Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Marmara Denizi anneanne sandığıdır!

Bu akşam vakti deniz
O bütün hasretimiz
Sanki gelmiş de dile
Nedametin sesiyle
Çarparak kayalara
Yetmez mi, diyor deniz
Karada çektiğiniz?

Cahit Sıtkı Tarancı denize dair şiirinde böyle yazmış; tam da her seferinde denize sığındığım duyguyu ne güzel anlatmış. Ne zaman kaçmak istesem denize doğru giderim ama o denizin tam anlam ifade ettiğini çok da bilmiyorken denizlerin anlamını bir adamdan öğrendim. Deniz Yaşamını Koruma Derneği Başkanı Volkan Narcı ile tanıştım ve denizler için nasıl bir mücadele verdiğini yakından gördüm. Volkan’ın yeni kitabı çıktı ‘Marmara: Son Sığınak’ lafı uzatmadan sözü ona bırakıyorum. Deniz gibi sonsuz olsun hayatınız diyerek herkese mutlu pazarlar dileriz.

20240605-190056.jpg
Mutlu Hesapçı - Volkan Narcı

Marmara Denizi’ne yönelik böyle bir kitap yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Marmara Denizi aslında kıymeti bilinmemiş, değerleri ve sahip olduğu kültür mirasının dışında kaynakları da hoyratça kullanılmış narin, hassas bir deniz. Dünya’da sadece Akdeniz de görülen gorgonların, Ege, Akdeniz’de ölmüş pinaların, yaşamın kaynaklarından poseidonya çayırlarının, dünyanın en lezzetli balıklarından lüferin, kofanın, dünyada nesli tükenmekte olan fokların, bir zamanlar boğazın serin, temiz sularında cirit atan orkinos, kılıçbalıkları ve masallara konu zırhlı balıklarıyla, büyük beyazlarına (köpekbalığı) yuva, sığınak olmuş bir deniz. Sadece bu mu? Soluduğumuz her üç nefesin ikisinin kaynağı, ısı emici, karbon yutağı, besinden, ekonomiye onlarca başlığı eklediğinizde karasal yaşamın adeta yaşam destek ünitesi görevi üstlenmiş bir deniz Marmara Denizi. Tabii bu güne kadar… Bu kadar müthiş bir deniz, bir ülkenin kendine ait tek iç denizi, Akdeniz, Karadeniz, Ege’de yaşayan insan, balık, deniz canlılarının ortak yaşam alanı olması sebebi ile beni hep kendine çekti. Elbette bunun denizle iç içe geçmiş çocukluk yıllarının da etkisi var. Deniz yaşamı hep hayatımda oldu; sonunda ekosistem, deniz yaşamı ve sürdürülebilirlik alanında çalışmaya başladım. Dalıcı, yüzücü olarak su altını, yelkenci, gezgin ve araştırmacı olarak da su üstünde “gördüklerimi, hissettiklerimi nasıl aktarabilirim” dedim. Bunu hem kendi bilgi ve gördüklerim ile farkındalık yaratarak hem sıkıcı bir dil olmadan hem de bilimsel bir kanıt ile derlemeye çalıştım. Ayrıca tüm bu bilgi ve kaynakları da teknolojik günümüz alt yapısına uydurarak QR kodları ile okunabilir, izlenebilir bir kitap, referans ve kaynak bir kitap yazmak için çıktım yola ve bugün size ulaşan Marmara Son Sığınak kitabının çıkış hikâyesi oldu tüm bunlar.

img-20210104-165213-714.jpg

“20 yıllık deniz bilgimi de kattığınızda serüvenimiz uzun gerçekten”

Kitap çok geniş kapsamlı bir çalışma içinde bilimsel araştırma, tarihi bulgular ve dalış yolculukları var. Ne kadar uzun bir süreyi kapsıyor ve içeriğinde neler var?

Evet, aslında alanında ilk ve tek kitap diyebiliriz. Farkı aslında bu kadar insanın emeğinin ortak çıktısı, birlikte olmak, kollektif çalışmak, bir sorun ile birlikte mücadele edebilme yeteneği, unuttuğumuz içgüdülerimizi hatırladığımız bir kitap oldu. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında Marmara’dan Akdeniz’e Sürdürülebilirlik Serüveni adını verdiğimiz yolculuğumuz da 100 günde 100 farklı noktada 100 dalış gerçekleştirdik. Yolculuğumuzda 22 farklı odak noktasında (bilim insanları, balıkçılar, STK’lar ve kadim bilgiler) başlığında 22 röportaj yaptık. 11 özel makale ile kitaba değer katan bilim insanlarının, fotoğraf ve araştırma görselleri ile destek veren kurum, vakıf, kütüphaneleri de içine alırsanız benim 20 yıllık deniz bilgimi de kattığınızda serüvenimiz uzun gerçekten.

