“Canınızı kurtardınız ya! En önemlisi o.”

Dün 17 Ağustos'tu. Son 25 yıldır 17 Ağustoslar bize hep acıyı anımsattı. Deprem acısı. 6 Şubat 2023’de ise ülke olarak ne yazık ki tekrar büyük bir felaket yaşadık. On ilde büyük hasara neden olan Kahramanmaraş depreminin üzerinden tam bir buçuk yıl geçmiş. Depremin en fazla etkilediği yerleşim yerlerinden biri olan Gaziantep’in Nurdağı ilçesindeyim. O acı kırılma noktasından sonra insanoğlunun dünyada var olabilmesini sağlayan temel yeteneğinin izlerini sürüyorum.

Alışmak.

Çığlıkların, feryatların yankılandığı bu boz coğrafyada hayatta kalmanın tek yolu bu ancak. Yaşananlar pek çok insanın yüreğinden parçalar koparmış. Pek çok beden toprağa verildikten sonra hiç dinmeyen acı bir sızı kalmış geride kalanların yüreklerinde. Hepsi birbirinden zor hikayelerin arasında yeni bir hayatın tohumları patlamış bu küçük ilçede. İnsanlar yine evlerine ekmek götürme telaşesinde. Tarlada çalışan ameliye de sahra hastanesinde koşturan hemşire de aynı şeyin peşinde.

Yaşama mücadelesi.

•••

Ülkenin önemli bir kesiminin tatil fotoğrafları paylaştığı, Instagram’ın kapalı kalmasının şok etkisi yarattığı bir zamanda buradaki insanlar yarım kalmışlıkla beraber bir mücadeleye girişmişler. Depremin kelimenin tam manasıyla yerle yeksan ettiği Nurdağı’nın sokaklarında tanıdık evlerinin yerlerini kestirmeye çalışıyorum. Kıyamet sonrası filmlerin çekildiği yapay bir dünya adeta burası. Sadece perşembe günleri bir canlılık geliyor bu eski yerleşim yerine. O da sağlam kalan kapalı pazar alanının bulunduğu bölgede. Geride kalan zamanlarda insanlar kendileri için inşa edilen konteyner kentlerde. Kent denmesine bakmayın siz, görüntü itibariyle birbirine eklenen teneke kutu esasında bunlar. Antep güneşinin altında devletin tahsis ettiği klimaların soğuğuna sığınıyor insanlar gündüzleri. Mümkün olduğunca az insan var sokaklarda. Yakıcı güneşin altında sığınılacak bir gölge bulmak neredeyse imkansız. Komşu sohbetleri ancak güneşin battığı mavi saatlerde başlayabiliyor. Onun dışında kimse kolay kolay dışarı çıkmıyor.

whatsapp-image-2024-08-17-at-12-21-32.jpeg
Köyün camisi depremde yıkıldığı için köyde kalan az sayıda cemaat sıcak havalarda namazlarını çadırda değil açık havada kılmayı tercih ediyor.

•••

Hüsne ve Ali çiftiyle tanışıyoruz. Dört kızlarıyla beraber toplam altı kişilik bu aileye devlet iki konteyner tahsis etmiş. Depremin olduğu geceyi gözleri dolarak anlatıyorlar. Apartmanın merdivenleri ilk sarsıntıda yıkılınca evlerinin balkonunda mahsur kalmışlar. Saatler sonra boyu balkona yetişmeyen bir itfaiye sepetine atlayarak kurtulmuşlar. Ali, en küçük iki kızını can havliyle sepete fırlattığını anlatıyor. “Kolları, bacakları kırılsa da en azından hayatta kalırlar diye düşündüm” diyor. Şimdi Nurdağı merkezin epeyce dışında TOKİ’nin yaptığı ikinci etap konutlarından onlara tahsis edilen eve taşınma hazırlığı yapıyorlar. Kaymakamlıktan resmi bildirim gelmiş. Eksiği gediğine bakmadan eve taşınmalı, konteyneri boşaltmalılar. Bu eve ne kadar ödeme yapacaklarını, ne zaman ödemenin başlayacağını daha bilmiyorlar. Ortada bu durumla ilgili net bir bilgi yok. İki milyon diyen de var üç milyon diyen de. Yeni eve taşınmanın telaşı bir yanda rezerv alan meselesi kafasını kurcalıyor Hüsne’nin. Yıkılan evleri Nurdağı’nın merkezinde Yavuz Selim Mahallesi’ndeymiş. Başta çivi çakılmayacak denilen alanlar yavaş yavaş rezerv alan ilan edilmeye başlanmış. Geçen yıl müze alanı olarak ilan edilen bu yerde şimdi koca koca blokların dikildiği hummalı bir inşaat çalışması var.

whatsapp-image-2024-08-17-at-12-21-51.jpeg
Rezerv alan olarak ilan edilen bölgede hummalı bir çalışma mevcut.

•••

Nurdağı’nda depremin en çok zarar verdiği köylerden biri olan Gedikli’ye düşüyor yolum bir yıllık aradan sonra. Köy halkının önemli bir kısmı hâlâ konteynerlerde kalıyor. Köyün yaklaşık dört kilometre uzağına yapılan kalıcı deprem konutlarına göçenler olmuş tek tük. Bu kez Firdevs Teyze ve Ahmet Ağa ile beraberiz. Seksenine merdiven dayamış Ahmet Ağa. Bir köroğlu bir avaz yaşayıp gidiyorlar. Deprem konutu çıkmış. Yavaş yavaş kurtarabildikleri eşyalarını taşıyorlar. Şimdilik iki kanepe bir yatak koyabilmişler eve. Allah devlete zeval vermesin diyorlar. Canlarını kurtarabildikleri için şükrediyorlar. Depremin ve kayıp acılarının yavaş yavaş etkisini yitirdiğini düşündükleri anlarda insanlar onlara hep aynı şeyleri söylemiş:

“Canınızı kurtardınız ya! En önemlisi o.”

Evet en önemlisi o, o ama ortada bir ömürlük emeğin yitimi var. Seksen yaşına dayanan bir ömrün yerine tekrar koyması mümkün olmayan bir emek. Ahmet Ağa’nın köydeki elli yıllık emektar evi de, kocası ölünce üç çocuğuyla açıkta kalmasın diye kızına Nurdağı’ndan zar zor aldığı evi de depremde yıkılmış. Devlet iki evin yerine sadece yeni köy alanında yapılan evlerden bir tane ev vermiş. Nurdağı merkezdeki evin olduğu alan önce Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından açık müze olarak belirlenmiş. Şimdiyse rezerv alan olarak üzerinde koca koca blokların yükseldiği dev bir şantiye sahası. “Tam şuradaydı ev” diye gösteriyor Ahmet Ağa. Gösterdiği yerde büyük bir vinç çalışıyor, dev bir apartman bloğu yükselmiş bile deprem riski var denilen yerde.

Ahmet Ağa da tıpkı Hüsne-Ali çiftinin yaptığı gibi üzerinde rakam ve vade yazılı olmayan bir kağıda imza atmış. Devlete ne kadar borcu var, kaç yılda ödemesi gerekiyor, kalan ömrü bu borcu ödemeye yetecek mi bilmiyor, devlete sığınıyor.

Hayat olağan akışı içinde akıp giderken ülke gündemi hızlı bir biçimde değişiyor. Görsel, yazılı veya sosyal medyada gündemi takip etmek ülke insanı için bir hayli zor olsa da burada gündem son bir buçuk yıldır hiç değişmiyor.

Deprem.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi