Efe Sıvış
İran Balonu
İsrail, İran’ı yıllardır şamar oğlanına çeviriyor. Pervasızca sonunu düşünmeden vuruyor. İsrail vurdukça, insanın İranlı yöneticiler adına utanası geliyor. Ayetullah Ali Hamaney, başarılı bir operasyonla ar damarını seneler önce aldırmış olsa gerek. Belli ki utanma gibi bir derdi yok.
Tel Aviv, en son yaptığı aşağılamayı, İran’ın yeni atanan Cumhurbaşkanı’nın yemin törenine denk getirdi. Başbakan İsmail Haniye’yi, Tahran’ın orta yerinde katletti.
İran, İsrail’in bu tip saygısızlıklarına cevap vermiyor. Çünkü veremiyor. Sadece verirmiş gibi yapıyor. Fakat İsrail’in canını yakacak bir mukabele edemiyor. Basit mugalatalarla işi geçiştiriveriyor.
İsrail’in 2010’dan itibaren katlettiği İran’ın ve Hizbullah’ın üst düzey komutanları, nükleer fizik profesörlerinin kısa listesi şampiyonlar ligi gibi…
- 2010 Prof. Dr. Masoud Alimohammadi
- 2010 Prof. Dr. Majid Shahriari
- 2011 Prof. Dr. Darioush Rezaeinejad
- 2011 General Hassan Tehrani Moghaddam
- 2012 Prof. Dr. Mostafa Ahmadi-Roshan
- 2013 General Hassan Shateri
- 2015 Jihad Mughniyah (Hasan Nasrallah’ın Koruması)
- 2015 Hizbullah Komutanları; Mohammed Ahmed Issa - Abu Ali Reza - Al Tabatabai
- 2015 General Mohammed Ali Allahdadi
- 2015 Hizbullah Komutanı Ismail Al Ashhab, General Abu Abbas, Tuğgeneral Al Hijazi, Dr. Mohammed Ali Hassan, Hizbullah Komutanı Ghazi Ali Dhawi, Hizbullah Komutanı Ali Hussein İbrahim
- 2020 Prof. Dr. Mohsen Fakhrizadeh
- 2022 Albay Hassan Sayyad Khodaei
- 2024 General Fuad Şükür
- 2024 Başbakan İsmail Haniye
Geçen Nisan’da İsrail, Şam’daki İran konsolosluğunu vurdu. İsrail de yanıt verdi. Levent Kırca yaşasaydı, İran’ın buna verdiği yanıttan hoş bir skeç yapardı. Dağ, solucan bile doğurmadı. ABD, General Kasım Süleymani’yi öldürdüğünde İran yine yanıt vermişti. Bırakalım Allah aşkına… Brütünü darasını alınca ortada yanıt manıt yoktu.
Bunun sebebi basit. İran’ın kapasitesiyle hayalleri örtüşmüyor. Çıkarttığı sesle kantarda çektiği ağırlık birbirini tutmuyor. Senelerdir bu denli ağır kayıplar verip karşılığında boş tehditler savurmasının nedeni bu. Haniye’nin ölümü, İran’la İsrail’i bir savaşın eşiğine getirmez. Çünkü İran, kendi iradesiyle İsrail’le hiçbir zaman savaşa girmez.
İran-İsrail savaşı ancak İsrail’in iradesiyle başlar. İsrail bunu gayet iyi bildiği için, İran’ın sinir uçlarıyla korkusuzca oynuyor. Onu provoke ediyor. Haniye ya da Şükür cinayetleri gibi olaylarla haysiyetini kırıyor. İran da bu saygısızlıklara karşılık, kapasitesi el verdiğince 1979’dan beri takip ettiği yayılmacı siyaseti sürdürmeye, tekeri döndürmeye çalışıyor. Kendi halkına sanki yanıt verildiği yalanlarını yutturmaya kalkıyor. Caddelere “merak etmeyin öcümüz alınmıştır” türünden afişler asıyor.
Yine de Tahran’ın gayreti takdire şayan. Müflis bir tüccar gibi patlak bilançolara rağmen iştahla ve heyecanla ticaretini sürdürüyor. “Gittiği yere kadar gitsin” diyor. Yemen’de, Lübnan’da, Irak’ta, Suriye’de topladığı derme çatma vekillerle Orta Doğu’da etkisini artırmaya çabalıyor. Halkların sempatisini kazanmaya çalışıyor. Hamas’a verdiği destek ideolojik değil. Hamas, İsrail’e karşı olduğu için onu araçsallaştırıyor. İran’ın bütçesi dar, ekonomisi zayıf. Müteveffa cumhurbaşkanlarını bindirdikleri 1979 model taka helikopter tökezleyince adamcağız hayatını kaybetti.
İran’ın idealleri uğruna savaşacak bir insan kaynağı da yok. Ayetullah’ın sopasının gücü İran’da ancak halkı sindirmeye, kadınlara zulmetmeye yetiyor. Putin ya da Ayetullah rejimleri ancak halkı susturacak, muhalefeti ezecek kadar güçlüler. Milleti kendi hedefleri uğruna savaşmaya teşvik etmek için başka bir güç seviyesi gerekiyor. O seviye, Hitler ve Stalin’in güç ve örgütlenme seviyesi… Böyle bir güçleri olmadığı için Putin, Wagner Group gibi paralı asker şirketlerine mahkûm oluyor. Çünkü Ukrayna’da savaşacak adam bulmak kolay değil. Gönülsüz savaşan askerin sahada bir verimliliği de olmuyor. İran’ın durumu da pek farklı değil. Orta Doğu’daki yayılmacılığını sürdürmek için bütçesi dar geldiğinden o da paraya değil, Şii ideolojisi kartına sığınıyor. Sünni-Şii ikileminden, Yahudi-Müslüman geriliminden ekmek çıkarmaya ve Şii halkların sempatisini kazanmaya çabalıyor. Tahran’ın amacı net: Çok para harcamadan, kendi hedefleri için bilaücret savaşacak gönüllü kitleler bulmak. Cehaleti, dar algıları sömürüp, Şii ideolojiyle insanları efsunlayıp siyasi menfaat sağlamak.
Ayetullah rejimi aslında o kadar acınası bir durumda ki Batı’yla ilişkileri düzeltmek, üstündeki ekonomik yaptırımları hafifletmek için ılımlı bir Cumhurbaşkanı atadı. Hamaney, yiğitliğe bok sürdürüp Batı’ya kendi ayaklarıyla gidip yalvarmamak için reformist, ılımlı diye lakaplar taktığı bir kukla Cumhurbaşkanını öne sürüyor. İsrail ise İran’ın yaptığı bu uyanıklığı görüyor, onun zincirlerinden kurtulmasını istemiyor ve daha yemin töreninde Tahran’ı kana buluyor. Yeni Cumhurbaşkanı böyle sert bir şamara rağmen halen Batı’yla ilişkileri geliştirebilir mi? Bunu yaparsa halkının gözünde küçük düşmez mi? İsrail’in yanıtı şu: Çok meraklıysan buyur bu saygısızlığı da yut, ilişkilerini düzeltmeye çalış. İran bunu yutsun, İsrail daha da sert vuracaktır.
Aslında İran’ın İsrail’le derdi ideolojik de değil. İsrail, Tahran tarafından yalnızca bir düşman yaratmak için şeklen seçilmiş bir hedef. Fakat yıllar önce seçilmiş bu hedefin artık maliyeti İran’a fazla gelmeye başladı. İran, İsrail’le mücadeleyi sürdüremediği gün, örgütlendiği ülkelerde Sünni-Şii iç savaşları üzerinden moda tabirle tabanını konsolide etmek isteyecektir. Fakat bu düşmanla yılların mücadelesi, yatırımı var. Kitleleri bu safsatalara ikna etmek kolay iş değil. Bu tip değişimler bugünden yarına olmuyor. O yüzden şimdilik eldeki düşmanla mücadele, kafayı gözü yararak da olsa idare ediliyor.