“Bu denizin artık hak ettiği değeri alması gerekmiyor mu?”

Neden Marmara Denizi ve bu denizin hem Türkiye için önemi, hem de dünyadaki yeri hakkında neler söylersin?

Marmara ilk 15-20 metrede Karadeniz, 15-20 metre altında Akdeniz ekosistemine sahip tek deniz. Ege akıntılarını da katarsanız buna ortak kültür, ortak gelecek ve sadece bu kitapta olan 430 türü de düşünürseniz inanılmaz değil mi? Deniz, insan geleceği için anahtar tür poseidonya, mercan resifleri, pina vb. gibi türleri içinde bulunduran başka kaç deniz var? Saymadığımız ve kitapta yer verdiğimiz su altı batık şehirleri, gemileri, kültür ve sikkeleri ile nasıl bir zenginliğe sahip olduğumuzu bilmeden her gün kenarından yürüyüp geçtiğimiz bu denizin artık hak ettiği değeri alması gerekmiyor mu?

ferhancoskun-img-0640.jpg

“Bizler denize, doğaya çok zarar veriyoruz”

Kitabı yazmaktaki amaç nedir ve bu kitapla nasıl bir farkındalık yaratmayı hedefliyorsun, bizlere düşen görevler neler?

Kitap öncelikle neden böylesine bir yolculuğa çıkma isteğim ile başlıyor. Sonrasında yolculuk esnasında şehir hayatında unuttuğumuz dinginlik, sakinlik, doğaya ve başka yaşamlara karşı haddini bilme, sürdürülebilir yaşamın sonuna geldiğimiz ve bu gezegene verdiğimiz zararları anlatarak başlıyor. Ne zaman insan baskısını görsem, tahribatı; nerede insan baskısından uzak bir noktayı keşfettiysem, doğanın mucizelerine şahit oldum. Okyanus ve deniz yaşamının insan hayatının devamlılığı için önemini kavramamız gerektiği, Marmara Denizi’nin bilinmeyen, unutulan kültür, kadim bilgileri ve inanması zor deniz yaşamında olan türleri toplamak bunların bilinir olmasını sağlamak istedim. Sanırım insan bilmediği, sevmediği hiçbir şeyi korumuyor. Belki bu kitap Marmara Denizi’nin saklı zenginliklerini anlatır, öğretir, şaşırtır ve onu seven insanlar çoğaldıkça koruması da kolaylaşır diye düşünüyorum. Başka bir gidecek gezegen yok, burada yaşamak zorundayız ve bizler denize, doğaya çok zarar veriyoruz. Kendimiz ve sevdiklerimiz dışında hiçbir şeyi önemsemiyoruz. Bu bir son bulmalı farkında olmadan aslında kendimize yine zarar veriyoruz. Elektrik ya da bakım masrafları olmasın diye arıtma çalıştırmayan fabrikadan tutun, insan-evsel atıkları arıtmadan denize boca eden belediyeden, iş dünyasından, karasal kaynaklı kirleticiler ve kaçak-aşırı avcılığa kadar hepimiz suçluyuz bundan. Ama en lüks restoranda da olsan, en ucuz protein kaynağı olarak en basit yenen balığın hepsinde mikro plastik yiyerek kendimize zarar veriyoruz. Hiçbir şey yapmasanız bile yaşamak için kendi kirlettiğimiz denizin verdiği oksijen ile soluyoruz, bu sizce de bir çelişki değil mi? Ne yapabiliriz? Gelin birlikte bu denize, geleceğimize sahip çıkalım ya da bu alanda çalışan STK’lara destek olun ama samimiyetle... Bunlardan bir tanesi de Deniz Yaşamını Koruma Derneği www.denizyasamınıkoruma.org Deniz değil ise kuşlar, ağaçlar, doğa, çevre size iyi gelen ne ise onu destekleyin, koruyun ve farkında olun. İlk adım evde başlar, sonrası kapı önü ve hayatımız…

Marmara Denizi’ndeki biyoçeşitlilik dediğimizin içinde neler var ve bu biyoçeşitlilik neden önemli?

Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan, Karadeniz, Akdeniz, Ege’nin ortak yaşam alanı, bilinen pinaların son sığınağı, Akdeniz endemiği 26 tür mercanın annesi, poseidonyaların yuvası, deniz kuşları, endemik bitkileri, kültür, Roma’dan Osmanlı’ya, Cumhuriyet’e kadar yüz yılları bulan mirası ile ne denebilir ki bu kadim deniz için? Kısaca Marmara Denizi anneanne sandığıdır.

