Tohumdan fidana, fidandan ağaca

Kültür Yolu Festivali kapsamında Tophane-i Amire’de açılan sergi, insanlığı çırılçıplak, süssüz püssüz, olduğu gibi yansıtıyor. Aynı zamanda da bütün ihtişamıyla gezegenimize yazılmış bir aşk mektubu, adeta… Ama bugün size bahsedeceğim o görkemli Genesis sergisi değil, yine Tophane-i Amire’de, hemen karşı salonda, mütevazı bir şekilde devam eden Instituto Terra mini sergisi.

Salgado, Brezilyalı. Ekonomi eğitimi almasına rağmen fotoğrafa merak sarıyor ve biz takipçileri için ne mutlu ki yıllardır fotoğraf çekiyor. Ancak senelerce savaşları, maden alanlarını, kıtlıkları, göçleri çektikten sonra Ruanda’da gördüğü ve belgelediği katliamı artık ruhu kaldırmıyor, fotoğraf makinesini elinden bırakıyor.

viveiro-de-mudas-nativas-1.jpg

ZOR DÖNEMLER

Zor bir dönem geçiren Salgado’ya iyi geleceği inancıyla, Paris’teyaşarken uzun yıllar aradan sonra doğduğu toprakları ziyaret ediyor, eşiyle. Öğrencilik yıllarında baskıcı bir rejimden kaçıp Fransa’da bir yaşam kuran Salgado, seneler sonra döndüğü Minais Gerais’te, baba ocağındaki doğa yıkımını, korkunç ormansızlaşmayı görünce, eşi Lélia Dluiz Wanick ile Instituto Terra’yı kurmaya karar veriyor. Daha doğrusu fikir Lélia’dan çıkıyor.

Baba ocağı deyimi burada aslında tam yerinde oldu zira sanatçının doğduğu yer olan Brezilya’nın Minais Gerais eyaleti, Rio Doce Nehri havzasında, zengin maden yataklarından ötürü kıpkırmızı son derece verimli bir toprağın bulunduğu bir bölge. Zaten “Minais Gerais” ‘genel maden alanları’ manasına geliyor. Ancak vahşi bir maden arama hırsıyla katledilen orman varlığı, ardından gelen erozyonla beraber Yağmur Ormanları’nın dünyada en büyük kayıpları verdiği yerlerden.

viveiro-de-mudas-no-instituto.jpg

DOĞAYI HAYATA DÖNDÜRMEK…

Salgado ve Wanick’in Brezilya Atlantik Yağmur Ormanları’nda 1998 yılında kurdukları Instituto Terra işte böyle bir yerde doğayı yeniden hayata döndürmek üzere, 608 hektarlık Bulcão Çiftliği Özel Doğal Miras Rezervi olarak tanımlanan alanın yeniden ağaçlandırılması hedefiyle faaliyete geçiyor.

Aradan geçen 25 yılın sonunda bugün ise ekosistem restorasyonu, çevre eğitimi ve sürdürülebilir kırsal kalkınma konularında küresel bir referans haline gelmiş durumda. İlk ağaçlandırma 1999 yılında yapılıyor ve o günden bu yana bölgeye 3 milyon civarında ağaç dikilmiş durumda.

Bölgenin bu süre içinde yeniden nasıl çorak bir çöl görünümünden yemyeşil bir vahaya döndüğünün fotoğrafları, işte yukarıda sözünü ettiğim sergide görülebiliyor. Bu sayfada görmek isteyenler için de bir iki kareyi yazının içine ekledik.

SU KAYNAKLARI ÇOĞALIYOR

Instituto Terra’nın diktiği milyonlarca ağacın seçim ve dikim süreci de dikkate değer özellikler barındırıyor.

Öncelikle çiftliğe en fazla 200 kilometre mesafede yetişen ağaçlardan tohumlar toplanmış, tasnif edilmiş ve fideleştirme çalışmaları yapılmış. Her yıl dikim zamanı olan ilkbahara dek bir milyon bitkinin korunabildiği bu bitki kreşinde her bir fide karanlık, aydınlık sevmesi, az veya çok suya ihtiyaç duyması gibi kriterler dikkate alınarak bakılıp büyütülmüş ve dikime hazır hale getirilmiş.

25 yıllık insanüstü bir azmin hikayesi bununla da sınırlı değil. Ormanın geri gelmesiyle beraber, su havzası da canlılığını geri kazanıyor. Rio Doce Nehri civarında tam iki bin dere, ormana ve civar köylere, tarıma su sağlamaya başlıyor.

Altı tanesi nesli tükenmekte olan 172 kuş türü, 33 farklı memeli hayvan ormanlarda görülmeye, yaşamaya başlıyor. Enstitü bölge halkına iş imkanı da sağlıyor; dışarıdan ziyaret edenlere ekosistem restorasyonuna dair eğitimler veriyor.

Rio Doce Vadisi’nde yaşayan binlerde çiftçi de kendi topraklarında küçük birer orman oluşturma çabası içine girmişler.

Enstitünün yardımıyla yamaçlardaki topraklarını 10 yıldır ağaçlandıran bir çiftçi, arazisindeki cılız derenin su tutmaya başladığını görünce işe dört elle sarılmış, mesela. Bugün, hem ailesinin ihtiyacı olan sebze bahçesini hem de bin tane kahve bitkisini sulamaya yetecek su kaynağı var. Bu da bölge insanının tarım gelirlerinin artması, tarıma devam etmeleri, yerlerinde kalmaları ve göç etmeden üretmeye devam etmeleri anlamına geliyor.

Yani ekosistemi olması gerektiği hale geri getirebildiğimiz ölçüde herkes kazançlı çıkıyor.

Son günlerde gördüğüm, duyduğum, okuduğum en güzel, en ilham verici şey kesinlikle Instituto Terra.

Devletin tıpkı bizde de olduğu gibi maden uğruna doğa talanına izin verebildiği bir ülkede şahsi girişim ve devamında uluslararası toplumun destekleriyle başarılanlar akıl almaz büyüklükte ve hepimize örnek olmalı.

31 Aralık’a kadar Tophane-i Amire’de sergilenen mini sergiye mutlaka gidin.

Hem dünyanın bu en güzel, en yoğun ormanlarının nasıl iki kişinin sevgisi, azmi ve inancıyla yeniden hayat bulduğunun görsel hikayesini görün derim.

Mesleğinde bir yerlere gelen insanların hepsi, bugün seksenlerini süren ve dünya çapındaki ünlü bir sanatçı olmasına rağmen, Instituto Terra için “Hayatımın en önemli işi” diyen Salgado gibi yapsa; ününü, servetini, başarısını biraz da gezegenimizin iyiliği için kullansa…

O zaman insana dair umutlu olmak için de daha fazla sebebimiz olurdu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi