Biz ne yaşadık arkadaş?

Geçtiğimiz hafta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının 30 küsur yıl sonra iptal edilmesi haberi hemen piyasalar kapandıktan sonra düştü ajanslara. Bugün ben bu yazıyı yazarken üstünden tam tamına bir hafta geçmiş oldu.

Bekliyor muyduk bu haberi? İşin acı yanı maalesef bekliyorduk. Yavaş yavaş alıştırılmış mıydık? Evet alıştırılmıştık. Gerçekten çok yazık.

Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının olup olmaması beni cidden ilgilendirmez. Ama bir insanın 30 küsur yıl önce pek çok benzeri ile birlikte bizzat devletin, aynı kurumunun onayı ile bir üniversiteye kabul edildikten sonra, diploması geçerlidir diye açılan soruşturmalara cevap verildikten sonra, hele bir iyi bak oraya talimatıyla, diplomasının iptal edilmesi beni ilgilendirir.

Aynı dönemde aynı koşullarla yatay geçişini yapmış 28 kişinin diplomasının iptal edilmesi beni ilgilendirir.

Üniversite mezuniyeti gereken koşullarda çalışan birilerinin, üniversite diplomalarının iptali, geriye dönük olarak çok sorun yaratır. Yarattı. Yaratacak.

İtibar çok önemli diyoruz ya hani, dünyanın en prestijli üniversitelerinden Sorbonne mesela, doktoraya senin verdiğin üniversite diploması ile kabul ettiği öğrencinin ardından, bu iptal ile artık senin ülkenden öğrenci alır mı? Daha acısı senin üniversitelerini takar mı?

Ya olacak iş değil arkadaşlar. Galatasaray Üniversitesi’nde İşletme Bölüm Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı gece profesör olarak yattı. Sabah bir kalktı, baktı ki lise mezunu. Peki hocanın mezun ettiği öğrencilerin durumu ne olacak?

Örnekler çok çok çoğaltılabilir elbette.

Bu utancı bir kenara koyup, devam ediyorum.

Bu diploma krizi nereden çıktı?

Yıllardır siyaset sahnesinde olan İmamoğlu’nun 30 yıldır tartışmaya konu olmayan diploması, bugün nasıl oldu da yok sayıldı?

Cumhurbaşkanlığına adayım dediği için.

Gel gör ki; Belediye Başkanı olmak için diploma şartı yok. Şu halde Belediye Başkanlığından ancak yolsuzluk ya da terör gibi bir takım soruşturmalarla uzaklaştırılabilirdi.

Öyle de oldu. (Bir süredir zaten çeşitli ilçe belediye başkanlarına yönelik soruşturmalar sürüyordu.)

SİYASET EKONOMİYİ TAM DA GÖBEĞİNDEN ETKİLİYOR…

Bana diyorlar ki, sen ekonomi yazıyor, ekonomi anlatıyorsun. Siyasete girme. Şimdi arkadaş, siyaset ekonomiyi tam da göbeğinden etkiliyorsa nasıl girmeyeyim?

Haberlerin düşmesi, dallanması, budaklanmasıyla birlikte devre kese kese açık kalmaya çalışan Borsa İstanbul için hafta sonu bir soluklanma zamanıydı.

Hafta sonu bitmeden Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına rağmen, bu tutuklamanın terör soruşturmasından kaynaklı olmaması, dolayısıyla belediyeye kayyım atanma riskinin ortadan kalkması, ertesi gün piyasaları biraz olsun rahatlattı.

Ama üstüne o da ne? Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma haberi her ne kadar sonrasında, Başkan’ı kapsamadığı şeklinde düzeltilse de piyasanın gerginliğini tam olarak almaya yetmedi.

Gel güzel kardeşim ben sana bu bir hafta Türkiye’ye kaça patladı onu anlatayım;

  • Merkez Bankası kuru tutmak için bir buçuk yıldır emek emek biriktirdiği rezervinden 25 Milyar dolardan fazlasını yaktı.
  • BİST-100 Endeksi’nde yer alan şirketlerin piyasa değeri 2 trilyon Lira eridi. Yavaş yavaş toparlamaya çalışıyor. (Buraya bir parantez açıyorum ama yazının ilerleyen bölümünde dolduracağım içini)
  • CDS primimiz 100 puandan fazla fırladı ilk etapta. (250 baz puandan 383 baz puana) Düşmüş haliyle bile 50 puana yakın zıplama var. Ben bu yazıyı yazarken 297 idi. Bu arada ne demek CDS priminin yükselmesi? Kredibiliten düştü demek. Uluslararası arenada itibarın zedelendi demek. Daha pahalıya borçlanacaksın demek.
  • Gösterge tahvilde faiz yüzde 38’lerden %50’lerin üzerine çıktı.
  • Uzun tartışmalar, sıkı çekişmelerle faiz indirim patikasına giren TCMB faiz artırdı. Yani yan yollardan tabii. TCMB Para Politikası Kurulu olağan üstü bir toplantı ile politika faizini yükseltmeden gecelik borç verme faizini yüzde 44’ten yüzde 46’ya yükseltti.
  • 2007’den beri başvurulmayan bir enstrümanı TCMB tozlu sandığından çıkarmak zorunda kaldı. Likidite senedi ihracına çıkıldı. (Likidite Senedi, Merkez Bankası tarafından, piyasadaki likiditenin düzenlenmesi ve açık piyasa işlemlerinin etkinliğini artırmak amacıyla çıkarılan para politikası aracı olan menkul kıymet niteliğine sahip senetlerdir. Merkez Bankası tarafından kendi nam ve hesabına, 91 günü aşmayan vadelerde, iskontolu olarak ihraç edilir.)
  • Hasar alan Borsanın yaraları kamu eliyle sarılmaya çalışıldı. Sadece bir haftanın içinde kamu eliyle hisse senedi alımları yapıldı.
  • Yabancı durur mu? Her iki yılda bir belirsizlikle mi yaşayacağım dedi sattı çıktı gitti.
  • Biz pek televizyonlarda izlemedik ama yurtdışında da binler toplandı meydanlarda ve Türkiye’ye sesini duyurmaya çalıştı.
  • Haliyle uluslararası arenada da ağır eleştiriler gelmeye başladı.
  • Korkarım aramızın zaten pek de iyi olmadığı reyting kuruluşlarının kararları da olumsuz etkilenecek.