Defalarca dalış yaptın, yapıyorsun bu dalışların bir sayısı var mı ve dalış deneyimlerinden ortaya çıkan en çarpıcı bulgular neler?

Dünya’nın birçok yerinde dalmışımdır. Çok inanılmaz canlılar, farklı kültürler gördüm ama Marmara gerçekten inanılmaz bir deniz. Kışın Karadeniz suyu 6-8 dereceye kadar düşer, yazın 20-26 dereceye kadar çıkar sıcaklığı, 20 metre altı hep 14-15 derece sabit. Çünkü orası Akdeniz, bu bile inanılmaz değil mi? Ayrıca zorlu çünkü sezonu az, sert, hırçın ama hassas ve narin biraz benim gibi sanırım; o yüzden inanılmaz bir zenginliğe sahibiz! Bu maceraya çıktığımda tüm kıyıları arşınladığım, yazılar, araştırmalar, bilimsel sonuç olarak ortaya çıkan ‘Marmara Son Sığınak!’ Başka ne diyebilirim ki?

“Bir gün su altında yaşadığım özel bir an sonrası denizin çağrısına kapıldım”

Hayatını denizlere, sualtına neden adadın? Senin hikâyen nasıl başlıyor ve böyle şekilleniyor?

Aslında 15 yıllık bir kurumsal iş hayatım var buna girişimcilik de eklersek insan ömrünün dörtte birini geride bırakmıştım. Bir gün su altında yaşadığım özel bir an sonrası denizin çağrısına kapıldım. İnanılmaz bir deneyim oldu benim için, o an sonrasında hayatın kendimce anlamını ve yaşam amacımı bulmuştum. Her şey bir anla başladı, aynı bir çocuğun doğum yolculuğuna başlama anı gibi ben de yeni hayatımın ilk başlangıcına şahit oldum. Ne kadar şanslı olduğumu biliyorum. Bu dünyada yaşayıp bunu göremeyen, anlamayan ya da yaşam amacını bulamayan milyarlarca insan varken bir dalış esnasında bunu yaşamış olmak müthiş bir hediyeydi benim için. Sonrası işte buradayız.

Yüzülebilecek deniz, yiyebilecek balık, deniz canlıları kaldı mı? Denizleri genel olarak bu anlamda değerlendirmeni istesem tespitlerin ne olur?

Marmara Son Sığınak, Prens Adaları ve Su Altı Dünyasının Mucizeleri kitabım, yaptığım belgeseller, araştırmalar ve son olarak Marmara Son Sığınak belgeseli bu sorunuza çok net cevap veriyor. Acilen korumamız lazım. Çoktan geç kaldık ama yine de bize kızmayan bir deniz var. Müsilajı unutmamak lazım elbette ki sadece yüzmek, balık yemek değil yaşam destek ünitemizi kaybediyoruz.

“Müsilaj için tek ve en basit ifade ile Marmara’nın, denizin sessiz çığlığı diyebilirim”

Müsilaj insan gözünün gördüğü, denizlerin kirliliğini anladığımız en önemli dış göstergeydi. Müsilaj neyin habercisiydi ve daha buna benzer denizlerimiz dış dünyaya neler kusabilir?

Müsilaj için tek ve en basit ifade ile Marmara’nın, denizin sessiz çığlığı diyebilirim. Deniz alır götürür, deniz kirliliği göstermez! Nasılsa su altını, balıkları, deniz yaşamının sesi yok, bağıramıyor, bizi tehdit etmiyor, aslında bizim bilmemiz gerekirken hadsizlik etmiyor. O hep besin, kaynak, oksijen veriyor. İşte tüm bu bileşenler (atıkların denize boşaltılması, derin deşarj dediğimiz garibet, dolgu alanları ile kendine nefes alamayan bir deniz, arıtmalarını çalıştırmayan fabrikalar, evsel ve endüstriyel atıklar, karasal kirlilik, aşırı ve kaçak avcılık) temeller bunlar; odağında yine insan var. Bizler biraz durmalıyız. Doğaya ve geleceğe karşı bir savaş veriyoruz sanki ve bu savaşı kazanırsak, kaybedeceğiz! Ve artık deniz dedi ki; yeter! Hastalanıyorum, ölüyorum! Şimdi sormak lazım; müsilaj bitti mi? Elbette hayır!

Peki, bu bir anda mı oldu? Hayır, 40 yıllık bir birikim bu. Yani bu şekilde davranmanın bir sonucu. Neyi değiştirdik? Unuttuk mu? Evet, yine mi olacak? Hiç değişmedi baskımız, duralım artık lütfen!

“Denizcilik Bakanlığı’nın olması lazım”

Denizleri korumak için bireyler olarak bize düşen temel görevler ve sorumluluklar neler?

