Uğur Temel
Gözünüz aydın Mehmet Bey…
Kazanan her zaman haklı mıdır? Göreceli bir kavram… Bazen öyle bir an gelir ki; kazanırken çok ağır kayıplar verebilirsiniz. Pirus Zaferi gibi… Milli Takımımız, EURO 2024’ün son 16 maçında, Avusturya’yı eleyerek Cumartesi günü Hollanda ile Çeyrek Final maçı oynama hakkı kazandı. Peki, gerçekten kazandık mı? Araba devrilince yol gösteren çok olurmuş. Galibiyeti küçümsemeden ama yolu da göstererek, başlayalım anlatmaya…
Futbol sohbeti yapmaktan keyif aldığım –ve çok yakın bir zamanda program arkadaşım olacak- Musa Uçan kardeşim, klasikleşen maç sonu sohbetimizde, İngiltere’de yayınlanan bir makaleden bahsetti. Bu makaleye göre; “Aşırı disiplinli sistem oyunu oynayan takımlar, karşılarına yetenekli ama sistemsiz, kaos futbolu oynayan bir takım çıktığında çözüm üretemiyorlar. Takım sistemi ve disiplinine sahip olan bu tip takımlar; ince öngörü ve çıkacak sorunlara çalışılmış ezber çözüm paketleri ile oynayan ekipler karşısında öngörülmesi mümkün olmayan takımlarla karşılaşınca, afallıyorlar.” Avusturya, bu turnuvada seyrettiğim, en disiplinli takım. Turnuva boyunca kulüp takımı gibi oynadılar. Adeta işleyen makine gibi… Bu makine bizim kaos futbolumuz karşısında çözüm üretemedi. Çünkü ne oynadığımız belli değil… EURO 2024 elemeleri de dahil olmak üzere, kaos futbolu oynuyor Milli Takımımız. Hoş; bu bizim çok sevdiğimiz bir oyun tarzı. Kimin nerede oynadığı belli değil. Sadece kaleci sabit… Rakiplerimiz, bir futbol kültüründen gelmiyorlarsa, bunu çözemiyorlar. Futbol olarak eziliyoruz ama galip geliyoruz. Bakınız; Gürcistan, Çekya ve Avusturya maçları. Portekiz ise bir futbol kültüründen geldiği için, kaos futbolumuzu kolay çözdü.
Avusturya karşısında ne oynadık? Barış Alper’in 90+2’deki pozisyonu haricinde, “bu kaçar mı?” dediğimiz kaç pozisyonumuz var? Oyunu rakip sahaya yıktığımız, üstün oynadığımız kaç dakika var? Kabul edelim, Avusturya kalemizi kuşatmışken sadece savunduk. Çeyrek finale kalırken, gümbür gümbür oynadığımız, rakibi hapsettiğimiz, rakip taraftarın hakemin maçı bitirmesi için “yalvardığı” oldu mu hiç? Ben hatırlamıyorum… Siz hatırlıyor musunuz?
Hakkını yemeyelim; Montella, Merih’i maça harika hazırlamış. Yokları oynayan Merih, maçı kazandıran adam oldu. Arda’nın birbirinin kopyası iki köşe vuruşunda ağları bulmasının yanı sıra, savunmada da kritik hamleler yaptı. Yine Montella’nın Avusturya maçındaki doğruları arasında, sarı kartı olan İsmail’i oyundan alması vardı. Kart gördüğü zaman İsmail, potansiyel tehlike... Bursaspor’dan beri seyrediyorum, ikinci karttan ihraç edilmesi an meselesi. Montella’nın bu değişikliği doğruydu. Avusturya bu turnuvada gegenpresi ( ön alan baskısı) en iyi yapan takımdı. Sağ ve sol stoperlerin (Abdülkerim ve Kaan) uzun paslarla çıkması da doğruydu.
Peki ya, yanlışları? Avusturya, adeta kalemizi kuşatmışken, oyunu ileride tutacak oyuncuyu yani Cenk’i oyuna almaması yanlış değil mi? Oyuna bir türlü giremeyen Kenan Yıldız’ı oyundan geç çıkarması, turnuvanın başından beri tek oyun planı ile oynaması, oyuna geç müdahale etmesi, İtalyan teknik adamın, bir çırpıda sayabileceğimiz başlıca yanlışları.
Galibiyet güzel ama halının altına hataları süpürmemek lazım… Galip geldik ama kabul edelim, Avusturya bizi oyun anlamında –amiyane tabirle- ezdi. 90 dakika boyunca tek kale oynadı. 90+4’de, kalecimiz Mert muhteşem uzayarak, gole giden topu kornere çelemese, maç uzatmaya gidecekti. Yorgun olan ve üzerine son saniye golünü kalesinde görecek Milli Takımımızın, uzatma dakikalarında maçı çevirebileceğini düşünmek, fazlaca iyi niyet olmaz mı? Bu maçta da top bizi sevdi. Ya sevmeseydi ne olacaktı?
Üstün oynayan bir takıma karşı galibiyet, çeyrek finale çıkmak elbette sevindirici. Ama başarı mı? Bu sorunun cevabı göreceli… Kaos futbolumuz, Portekiz maçı haricinde, tuttu. Ancak Yarı Final hayali kurabilmek için daha fazlasına ihtiyaç var. Bu galibiyete en çok, Sayın Futbol Federasyonu Başkanımız sevinmiştir. Kendileri bir kez daha aday olur artık…