Efe Sıvış
Avrupa Takkesi
Trump başkan seçildi. Ya şimdi? AB için takkeyi önüne koyup düşünme vakti geldi. Fransa’nın 74 yıldır üstünde durduğu ‘stratejik otonomi’, ‘stratejik pusula’ gibi laflar artık entelektüel bir tartışma olmaktan çıktı. Akut duruma geldi. Türkiye’ye gelince; Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli. Yeni dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinden yeni bir şey beklememek gerek.
Avrupa, güvenliğini sağlamak için artık ABD’ye güvenemeyecek. Şimdiye çoktan yapmış olması gerekeni şimdi yapmak zorunda kalacak. Bu, ortak bir AB ordusunun kurulması, dış politikada tam entegrasyon, savunma harcamalarının artırılması gibi anlamlara gelebilir. Yani AB için bundan sonra 2 yol var. Entegrasyon ya daha da derinleşecek. Ya da bu ortaklık bitecek.
AB’nin dünyada ağırlığını artırabilmesi için 1. yolu izlemesi şart.
Fransa, AB’nin ordusu olması gerektiğini 1950’de söylemişti. Yakın dönemde Macron’la Merkel bu görüşü savundu. Toprağı bol olsun Berlusconi bunga bunga partilerinden vakit buldukça tek-ordu kurulmasını desteklerdi.
Trump, NATO bütçesinin 3’te 2’sini tek başına sırtlanmaya devam etmeyecek. Avrupa ya pamuk elleri cebe atacak ya da öküz ölecek, ‘Transatlantik ortaklık’ bitecek.
Gelelim Türkiye’ye. “Dostum” Trump’ın yol haritası Project2025 belgesinde Türkiye’yle ilgili 2 nokta var.
- Türkiye’nin Çin’e ve Rusya’ya yönlenmesini engellemek.
- Suriye’de PKK’ya desteği yeniden değerlendirmek.
Aslında Türkiye’nin Çin ve Rusya’ya yönlendiği falan yok. Erdoğan bunu sadece bir kaldıraç olarak kullanıyor. Çok taraflı dış politika hesabına Batı’ya “tek alternatif değilsin” mesajı vermeye çalışıyor.
Fakat Batı, bu mesaja karşılık Türkiye’ye daha ılımlı mı yaklaşıyor? Nerede, ne gezer? Yaptırımla, tehditle, sertlikle karşılık veriyor. Trump da aynı tavırda.
Türkiye’yi CAATSA yaptırımları kapsamına sokan Trump.
Türk ekonomisine balyozla girişip döviz kurunu artıran Trump.
Yani Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli. Yeni dönemde Türk-Amerikan ilişkilerinden yeni bir şey beklememek gerek.
Leziz Masa
13-14 Kasım’da Haliç Kongre Merkezi’nde ciddi ama renkli bir masa kuruluyor. Bu yıl 9.su düzenlenecek Gastromasa Konferansı tüm dünyadan gastronominin yıldızlarını getiriyor. Michelin’li aşçılar, Gault Millau’lu şefler 2 gün boyunca bir kol mesafesinde olacak. 60’tan fazla şef, 30’dan fazla barista, sommelier, miksolojist, paneller ve workshoplarla 2 gün boyunca burada. Standlar kurulacak, ürünler tadılacak, yeme-içme üzerine ne varsa konuşulacak.
Konferansın arkasındaki isim Gökmen Sözen’in Swissotel’deki basın toplantısına katıldım. Toplantı izlenimlerim:
- Konferansın Londra ayağına 5 bin ziyaretçi katılıyor.
- İstanbul konferanslarına ortalama 20 bin ziyaretçi katılıyor.
- Hedef, konferansı Güney Amerika’ya ve İspanya’ya götürmek.
- Aslında Bakan Nuri Ersoy, gastronomi meselesine önceki dönemlerde olmadığı kadar ciddi destek verdi. Michelin müfettişlerinin Türkiye’ye gelmesini sağlayan bizzat kendisi. İstanbul’un gastroşehir olması adına bu girişime mutlaka devletin omuz vermesi gerekir.
- Yabancı şeflerin Gastromasa’da tadıp unutamadığı 3 lezzet: Kokoreç, tavukgöğsü, baklava.
- Basın toplantısında ikram edilen krem peynir-füme somonlu kruvasanlar güzeldi.
- San Sebastian’da 3 Michelin yıldızlı restoranın Arzac’ın ortağı şef Elena Arzac, Gastromasa sayesinde Türk sumağını tanımış. Şu an Arzac mutfağında kullanılıyor.
- Bu konferanslar yabancı şeflerin Türk ürünlerini tanıyıp ülkelerindeki restoranlarda kullanmasına neden oluyor.
İleride sektöre girmek isteyen, zaten sektörde olan, işletmeci, şef, barista, sommelier, hatta yeme-içme kültürünü artırmak isteyen tüm aktörleri buluşturan bu platformu dikkatle takip edeceğim.