Kesinlikle Denizcilik Bakanlığı’nın olması lazım, kıyı istilaları bitmeli, fabrikalar arıtmalarını çalıştırmalı, tersaneler, belediyeler, 1 damla bile atık vermememiz gerekiyor bu denize, hayatımıza! Çevre düzenlemelerine ayrılan paralara son verip gerçek yaşam kaynağına yatırım yapmamız gerekiyor. Deniz Yaşamını Koruma Derneği gibi STK’ların kamu-özel sektör ile desteklenmesi gerekiyor. Ama bunu da uzun vadeli ve samimiyetle, SAMİMİYETLE olanı büyük harflerle yazmak istiyorum. Çünkü bir kerelik görünüm için değil, gerçekten sonuç odaklı projeler ile yapılması lazım. Yüzlerce iyi insan var bu hikâyenin arkasında. Hiçbir beklentisi olmadan bizlerle dalan, alana çıkan. Bunu hiçbir özel sektör, kamu yapamaz; bu idealistlik, adanmışlık, kendinden gelen bir his. O yüzden öncelik olarak gönüllülerimize, bize inanarak uzun yıllardır, projelerimize destek olan özel sektör temsilcilerine, bize güvenen ve destek olan tüm kamu temsilcilerimize sonsuz teşekkürler. Bir avuç kaynak ve güvenle yaptıklarımız gerçekten inanılmaz. Bu deniz etrafında Türkiye’nin en büyük illeri var, iş dünyası bu deniz etrafında ve hepimizin ona borcu, desteklememize ihtiyacı var. El birliği ile çok daha iyisini yapabiliriz.

Deniz Yaşamını Koruma Derneği ve projeleri

Deniz Yaşamını Koruma Derneği nasıl bir dernek ve çalışmaları neler?

Deniz Yaşamını Koruma Derneği olarak 2015 yılından beri, başta Marmara Denizi’ni odağına almış, Türkiye kıyı denizleri ve tüm deniz yaşamının sürdürülebilirliği, biyoçeşitliliğinin korunması ve ölçülebilir pozitif bir katkı yaratılmasına yönelik faaliyetlerini sürdürmektedir. Kendi alanında Türkiye'de tek olan DYKD’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği projeleri arasında;

· Türkiye’nin ilk ve tek mercan resifi restorasyonu ve nakil projesi,

· Türkiye’de STK olarak ilk ve tek düzenli “Hayalet Ağların Deniz Dibinden Temizlenmesi ve Beyaz Eşya olarak Geri Dönüştürülmesi” projesi,

· Cumhurbaşkanlığımız ve bakanlıklarımız ile “Marmara Denizi, Tavşan Adasının – Korunması Gerekli Hassas Alan” ilanı kararının aldırılması,

· Tavşan Adası’nın korunması, restorasyonu ve bu alanın biyoçeşitliliğinin artırılması, araştırılması.

-Türkiye'de bir ilk ve tek koruma alanında bulunan mercan resiflerinin, koruma alanı etrafı ve fok mağarasının anlık, 7/24 kameralar ile izlenmesi

· Türkiye’de bir ilk ve tek İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü bazında temsiliyeti ve bilimsel danışmanlık protokolü,

· Türkiye'de bir ilk ve Marmara Denizi için Heybeliada’da kurulacak olan “Bilimsel Araştırma, İnceleme, Takip İstasyonu” kurulması

· Marmara Denizi’nin deniz yaşamının korunması, farkındalığının yaratılması, dalış turizminin tanıtılması ve deniz canlıları referans kitabı “Prens Adaları ve Su Altı Dünyasının Mucizeleri” kitabı,

· Sanatsal faaliyetler “Deep Current”, “Hayalet Ağlar”, “Hipoksi”, “Mercan Aşkına” vb. gibi uluslararası sergiler,

· Medpan “Akdeniz Deniz Koruma Alanları Birliği” partnerliği,

· “Oceanic Conversity” Türkiye Koordinatörlüğü,

· Ulusal ve Uluslararası makale, dergi, kitap, yayın oluşturulması ve çıkarılması,

· UNDP, SGP-GEF, Turquoise Coast Environment Fund vb. uluslararası destekçiler ile bakanlığımız izinleri ile deniz ekosistemi üzerine çalışmalar,

· Türkiye’de bir ilk “Marmara'dan Akdeniz’e Sürdürülebilirlik Serüveni" projesi ile Türkiye deniz kıyılarının 1700 deniz milini 90 günde 90 dalış ortalamasıyla araştırılması projesini gerçekleştirdik. Şimdi bunun belgesel çalışmalarının yapılması için çalışılmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi