Kerem Gürel
Kolomb’un İzinde
Evinizden dışarı adım attınız. Montajı Türkiye’de, tasarımı ve önemli parçalarıAlmanya’da yapılmış arabanıza doğru yürüyorsunuz. Ayağınızda merkezi ABD’de bulunan ve Tayvan’da üretimi yapılan şirketin ayakkabıları var. Bu esnada California’da tasarlanıp Çin’de üretilen telefonunuzla arkadaşınızı arıyorsunuz. Afrika’dan Brezilya’ya taşınmış kahvenin İtalyan usulüyle işlendiği ve üzerinde adınızın yazılı olduğu bardaklarda size sunulan ünlü bir ABD kafesinde buluşmak istediğinizi söylüyorsunuz.
Farkında olmasak da gündelik yaşamda benzer durumlarla defalarca karşılaşıyor, ya bizden binlerce kilometre uzaklıktaki ülkeler ile bağlantı kuruyor ya onların ürününden/hizmetinden yararlanıyor ya da onlara para kazandırıyoruz.
Küresel ticaretin geldiği son nokta bu değil kuşkusuz. Portekizli denizci Kristof Kolomb (kendi ifadesiyle Cristóbal Colón)’un Hindistan ve Çin’e giden alternatif bir deniz yolu bulma sevdası, küresel ticarette önemli bir kırılma noktası yarattı. Dünyanın yuvarlak değil armut şeklinde olduğuna inanan Kolomb, düzenleyeceği sefer için İspanya Kral ve Kraliçesini güçlükle de olsa ikna ettiğinde Dünya tarihini bu denli değiştireceğini tahmin edememiştir sanırım. Başlattığı Coğrafi Keşifler Rönesans, Reform, Aydınlanma Çağı gibi süreçlerin doğumuna sebep olmuştur. Hırslı ve inançlı bir Hristiyan olan Kolomb, Hindistan ve Çin’e giden alternatif bir yol arayışında çırpınırken pek çok hesap hatası yapmıştı aslında. Avrupa’yla Hindistan’ın doğu kıyısı arasındaki mesafeyi yanlış hesapladığı gibi bu iki kıyı arasında 42 milyon kilometrekarelik koskoca iki kıta olduğundan da bi haberdi.
Kolomb’un seferleri ve Amerika kıtasını keşfedişi bugüne kadar ders kitapları da dahil pek çok yazılı eserin temasını oluşturmuş, birçok filme konu olmuştur; ki bu keşfin beş yüzüncü yılı anısına Ridley Scott tarafından çekilen “1492: Conquest Of Paradise” beyaz perdedeki en bilinen örneklerden biridir.
Dünya tarihi açısından önemli sonuçlar doğuran ama Kristof Kolomb’a bir türlü arzu ettiği o zenginliği ve asaleti getiremeyen bu seferlere dair dilimize kazandırılan kitaplardan biri “1493: Amerika’nın Keşfinden Küreselleşmeye Kısa Dünya Tarihi”. Epsilon yayınlarını etiketiyle bulabileceğiniz kitap konuyla ilgili dikkat çeken eserlerden biri. Amerikalı gazeteci ve yazar Chris C. Mann tarafından kaleme alınan eser içerdiği ilginç bilgiler ile dikkat çekiyor. Mann’ın yine benzer temaya sahip bir önceki kitabı “1491: New Revelations of the Americas Before Columbus” kitabı, ABD Ulusal Bilimler Akademisi’nin Keck ödülünü almıştı.
Küreselleşmeyi/Küresel Ticareti odağına alan kitabın anlatımı ironik bir şekilde yazarın Massachusetts’te kendi mülkiyetindeki bahçesinde açılıyor ve kitap boyunca okuyucusunu dünya üzerinde gezdirdikten sonra binlerce kilometre ötede Filipinli bir aile kompleksi Bulalacao’da yine bir bahçede nihayetleniyor.