HAFTANIN KALANI İÇİN İKİ RİSK

Şu yukarıda bir parantez içi bırakmıştım doldurulacak onu dolduralım şimdi. Ben yazımı yazdığım saatlerde piyasa kapandı, yüzde 4,48 yükselişle 9.715 endeks ile önemli bir direnç seviyesinin üzerinde kapattı.

Haftanın geri kalanı için, iki risk ile ilgili uyarmak isterim. İlki son zamanlarda iyice takibimize giren “Çarşamba satışları” ikincisi ise “bayram tatili riskini almak istemeyen yatırımcı”.

Kredili hisse senedi taşıyıp, 5 günlük faiz yükü üstlenmek yerine yatırımcılar pozisyonlarını kapatarak tatil boyunca, para piyasası fonlarında yatırımını değerlendirmeyi tercih edebilir.

Uzun bayram tatilinde ne yaşanabileceğine yönelik kaygıları olan yatırımcılar da pozisyonlarını kapatmayı tercih edebilir. Genellikle “hafta sonu riskini almak istemeyen yatırımcı” derdik, zamanlamada adı böyle oldu.

Yabancı yatırımcı, kurt gibidir. Kışı çıkarır ama yediği ayazı unutmaz. Yabancı yatırımcının gelmesini bu kadar isterken ve ihtiyacımız da varken, Amerikalara, Avrupalara bakanı, bürokratı kendimizi anlatmaya giderken, yavaş yavaş ısınan yabancı şimdi yediği ayazı hatırlayacak.

Aşağıdaki tabloda olayları, tarihlerini ve bir haftalık süre içinde BİST ve dolardaki değişimleri göreceksiniz. Bu gördüğünüz değişimler, o gün alınan önlemlere ya da yakılan rezervlere, belki de artırılan faizlere rağmen son tahlilde gerçekleşen değişimler.

Olay Tarihi

(BİST100)

(USD/TRY)

Gezi Parkı Olayları

29 Mayıs 2013 Çarşamba

-8,6%

1,7%

15 Temmuz Darbe Girişimi

15 Temmuz 2016 Cuma

-13,4%

1,5%

Rahip Krizi

13 Ağustos 2018 Pazartesi

-2,7%

-13,1%

Covid 19

6 Mart 2020 Cuma

-12,8%

4,0%

Naci Ağbal’ın Görevden alınması

19 Mart 2021 Cuma

-9,6%

12,4%

KKM

17 Aralık 2021 Cuma

-9,3%

-33,4%

Rusya – Ukrayna Savaşı

24 Şubat 2022 Perşembe

9,3%

0,6%

Kahramanmaraş Depremi

6 Şubat 2023 Pazartesi

-8,6%

0,1%

Hamas - İsrail Çatışması

6 Ekim 2023 Cuma

-4,2%

0,7%

“Japon Yeni” Carry Trade

5 Ağustos 2024 Pazartesi

-0,7%

0,7%

İsrail - İran Çatışması

2 Ekim 2024 Çarşamba

1,3%

0,0%

Ekrem İmamoğlu Süreci

18 Mart 2025 Salı

-9,4%

3,5%

İşin biraz sosyal, biraz ekonomik boyutu olan bir konuyla da yazımı toparlamak istiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 38. Olağan Kurultayı 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde yapıldı. Kurultayda yeni genel başkan seçildi. Üzerinden neredeyse 1,5 yıl geçti. Zaten iki yılda bir olağan olarak toplanan bir kurultay geleneği varken ana muhalefet partisine “kayyım” atamaktan bahsedilmeye başlandı. Bu da piyasayı geren başka bir konu oldu.

Maalesef bazı kavramları çok fazla dile getirip, ağza sakız edersen ağırlığı kalmıyor. Hatta içi boşalıyor. “Kayyım” kavramı da pek çok kişi için aynı duruma geldi. İnanmazsınız apartman yönetimini değiştirmek isteyen komşum apartmana “kayyım” atanacağını iddia etti.

Benim yaşlarımdaki “X” sonu, biraz da “Y” başı kuşak ile günümüz gençleri çok farklı. Ve kabul edelim devir de değişti. Pek çok kişi artık işini, ticareti, internet üzerinden yapıyor. Pek çok kişi sosyal medya aracılığı ile sosyalleşiyor.

Bu çocukların elinden internetlerini, sosyal medyalarını alamazsınız. Yıl olmuş 2025 internet bandı daraltamazsınız. Tek tuşla VPN açıp zaten alınan tedbir de işlevselliğini yitirince sadece gülünç oluyor. Ama kimse bu durumu komik bulmuyor.

Şimdi soruyorum size. Sizce Türkiye’nin ekonomik olmayan bu olaylarla ekonomisini bozmaya değer mi? Yeni yeni girdiğimiz rasyonel politika patikasından yeniden yan yollara sapmaya değer mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mine Uzun Arşivi