Oğuz Pancar
Medusa - Kurban
Bir kurban olan Medusa’ya baktığımızda ne yazık ki hiç bilmediğimiz bir öyküyle karşılaştığımızı söylemek olanaksız. Cinsel saldırıya uğrayan ve bunun için suçlanan, cezalandırılan bir kadın; hiç yabancı gelmiyor, değil mi?
Sthenno, Euryale ve bahtsız Medusa;
Medusa ölümlüydü, oysa iki kız kardeşi
Ne ölüm bileceklerdi, ne ihtiyarlık.
Buna karşılık yalnız Medusa girdi
Masmavi yeleli tanrının koynuna
Bahar çiçekleriyle dolu taze çimenlerde.
Perseus kestiği zaman kafasını
Khrysaor'la Pegasos çıkıverdi kanından.
Biri deniz kıyısında doğduğu için,
Öteki elinde altın kılıç tuttuğu için
Almışlardı Pegasos'la Khrysaor adlarını.
Hesiodos’un M.Ö. 8. yüzyılda kaleme aldığı ve tanrıların şeceresini konu edinen ünlü Theogonia’sında Medusa’yla ilgili bölüm yalnızca bu kadar. Kuşkusuz ki Hesiodos’tan önce de bilinen bir öykü Medusa’nınki; o yüzden belki de çok ayrıntısına girmeye gerek görmemiş ozan. Hesiodos’tan üç kız kardeşten yalnızca Medusa’nın ölümlü olduğunu ve onun “masmavi yeleli tanrı”nın, yani Poseidon’un koynuna girdiğini de öğreniyoruz. Sonraki dizelerde de neler olduğundan söz edilmeksizin Medusa’nın Perseus’la karşılaştığı ve onun tarafından başı kesilerek öldürüldüğü bölüme atlıyoruz.
Ovidius
Hesiodos’un tam olarak anlatmadığı öyküyü bu kez M.S. 8 yılında Romalı ozan Ovidius’un “Dönüşümler” eserinden öğreniyoruz, sözlü gelenekten biraz daha farklı bir şekilde.
Çok eskilerde, güzelliğiyle her kadını kıskançlığa sürükleyen Medusa adında genç bir kız vardır. Kadim deniz tanrısı Forkis ve karısı Keto’nun kızı olan Medusa, kız kardeşleri Sthenno ve Euryale ile birlikte Tanrıça Athena'nın tapınağında rahibe olarak geçirmektedir yaşamını. Üç kız kardeşten yalnızca Medusa ölümlüdür; tanrı sonsuz güzelliği verirken sonsuz yaşamı esirgemiştir ondan.
Athena da Medusa'nın güzelliğine hayrandır ama pek kibirlidir Tanrıça; kendini daha güzel ve zeki bulduğu için pek önemsemez bu ölümlüyü. Athena’nın kardeşi ve kocası Poseidon ise çılgınca tutkundur Medusa'ya ama Athena’dan korkusundan aşkını gizlemektedir. Bir tanrının bir ölümlüye aşık olması da çok küçük düşürücüdür ayrıca. Ama gün gelir tutkusuna yenik düşer ve gizlice tapınağa girerek güzel Medusa’ya tecavüz eder.
Medusa perişan bir halde tapınakta kalmaya devam eder, ancak olayın Athena'nın kulağına gitmesi çok sürmez. Athena, kocasının yaptıklarını duyunca korkunç bir öfkeye kapılır ama hıncını zorba Poseidon’dan değil Medusa'dan çıkarır. Zavallı genç kız ve kız kardeşlerini birer ifrite çevirir Athena. Dünyalar güzeli Medusa’nın yüzü bakmaya tahammül edilemeyecek kadar çirkindir artık. Üstelik o güzelim saçlarının her bir telini de tıslayan birer yılana dönüştürür. Öfkesi yine de dinmek bilmeyince bu kez Medusa'yla göz göze gelen herkesi taşa dönüştürecek bir de lânet savurur üstüne.
Perseus
Aradakileri atlayıp Medusa’nın Perseus eliyle gelen ölümüne geçelim; o bölümü eski tarihli “Andromeda” başlıklı yazımdan kopyalıyorum:
[…Danae'ye göz koymuş olan kral, bu birleşmeye karşı çıkan Perseus’a Gorgonlar arasında tek ölümlü olan yılan saçlı Medusa'nın kafasını getirme görevi verir. Onun bu görev sırasında öleceğinden ve o arada gönülsüz olan Danae’yi ikna edebileceğinden emindir. Perseus, Hermes ve Athena'nın yardımıyla Gorgon kız kardeşleri yenerek onlardan uçan sandaletler ve Hades'in görünmezlik miğferini alır; ganimetleri arasında, Medusa'yı öldürmek için bir orak ve kesik başı saklamak için bir heybe de vardır. Artık hazırdır korkunç düşmanın karşısına çıkmaya. Medusa’nın taşa çeviren bakışlarından korunmak için Athena'nın verdiği kalkanla kendini saklar Yorgunun karşısına çıkınca; ona değil, kalkandaki yansımasına bakarak savaşır Musa’yla. Sonunda düşmanını alt ederek kafasını keser ve geri dönmek üzere yola çıkar. Yolda, konaklamak için izin istediği titan Atlas’ın isteğini geri çevirmesi üzerine onu Medusa’nın kesik başıyla taşa çevirerek Atlas sıradağlarına dönüştürür.]