Mann’ın ifadeleriyle kitabı yazmasındaki çıkış noktası bir diğer Amerikalı tarihçi ve coğrafyacı yazar Alfred Crosby olmuş. Crosby’nin “Avrupa Ekolojik Emperyalizmi” kitabındaki “Avrupalı göçmenler ve onların torunları her yerdeler.” ifadesinden etkilenen yazar, bir üniversite gezisinde karşısına çıkan yüzden fazla türdeki domatesin kökenlerini araştırma arzusuna kapılıyor ve bu arzu onu Crosby’nin “Colomb Takası” kavramıyla tanıştırıyor. Yüzlerce yıldır birbirinden habersiz yaşayan ekosistemleri bir araya getiren Colomb Takası, mısırı Afrika’ya, tatlı patatesi Doğu Asya’ya, atları ve elmaları Amerika’ya, ışkın otu ve okaliptüsü Avrupa’ya taşıdı ki bunların arasında farkında olmadan taşınan pek çok böcek, ot, bakteri ve virüs de vardı. Yazara göre bu taşınma sürecini başlatan Kolomb’un seferleri Yeni Dünya’nın keşfini değil, şu an içinde yaşadığımız yeni dünyanın yaradılışını ilan etti. Böylece sanayileşmede görülen gelişmeler ve iletişim olanaklarının artması sayesinde giderek hız kazanan küreselleşme çağını başlatan kişi de Kristof Kolomb’dan başkası değildi.
Toplam beş kısım ve on bölümden oluşan kitabında yazar, seyahat, ticaret, kolonileştirme ve göç hikayelerinin geri planında kalan olaylara bir bakış atıyor ve okurunu önce Karayip Adası Hispanyola’ya götürüyor. Zira bu ada bir zamanlar Kristof Kolomb’un Amerika kıtasında kalıcı bir üs kurmaya çalıştığı ilk yerleşim yeri, La Isabela’ya ev sahipliği yapmıştır. Her ne kadar Kolomb arzu ettiği başarıya ulaşamadan elli dört gibi nispeten genç bir yaşta hayata gözlerini yumsa bile yarattığı kıvılcım kısa sürede büyümüş ve küresel bir alev topuna dönüşmüştür. Kolomb’un keşfinin kaymağını yiyenler, başta beklendiği üzere İspanyollar olmuş, bu yeni kıtayı keşfedip içlerine doğru ilerledikçe elde ettikleri altını ve bol miktardaki gümüşü kendi küresel ticaretlerinde kullanmaya başlamışlardır. Ancak başta değerli madenleri ele geçirmek amacıyla başlatılan seferler zamanla şekil değiştirmiş; Amerika’nın tatlı patates, mısır, domates, patlıcan ve tütünü Avrupa kıtasına taşınırken Yeni Gine’ye ait bir tür olan şeker kamışı Güney Amerika’ya, Asya’nın atları ise Kuzey Amerika’ya taşınmıştır. Yazarın sık sık altını çizdiği Colomb Takası böylece bitkilerin, böceklerin ve bakterilerin öne çıktığı küresel bir yer değiştirme hareketine dönmüştür. Yazara göre Baltimore’dan Buenos Aires’e kadar Amerika kıtası toplumlarını asıl şekillendiren güç, sıtma ve sarı hummaya neden olan mikroskobik canlılardır ve Amerika kıtasında köleliğin yaygınlaşması ve yayılmasında Afrika kökenlilerin sıtmaya karşı olan direnci en önemli unsurlardan biridir.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Pasifik Seyahatlerine, özellikle Kolomb sonrası Çin seferlerine ve bu ülke ile olan ticarete değinen yazar tatlı patates, kauçuk ve şeker kamışı ticaretinin küreselleşmeyi nasıl ve ne şekilde etkilediğini örneklerle gözler önüne seriyor.
Charles C. Mann’ın kitabı bugünün dünyasını ortaya çıkaran dinamikleri anlamak açısından faydalı bilgiler içeriyor. Epsilon Yayınevinin kitaptaki görselleri kaliteli bir sunumla kitaba dahil etmesi konunun anlaşılması açısından bir hayli yerinde bir karar olmuş. Tarih ve coğrafyaya ait bilgileri açık ve akıcı bir dilde, temiz bir çeviri ile okuyucuya sunması ise kitabın en önemli artısı. Ancak Jared Diamond tarafından kaleme alınan ve bu alanın kült eserlerinden biri olan Tüfek, Mikrop ve Çelik’le benzer sorulara cevap aranmaya çalışılıp içeriğin daha dar tutulması bana göre kitabın önemli handikaplarından biri. Diamond’ın akademik dilini yorucu bulan ve benzer temada alternatif bir eser arayışında olanlar veya bu konuda tamamlayıcı eser arayanlar, konuya farklı bir perspektiften bakmak isteyenler içinse çok doğru bir seçim.