Şimşek, EYT'ye giden paraya acıyor! Yoksula versek daha iyi değil miydi?

EYT’lilere yapılan ödeme ile ilgili olarak önceki gün Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bir televizyon programında yaptığı açıklama, kamuoyunda haklı olarak büyük tartışma yarattı. Bakan Şimşek, EYT konusunda şu cümleyi kurmuştu: “Geçen sene seçimden önce muhalefetin popülist iteklemesiyle EYT geçti. Geçen sene EYT'nin yıllık maliyeti finansman maliyetiyle birlikte 724 milyar TL oldu.”

EYT KONUSUNU KENDİ AÇTI

Geçtiğimiz haftalarda 24. Dönemden bir grup kadın milletvekili arkadaşımla CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i ziyarete giderken Ankara yolunda uçakta yanımda oturan Bakan Şimşek’le yaptığım sohbetten izlenimlerimi paylaşmıştım. Kamuoyu ile paylaşmadığı bazı görüşlerini ise yazmadım, hala da yazmam. Ancak mademki EYT konusu açıldı; görüşleri artık kamusal oldu. Bu konuda birkaç not ilave etmek isterim. Zira sohbetin benim açımdan en çarpıcı konusu buydu. Maliye Bakanı ile sohbete başlamam, “Sayın Bakan dün akşam bir TV yayınındaydım, kulaklarınız çok çınladı” diyerek oldu. Neyi kastettiğimin elbette farkındaydı. Gülümseyerek, “Mutlaka öyledir zaten her programda ismim geçiyor” dedi. Sonra sohbet başladı. EYT’liler konusunu kendisi açtı. Şu an tam cümle olarak ifade edemem ama şu görüşleri savundu:

Kemal Kılıçdaroğlu bu konuyu sürekli olarak gündemde tutmuş, bu bir seçim malzemesi haline dönüştürülmüş, iktidar da bu yönde karar vermek zorunda kalmıştı. Çok yüksek bir rakamdı ve bütçeye ilave bir ödeme yükü getirmişti. (Zaten Bakan da son açıklamasıyla bunu ifade etmiş oldu, yük olduğunu düşünmese böyle bir açıklama yapmazdı). Ben de bu sözlere itiraz ettim ve EYT’lilerden değil farklı kalemlerden tasarruf edilebileceğini söyledim. EYT’lilere ödenen rakamın büyüklüğünü bana bazı kıyaslarla izah etmeye çalıştı.

EYT SOSYAL DEĞİL Mİ?

Ancak burada benim gördüğüm sorun bambaşkaydı. Zira bakanın sözleri bütçeye bakış açısını göstermesi açısından çok çarpıcıydı. AKP ile yoğurulmuş yılların iktidarda “normalleştirdiği” bu bakış açısı Şimşek’in cümlesi ile bende şöyle somutlaştı: (Cümle tam böyle olmayabilir ama içerik böyle)

“Bakın siz sosyal demokrat birisiniz, partiniz sosyal politikaları benimsiyor. EYT’lilere ödenen bu rakamla ne kadar çok sosyal yardım yapılabileceğini düşünün.” İlk refleksim, “Zaten bu da sosyal politika, bunu böyle düşünmeniz gerekmez mi, emeklilerin sosyal politikalardan doğan hakları, bunu da sosyal yardım hanenize yazın” oldu. Bakan buna cevap vermedi, sadece ellerini hafifçe açarak bir jest yaptı ve daha sonra “Tabii sizin sosyal politikalara bakışınıza saygım var” minvalinde bir cümle kurdu. Daha sonra sohbet başka alanlara kaydı. Doğrusunu söylemek gerekirse yaklaşık 20-30 dakikalık o sohbetten kalan en çarpıcı cümle buydu benim için. Bunu şunun için söylüyorum. Şimşek TV’de bu açıklamayı hiç politik biri olmadığı için söylüyor. Zaten politikacı olmadığı da zaman zaman sosyal medya paylaşımları ya da konuşmalarındaki ifadelerle kamuoyuna yansıyor. O bir teknokrat. Burada sorun da Şimşek değil zaten.

HAK MI, YARDIM MI?

Özetle sosyal haklara sadece hükümetin keyfine ya da seçim takvimlerine göre bir yardım malzemesi olarak bakmak AKP’li yıllarda yeniden üretildi, kurumsallaştırıldı, yaygınlaştırıldı ve normalleştirildi. Ne yazık ki kazanılmış haklar da sadakalara, fitrelere dönüştü. “Sadaka” kelimesi hem AKP hem de muhalefetin söylemlerine fazlasıyla girdi. Muhalefet, AKP’yi toplumu sadaka kültürüne alıştırmakla eleştirirken, AKP de daha doğrusu Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan da sadakanın dini anlamına vurgu yaparak muhalefeti başka bir yerden vurmayı sürdürdü. Ancak bugün geldiğimiz yer, yani Erdoğan’ın ifadesiyle “Sosyal Yardımlar Noktasında” halimiz EYT’lilerin hakkı olanı vermek yerine iktidarın arzusuna göre o rakamı başka yoksullara ya da olmayanlara pay etmek. Bu bakış açısı bana 2011 yılında milletvekili seçimleri öncesi saha çalışması yaparken Eyüp’te bir vatandaşla yaptığım konuşmayı hatırlattı. Bunu da ilave edeyim.

“ALLAH GÖNDERİYOR”

2011 seçimlerinde CHP’nin en çok öne çıkan projesi Aile Sigortası idi. Kısaca hatırlatmak gerekirse, bir evrensel temel gelir olmasa da bunun bir versiyonu olan Aile Sigortası, kadınlara her ay (dönemin rakamlarına göre) 600 TL’lik geliri hedefleyen bir sigorta sistemi getiriyordu. Bence önemli bir sosyal politika aracıydı. Bu para kadının hesabına yatacaktı. Eyüp’ün mahallelerinden birinde AKP seçmeni olduğunu bize belirten bir kadın vatandaşa konuyu anlatmaya çalışıyordum. Para bankaya kendi adına yatacaktı. “Kızım bizim kapımıza geliyor zaten gerek yok” dedi. Ben de parası olursa kapıya gelenlerle yetinmeyeceği, kendisinin istediği şeyleri alabileceğini söyledim. “Ama bana bunları Allah gönderiyor” dedi. Böyle bir cümle karşısında çaresiz kalabiliyorsunuz. Devamı ise daha da çarpıcı idi: “Hem zaten kim gidecek bankaya yavrum, torun bakıyorum, evden çıkacak halim mi var?”

ZEMİNİ DEĞİŞTİRMEK

Sorun Mehmet Şimşek ya da diğer herhangi bir bakan değil. Sorun vatandaşın kendisini iktidarın tebaası olarak görmesi; sorun siyasetin din zemininde yapılması ve kul olmanın sosyal hayatta da devam ettiğinin sanılması; sorun kadının “görevlerine hapsedilişi”; sorun aileden başlayan toplumsal cinsiyet eşitsizliği; sorun her şey… Bu zeminde siyaset atanmayan öğretmenleri yem bekleyen güvercinler gibi görmekten, emekliyi, asgari ücretliyi, EYT’liyi yük görmeye kadar genişler. O yüzden ülkenin zorla tutulduğu bu zemini değiştirerek devleti sosyal zemin üzerinde yeniden kurmak en acil ihtiyaç.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Melda Onur Arşivi