Hesiodos tarafından M.Ö. 8. yüzyılda ayrıntıya hiç girilmeden anılmasına bakarak, Medusa öyküsünün çok daha eski zamandan beri yaygın olarak bilindiğini varsaymamız yanlış olmaz. Zaten neredeyse aynı yüzyıllarda, yalnızca kara Yunanistan’ı ve Ege adaları değil İtalya’daki kolonilere kadar çeşitli yerlerde Medusa’nın pişmiş topraktan vazo ve tabaklara işlenmiş olmasına bakılırsa, bu öykü en az birkaç yüz yıl öncesinden bu yana anlatılıyor olsa gerek.
[Gerek Yunan ve Roma döneminde gerekse sonrasından günümüze kadar, sanatta konu ediliş şekline baktığımızda çok farklı iki Medusa’yla karşılaşıyoruz, sıklıkla canavar ve nadiren kurban olarak. Medusa’nın bir canavara dönüştürülmesinin altında erkeklerin, kadınların doğanın -kimi zaman kötücül de olabilen- gizemli güçleriyle bağlantılı olduğunu düşünmesi ve bilinçaltında kadınlardan korkması yattığını düşünüyorum, ki bunun temel nedeni de kadınların doğurabilmesi ve her ay kanayıp iyileşebilmelerinin onlarda yarattığı şaşkınlık ve korku olmalı. Başta Sümer ve Babil tanrıçası İştar olmak üzere eski Mısır’dan Yunan ve Roma’ya, Afrika’dan Orta Amerika’nın kadim uygarlıklarına kadar pek tanrıça ya da dişil ruhun, hem doğum ve bereket hem de ölümle bağlantılı olması bir rastlantı olmasa gerek.]
Tecavüz ve Cinsel Taciz
Bir kurban olan Medusa’ya baktığımızda ne yazık ki hiç bilmediğimiz bir öyküyle karşılaştığımızı söylemek zor. Cinsel saldırıya uğrayan ve bunun için suçlanan, cezalandırılan bir kadın; hiç yabancı gelmiyor, değil mi?
“... onların yerinde olsaydım bu işi bitirirdim. Kız da bunu istedi mi? Hayır, istemeden zorla oldu. Yine de kızı da öldürürdüm ... Eğer bütün aile bundan etkileniyorsa, saygınlıkları ve namusları etkileniyorsa, bütün hayatın boyunca bunu taşımaktansa bir seferde bitirmek daha iyidir... (Batman, erkek, yaş 23, liseden terk, Diyarbakırlı)”
“... ilk kez bir adamı vurdular, genellikle kadını öldürürler. ..... Fakat adam..., kızın erkek kardeşleri gerçekten onunla anlaşmak için çok çaba sarf etmişler; bana şöyle dediler “Öldürmek istemedik, fakat kız zihinsel özürlüydü, kendi rızasıyla yapması mümkün değildi.” Fakat onu da kanala attılar... “Eğer öyleyse onu neden kanala attınız?” dedim. Kız bilinçli olarak böyle bir şey yapmazdı. “Yapmak zorundaydık” dediler. (Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü’nde polis memuru)”
“Gözaltında iken saldırıya ve tecavüze uğradığını söyleyen başka bir evli kadın, aile meclisinin hakkında ölüm kararı verdiği bir kurbandı, ve biz kendisine İstanbul‟ da o esnada ona yardımcı olan STK üyesi aracılığıyla ulaştık. Hikayesi oldukça karışıktı ve birçok tezat içeriyordu, fakat kendisi bize aile fertlerinin gözaltında iken tecavüze uğradığını duyduklarında çok olumsuz davrandıklarını, onu evlatlıktan reddettiklerini, ve serbest kaldığında öldürmeye karar verdiklerini anlattı. Kadın bize evlatlıktan reddedildiğini, ve babasının eğer karara karşı gelirse annesini de aynı mezara girmekle vs. tehdit ettiğini söyledi. Daha sonra kendi başına bir hayat sürebilmesi için birçok kadın ve insan hakları kuruluşunun üyeleri kendisine yardımcı olmuşlar. (İstanbul, kadın, yaş 28, okula gitmemiş, Güneydoğulu)”
“Bunun bir örneği, çocuğunu doğurduktan üç ay sonra erkek kardeşi tarafından öldürülen Güldünya’ dır. Güldünya’yı yaklaşık altı ay kendi evinde koruyan imam, köyde görev yaparken birçok bu tür olayla karşılaştığını, ve genellikle kızı tecavüzcüsü ile evlendirerek barışçı bir çözüm bulmalarına yardımcı olmaya çalıştığını anlattı. Güldünya’nın durumunda bu çözüm işe yaramadı, çünkü adam yalnızca evli değil, Güldünya’nın amcasının kızıyla evliydi, ve kadın onu tekrar köyde görmek bile istemiyordu. Bunun dışında, Güldünya’nın ailesi çok fakirdi, adam ise zengindi. Bu şartlar altında imam aileler arasında barışı sağlamak için aracı olamadı [veya olmak istemedi]. (İstanbul, erkek, yaş 65, okula gitmemiş, Siirt Kurtalanlı emekli imam)”
