Santa Ana; romantik komediden korku filmine…

2025 yılının ilk on gününü geride bıraktık. Bireysel hayatlarımızda iyi giden şeyler, kötü giden şeyler olsa da gezegenimiz için, haliyle de çocuklarımızın geleceği için işler pek yolunda gitmiyor, yeni yılda da…

Amerika Birleşik Devletleri yılı ne yazık ki korkunç bir yangınla karşıladı.

Los Angeles bölgesi günlerdir görülmemiş bir afetle karşı karşıya, Hollywood diye bildiğimiz yer dahil devasa bir bölge birkaç farklı noktadaki büyük yangınlar nedeniyle cayır cayır yanıyor; yeşil de yerleşim yerleri de insanlar da hayvanlar da.

Bazıları meşhur Sunset Bulvarı üzerinde yer alan 10 bin binanın yerle bir olduğu da bu yazının yazıldığı Cuma sabahı elimizde olan bilgiler arasındaydı.

Hayat ne garip…

Los Angeles’ta neler olup bittiğini takip ederken, tarihinin en kurak, en yağışsız Ocak ayını geçiren bölgede yer yer saatte 97 kilometre hızla esen Santa Ana rüzgarının alevlerin yayılmasında büyük etkisi olduğunu okuyorum.

esin-manset.jpeg

SANTA ANA EFSANESİ…

Aklıma romantik bir sahne geliyor: Yılbaşı ve kış günlerinin vazgeçilmez filmi “Tatil”de, İngiltere kırsalındaki küçük kulübesini bir malikane ile değiş tokuş ederek Noel tatilinde Los Angeles’a giden Iris’in (Kate Winslet), malikane sahibinin arkadaşı Miles (Jack Black) ile ilk karşılaşmasında gözüne bir şey kaçar. Miles tatlılıkla ona yardım ederken; “Rüzgar… Yılın bu zamanında havanın böylesine sıcak olmasının sebebi bu. Efsaneye göre, Santa Ana rüzgârları estiğinde, her şey mümkündür; ne olacağı belli olmaz” der.

Santa Ana… Bu repliği hatırlayınca acı acı gülümsüyorum kendi kendime; zira zihnimde böylesi bir felaketle ilişkileneceğini, romantik komedinin evlerinden tahliye edilen yaklaşık 180 bin kişi için bir korku filmine dönüşeceğini düşünemezdim. Evet; Santa Ana bölgede bilinen bir rüzgar. Ülkenin iç bölgelerindeki çöllerden kıyıya esiyor ve o nedenle son derece sıcak, fön gibi. Havayı da bütünüyle nemsizleştiriyor. Ocak ayında olması beklenen yağışlar da olmayınca; rüzgarın aşırı hızda esmesi, birkaç gün boyunca durmaması bu büyük trajedinin nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Perşembe gecesi itibariyle yanan alan 22.000 (yazıyla yirmi iki bin) futbol sahası büyüklüğünde.

SUÇLU KİM?

Peki ama tek suçlu her yıl zaten esen Santa Ana mı? Elbette değil… Genel olarak tüm yangınların başlamasında çok büyük oranda insan parmağı olduğu biliniyor. Bakalım her şey bitince Los Angeles yangınının nasıl çıktığını öğrenebilecek miyiz? Ancak üzerinde durulması gereken, altta yatan başka bir konu var; bilim insanları iklim krizinin yarattığı karmaşık etkilerin yangınların arka planındaki mekanizmayı son derece olumsuz etkilediği görüşünde hemfikir. ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi "İklim değişikliği, artan sıcaklıklar, uzayan kuraklık dönemleri ve nemsiz bir atmosfer, Batı Amerika'daki orman yangınlarının riskini ve kapsamını artıran başlıca faktör" diyor.

