Mine Uzun
Normali özlemek
Arkadaş hakikaten inanılmaz bir durum.
Günlerdir anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum olmuyor.
Haydi, size de sorayım.
Mesela patronunuz işinizi doğru, eksiksiz ve zamanında yaptığınız için methiyeler düzüyor mu size? Ya da bir kafeye gittiniz, sizinle ilgilenen garson arkadaşımızı siparişi doğru getirdi diye alkışlıyor musunuz? Ev sahibiniz, kiranızı zamanında ve eksiksiz yatırdınız diye boy boy fotoğraflarınızı Instagram’a koyup işte benim kiracım yazıyor mu? Sucu suyu getirdi diye, aşçı yemeği yaptı diye, çocuk dersini geçti diye, veznedar doğru hesaba doğru miktar para yatırdı diye memleketin aklı başında kerli ferli insanları tarafından alkış yağmuruna tutuluyorlar mı?
Ama ne hikmet ise doğru işe doğru adamlar atandı diye yer yerinden oynuyor…
Fiyatlar arşa değmiş, pahalılık almış başını gitmiş, kur yükselmeye devam ediyor, Merkez Bankası Başkanı sene sonu enflasyon tahminini yüzde 58’e yükseltmiş.
Alkış kıyamet.
Bütün dünya yıllardır enflasyon ile mücadelesinde sıkı para politikası gerekir diyor; Başkan Erkan sıkı para politikasını kullanacağız deyince işte liyakat işte feraset…
Olmaz arkadaşlar...
Yapılması gerekenler yapıldı diye bunca alkış kopmaz.
Anlıyorum, normali, olması gerekeni çok özlemişiz ama her şeyi dengede tutsak daha doğru olmaz mı?
Şimdi gelelim yapılması gerekenlere...
Enflasyonda daha gerçekçi hedefler konulduğuna göre sıra doğru uygulamalarda. Anlaşılır metin, sözlü yönlendirme, doğru kararlar ile uzun bir yol yürümeliyiz. Yolunuz çok taşlı. Taşların temizlenmesi elbette vakit alacak.
Unutmamalıyız ki; dünyada hâlâ sıkılaşma devam ediyor. Fed’in eylül ayı için faiz artırımı belirsizliğini koruyor. Kur tarafında hâlâ yukarı yönlü baskı sürüyor. Özellikle yaz aylarında cari açığımızı hafifletmek konusunda çok güvendiğimiz bacasız fabrikamız turizm dünya ölçeğinde rakiplerimize göre pahalı kalıyor.
BDDK’dan gelen düzenlemeler önemli. Ezcümle BDDK diyor ki, enflasyonu yeneceğim diye öyle kredi kullan, al ne alabiliyorsan durumu bitti. Taksit taksit yurtdışında tatil de yok. Herkes harcamasına hâkim olacak.
Şu halde, enflasyonu nasıl yeneceğiz, getiriyi nerede bulacağız konusunda arayışımız, koşuşturmacamız devam edecek.
Enflasyon hedefi yüzde 58 ama negatif faiz yatırımcı aleyhine yine büyüme trendine girdi. Benim gözdem hâlâ Borsa İstanbul. Arabayla hızlı giderken (elbette hız limitleri dahilinde) birden sıkışan bir trafik olduğunda dörtlü sinyallerimizi yakıp gazdan ayağımızı çekeriz ya, bence o dörtlülerin zamanı geldi.
Sektörü doğru seçmek, hisseyi iyi tanımak şart. Bu seviyeler TL bazlı rekorlara işaret ediyor ama dolar bazlı hâlâ çok düşük noktalarda olduğumuzu unutmayalım.
***
Her şey para, borsa, altın değil ya… Bu hafta da yazımı sizinle çooook geçmişten günümüze, iyi ki kalan bir olayı, gururla anlatarak bitirmek istiyorum.
Belki kıssadan hisse çıkar.
Belki birilerinin vicdanı sızlar.
Belki nefesimiz kesilmesin diye tazyikli sularla sesleri kesilmeye çalışılan teyzelerimizin, amcalarımızın, kardeşlerimizin sesi duyulur.
Belki beyaz adam son ağaç yok olmadan, son balık ölmeden, paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlar.
Bundan yıllar yıllar önce bir masal ülkesi varmış. O ülkenin her bir köşesi cennetten bir parçaymış.
Bir gün ülkenin kurucusu geçtiği o cennet köşelerinden birinde ulu mu ulu, büyük mü büyük, dallarıyla herkesi kucaklayan bir çınar ağacı görmüş. Çınar ağacının yanına mütevazı bir köşk yaptırmış. Gel zaman git zaman bir gün köşke gittiğinde, orada çalışanlar, yandaki çınar ağacının dalının köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvara zarar verdiğini söylemiş, çınarın köşke doğru uzanan dalını kesmek için izin istemişler. O koca yürekli mavi gözlü dev ise çınar ağacının dalının kesilmesi yerine, binanın tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını söylemiş.
Tramvay rayları, binanın temeline yerleştirilmiş. Bina 5 metre kadar doğuya kaydırılmış. Böylelikle köşk yıkılmaktan, çınar ağacı kesilmekten kurtulmuş.
Köşk o günden sonra Yürüyen Köşk olarak anılmaya başlamış.
Onlar ermiş muradına biz de çıkalım kerevetine…
İyi ki bu topraklardan geçtin Paşam...
Saygıyla, rahmetle, özlemle…