Yukarıdaki alıntılar Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu UNFPA’nın Türkiye’de 2016’da yaptığı bir saha çalışmasından alıntı. Unicef’in 2024 tarihli küresel bir raporunda, tüm dünyada 18 yaşından önce tecavüze uğramış veya cinsel tacize maruz kalmış 370 milyonu aşkın kız çocuğu ve kadın bulunduğu belirtiliyor. Yani günümüzde bile her 8 kadından 1’i çocukken cinsel saldırıya uğramış. Buna yetişkin kadınlara yapılan saldırıları da eklediğinizde her 5 kadından en az 1’inin bu korkunç deneyimi yaşamak zorunda kaldığı tahmin edilebilir. Bu olgunun bir o kadar üzücü başka bir yönüyse bu saldırıların yalnızca %10 kadarının polise bildirilmesi ve adli bir sürece konu olması. Kadınların bu konuda daha bilinçli ve adli süreçlerin daha güvenilir bulunduğu ABD’de de bile her 3 saldırıdan yalnızca 1’inin yetkililere bildirildiğini söylersek, Türkiye gibi ülkelerde bu oranın %10’dan bile düşük olması şaşırtıcı gelmemeli. “Dişi köpek kuyruğunu sallamayınca erkek köpek ardına düşmez” gibi bir atasözünün üretilebildiği, her cinsel saldırıda, önce kadının ne giydiğinin, o saatte orada ne işinin olduğunun sorgulandığı, tecavüze uğramamanın bütünüyle kadının sorumluluğuna bırakıldığı bir kültürel iklimde bu düşük oran doğal değil mi?
Elbette ki bu Medusa öyküsünde yer alan kişi ve olaylar gerçek değil ama söylencelerin, doğduğu coğrafya ve dönemin kültürel arka planıyla ilgili çok şey anlattığına da kuşku yok. Medusa diye biri hiç olmadı, Perseus adında bir kahraman hiç yaşamadı ama Eski Yunan’da tecavüze uğrayan bir kadının suçlanmasının ve bu yüzden cezalandırılmasının, o dönem için hiç görülmemiş bir şey olmadığını da söylemiyor mu bu söylence bize?
Sanatta Medusa
Medusa’yı bir canavar değil bir kurban olarak gören sanat eserlerinin çok azınlıkta olduğunu söylemiştim. Rubens’in 1617-1618 yıllarında yaptığı “Medusa’nın Kesik Başı” belki bir ölçüde bunlar arasında sayılabilir belki. Bu yapıtta, yerdeki kesik başıyla Medusa’nın son anlarına tanıklık ederiz. Başın kesilmesiyle özgürlüğüne kavuşmuş, yerde kıvrılan yılanlar dışında akrep, kertenkele, örümcek ve kırkayak gibi küçük hayvanlar da göze çarpar. Resimde Perseus görülmez; eserin asıl çarpıcı yanıysa, yaşamının sona ermekte olduğunu bilen, yüzü korkuyla ve acıyla çarpılmış Medusa’yı bir canavardan çok bir insan olarak betimlemesidir. Arnold Böcklin’in bir kalkan üstüne yaptığı Medusa rölyefi de Medusa’yı canavardan çok bir insan olarak gören yapıtlardan biridir. Buna karşılık Caravaggio’nun Rubens’ten 20 yıl önce yine bir kalkan üzerine yaptığı “Medusa” resminde Perseus’un kalkanından yansıyan yüzünü gören Medusa’nın duyduğu şaşkınlık ve paniğe tanık oluruz ama Medusa’nın bu eserdeki ifadesi, izleyicinin bağlılık kurabileceği türden değildir ilk ikisi gibi.
[Bu resmin ilginç yanı Caravaggio’nun Medusa’nın yüzü olarak kendini resmetmesidir. Caravaggio’nun kendine yer verdiği benzer örnekler arasında, "Davud ve Golyat’ın Başı", "Aziz Matta'nın Şehit Edilişi", "İsa'nın Tutuklanışı" ve "Hasta Genç Baküs" eserleri sayılabilir.]
Haftaya, Medusa’nın canavara dönüştürülmesi örneğinden, neden kötü ruhların genellikle kadın olduğunu anlatmaya çalışalım dilimiz dönerse.