Yangınlar kadar korkutucu olan bir diğer konu ise yanan yerler, yerleşim bölgelerini de içerdiği için binalardaki plastik, inşaat malzemesi, izolasyon malzemesi gibi ürünlerin alev alması ve yanmasıyla ortaya çıkan, canlı sağlığına son derece zararlı toksik duman ve nelere yol açacağını henüz öngöremediğimiz hava kirliliği.

esin-2.jpeg

İNCELEN BUZUN ETKİSİ

Gezegenin düzenini bir kere bozmayagörelim, işleri tekrar rayına sokabilmek o kadar kompleks ve ortak bir çaba gerektiriyor ki mümkün mü onu bile bilemez haldeyiz… Yangınlardan kuraklığa, okyanus suyunun ısınmasından temiz su kaynaklarının azalmasına, iklim krizinin temelinde gezegenin aşırı ısınmasının yattığı ortada, “hiç değilse endüstrileşme öncesi döneme göre 1.5 dereceden fazla ısınmasın” telaşı da zaten bu bilgiden kaynaklanıyor.

Antarktika’da eriyip gitmekte olan buzulların da bu ısınmayı artırdığını düşününce, bildiğimiz kadarıyla evrende üzerinde yaşamamızın mümkün olduğu tek gezegen olan bu güzelim dünyanın muazzam dengesini bozarak insanlığı nasıl da tehlikeye attığımızı acaba bir nebze olsun anlayabiliyor, bunun sorumluluğunu hissedebiliyor muyuz?

ALBEDO AZALIYOR

Gezegenimizin güneş ışığını uzaya yansıtma yeteneği var. Buna albedo deniyor. Güneş ışığını uzaya geri yansıtarak gezegeni soğutmaya yardımcı olan kutup buzullarının erimesi ise bu yeteneği büyük ölçüde azaltmakta.

Sadece bu bile, dünyanın giderek ısınmasında, yangınlar için de ideal kuru ortamın yaratılmasında rol oynuyor olabilir.

New Scientist Dergisi’nin verdiği bilgiye göre, sadece son iki yılda Antarktika kıtası İngiltere’nin 6,5 katı büyüklüğünde bir buz alanını kaybetti. Bölgenin geri dönüşü olmayan bir rejim değişikliği geçirmiş olabileceği belirtiliyor. Buzun incelmesi ve kaybı, eskiden hiç tercih edilmeyen Arktik Denizi’nde gemi taşımacılığı ve yer altı kaynaklarının çıkarılması gibi konuları da gündeme getiriyor.

KELEBEK ETKİSİ

İklim krizini ticari fırsata çevirmeyi düşünmek her ne kadar kısa vadeli kazanç uğruna uzun vadeli büyük kayıplar anlamına gelse de hiçbirimiz “Bunu da yapmazlar artık” demeyiz, sanıyorum…

Diğer yanda, ısıyı yansıtmaya yardımcı olmak üzere yazın daha da incelen buzu güçlendirmek için çabalar da var. Buzun üzerine deniz suyu püskürtüp donması ve buz tabakasını güçlendirmesi sağlansa nasıl bir faydası olur diye akademik çalışmalar yapılıyor. Ancak bunun Arktik ekosistemine nasıl bir etkisi olacağı belirsiz çünkü bu yapıldığı takdirde buzda yaşayan alglerin ve diğer organizmaların içinde bulunduğu ortam değişebilir, besin zincirine etkileri olabilir. Kısacası, sonuçları henüz öngörülemiyor.

Bazen günlük hayatlarımızda da her şeyin sakin, yolunda, sorunsuz olduğu bir dönemi gereksiz bir hırsla kendi kendimize cehenneme çeviririz ya; en yapılmayacak olanı yapar, söylenmeyecek olanı söyler, kendi yarattığımız krizi kabul edip kararlılıkla çözmek yerine yok sayıp daha da yanlış adımlar atıp büyütür ve bir noktada artık içinden çıkılamaz hale getiririz ya; işte iklim konusunda geldiğimiz yer de sanki böyle bir yer.

Konular giderek karmaşıklaşıyor, kelebek etkisiyle her şey her şeyi etkiler hale geliyor. Yanılmayı gönülden diliyor ve 2025’te önceki seneleri aratan yangınları ne ülkemizde ne de dünyada görmeyelim diyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi