Vatandaşın derdi başını sokacak bir dam…

Geçtiğimiz hafta TCMB’nin Para Politikası Kurulu toplantısı vardı. Faizlerde herhangi bir değişiklik yapmamakla birlikte, kapıyı sanki Aralık ayı için biraz daha açtı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrını da TCMB’nin karar metninin yanına ekler, değerlendirmelerimizi böylece yaparsak yakın zamanda yine faizlerin düşeceğini, paramızı neye yatırmamız gerektiğini vs. konuşmaya başlayacağız. Elbette yatırım dünyamızın çok çeşitli ve ulaşılabilir bir ürün gamı var. Ama ben bugün bir tanesine eğilmek istiyorum. Gayrimenkul tarafına. Çünkü gayrimenkul hem bir tüketim ürünü hem bir tasarruf ya da yatırım ürünü olarak değerlendirilebilir. Yakın geçmişte epeyce dert olmuştu başımıza ve size kötü bir haberim var yakın gelecekte de büyük dert olacak gibi görünüyor.

Gayrimenkul ile ilgili sorular aslında çok net. Çözümü için de acilen düğmeye basılmalı. Konut piyasasındaki arz ve talep dengesi mutlaka araştırılmalı ve objektif bir biçimde ortaya konmalı.

Türkiye’nin yaklaşık 28 milyon hanesi olduğu hesaplanıyor. Ve her yıl bu sayıya 550 bin hane daha ekleniyor. Kimileri evleniyor yeni ev ihtiyacı doğuyor. Kimileri boşanıyor yeni ev ihtiyacı doğuyor. Kimileri faklı şehirlerde okuyor yeni ev ihtiyacı doğuyor. Kimileri artık ana babalarıyla yaşamak istemiyor yeni ev ihtiyacı doğuyor.

Peki, bu kadar yeni ev ihtiyacı nasıl karşılanacak? Bizim konut stoğumuz ne durumda diye baktığımızda; 30 milyon civarında bir konut stoğumuz var ve bu stok her yıl ortalama 500 bin artıyor.

HER YIL 50 BİN KİŞİ AÇIKTA KALIYOR

Çok basit bir hesapla her yıl 50 bin kişi açıkta kalıyor. Kaldı ki pandemi dönemi işler durunca bu fark daha da açıldı. Farkı daha da açan bir başka faktör ise dışarıdan aldığımız göç oldu. Ve takdir edersiniz ki Mimar Sinan’ın yumurta akıyla yaptığı binalar hala sapasağlam dururken, deniz kumundan yapılanlar, fayın tam üstüne oturtulanlar yıkıldığından, derenin yatağına yapılanlar suya karıştığından, doğa ile mücadele edilemeyeceği bir türlü öğrenilemediğinden hem konut ihtiyacı arttı hem de eskileri yıkıp yenileme mecburiyetinin farkına varıldı.

Fark gittikçe açılınca, fiyatlar da aldı başını gitti.

Son birkaç aydır açıklanan konut satışları istatistiklerine bakacak olursanız son zamanlarda konut piyasası yeniden canlanıyor. Reel olarak fiyatlar düşüyor mu?

Evet düşüyor. Daha da düşecek mi diye baktığımızda ben pek sanmıyorum açıkçası. İnşaat maliyetleri, inşaat maliyetlerine endekslenmiş arsa maliyetleri ve bu işi babasının hayrına yapmayacağına göre müteahhitlerin karları devreye girdiğinde nohut oda bakla sofa hayaliniz bir adım daha uzaklaşıyor sizden.

Mevzu dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyor aslında bu işin çözümü devlette. Devlet planlama yapmazsa bu işler çözülemez. Keşke Devlet Planlama Teşkilatı yeniden açılsa, keşke her şey koordineli şekilde planlansa.

İzmit ve çevresinde Türkiye’nin önemli derecede yükünü kaldıran ağır sanayi şirketlerinin yoğunlaşması iyi bir planlama olabilir mi?

Ya da İç Anadolu Bölgesinde öğrenci bölgeleri oluşturulamaz mı? Hem o şehirler gelişir, hem okumak bu kadar pahalı olmaz. Öğrencilerimiz de barınma sorunu yaşamaz mesela.

Mavi yakalı çalışanların aldıkları maaşlarla hem kira ödemeleri hem yaşamaları artık mucizeye döndüğünden belki de sivil toplum kuruluşları da elini taşın altına sokmalı sanayi ve ticaret odaları eliyle üyeler birleşip çalışanlarına lojman sağlamalı. Belli sayının üstünde çalışanı olan şirketler barınma sorununa bir çözümle gelmeyi düşünmeye başlamalılar yoksa çalıştıracak işçiyi bulmakta zorlanabilirler. Bu tarz atılacak adımlar çalışanların kira öder gibi ev sahibi olma hayallerini yeniden canlandırırken çalışma motivasyonlarını ve kurum aidiyetlerini de şüphesiz destekleyecektir.

Örnekler çoğaltılabilir, farklı modeller geliştirilebilir elbette. Bu arada altını özellikle çizmek isterim ki HÜKÜMET demiyorum. Bu işler DEVLET politikasıyla olur. Çünkü bu bir beka sorunu.

Son olarak, değinmeden yazımı bitirmek istemem; BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Biz ise hala bu şiddetle mücadele etmemize direnç gösterenlerle mücadele ediyoruz. Çok yazık!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mine Uzun Arşivi