok.
‘Dünya Varmış’ filmini izlemek için şimdiden sabırsızlandım, vizyon tarihi ne zaman?
22 Kasım 2024’te vizyona gireceğiz. Vizyon tarihi açısından güzel tarihlerden biri.
Sarp Bozkurt; Biz yazarken ne kadar hayalini kuruyor olsak da seti gördüğümde kurduğum hayalden daha büyük bir şey olduğunu gördüm
Bu projede sizi ne heyecanlandırdı da senaryosunu yazmaya karar verdiniz?
Beni heyecanlandıran ve ikna eden Adnan’dı. Her fikir güzel de işlenebilir, kötü de ama Adnan’ın bunu güzel işleyeceğine, hatta bunun çok değişik bir şey olacağına dair de bir şüphem yoktu. Böyle bir şeyin içinde olmasaydım aşırı üzülürdüm. Şu an seti gördükten sonra heyecanım bin kat arttı. Biz yazarken ne kadar hayalini kuruyor olsak da seti gördüğümde kurduğum hayalden daha büyük bir şey olduğunu gördüm, o yüzden daha fazla heyecanlanıyorum.
“İnsanoğlu nerede olursa olsun insandır”
Film temelinde ne anlatıyor?
İnsanoğlu nerede olursa olsun insandır. Değişmiyor insan! Sistemi, düzeni, yaşadığı yeri bozan da insan.
“Filmin çok sert göndermeleri de var”
Beyaz ve kahverengi üniformalılar var, sonra kadim insanlar kimler?
Bir beyazlar var, bir kahverengiler var. Beyazlar parasını verip gelenler, üst sınıflar… Burada aslında yeni medeniyet kuruluyor ama insan aynı insan olduğu için sınıfsal ayrılıklar ve öteki insanlar burada da aynı düzen içerisinde. Aslında bu düzenin içeride de yıkılmaya çalışıldığı anlatılıyor. Kırmızı kapşonlu kadimler var ve Ezel Akay, Atilla Olgaç, Ali Sürmeli, Bahtiyar Engin böyle bir kadro, çok kıymetli oyuncular. Bu ekip yeni medeniyetin kurucuları ve kuralları onlar belirliyor. ‘Bunu böyle yap’ diyorlar ama bunun için kimseyi zorlamıyorlar, insanlara kurallar söyleniyor ve insanlar hiçbir kontrol olmamasına rağmen bunun aksini yapmıyorlar. Mesela kahverengiler beyazlara hizmet etmeye devam ediyorlar. Bir deney gibi… Hayır demeyi beceremiyoruz. Aslında filmin çok sert göndermeleri de var. İzlediğinizde çok daha fazlasının olduğunu göreceksiniz, şimdi spoiler vermek istemiyorum.
Kendinize ne rol yazdınız, çaktırmadan torpil geçtiniz mi?
Çaktırmadan yapmadım aleni bir şekilde yaptım. ;))) Altan Abi’nin oynadığı Nuh karakterinin başına içeride gizemli olaylar geliyor ve bu yolda Nuh’a bu gizemi çözmesi için yanında olacak iki karakter var; benim oynadığım Tufan ve Melisa’nın oynadığı Gece karakteri. Gece ile aralarında filizlenecek bir romantik ilişki, benimle de Nuh’un arasında gelişeceği abi kardeş ilişkisi. Nuh’un başına gizemli olaylar gelirken bu gizemleri çözmeye yardımcı olacak bir karakter. Tufan çok naif bir karakter, milyar dolarlar verip de buraya gelen o beyazların dışında ve o beyazlardan Nuh’u da korumaya çalışan biri.
“Distopik, kara komedi diyebiliriz”
Filmin türüne ne denir?
Distopik, kara komedi diyebiliriz. Ayrıca fazlaca acıklı sahneler olduğunu da düşünüyorum.
Bu arada yazarken duygusal olmayacağını düşünüp de çekerken daha fazla duygusal olduğunu düşündüğüm sahneler var ve yine aynı şekilde yazarken bu kadar komik olmayacağını düşünüp izleyince daha komik olduğunu da gördüm. İnsanların tepkisini çok merak ediyorum. Böyle bir şeyin daha önce denenmemiş bir şey olduğunu söyleyebiliriz.
“Kötü gelen şeyleri yaşamadığımız bir dünya, yeni medeniyet belki de daha iyi olacaktır”
‘Dünya Varmış’ ismi nasıl çıktı?
Filmin ismini çok düşündük. Burada dünya bitse de dünya devam ediyor aslında yani dünya komple yok olmuş durumda değil. Nerede olursak olalım, hayat devam ettiği ve biz buna şahit olduğumuz sürece dünya var olacak. O yüzden aslında belki de dışarıda şu an yaşadığımız bize kötü gelen şeyleri yaşamadığımız bir dünya, yeni medeniyet belki de daha iyi olacaktır. İşte o zaman belki de ‘Ohh be dünya varmış’ diyebiliriz diye de düşünmüştük aslında.