Efe Sıvış
Contemporary Çek Git
İlk fuarın yapıldığı gün ana rahmine düşen bebekler şimdi 19 oldu. Ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları, rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.
Yazık ki Boğaz’da bina yapacak yer kalmadı. İnşaatlar Haliç’e taştı. Fettah Tamince’nin Haliç Tersanesi’ne dikilen Rixos otelde yapıldı bu yıl Contemporary İstanbul.
Aslında birkaç yıldır Haliç Tersane’deydi. Bu kez Tersane içinde yer değiştirdi.
Yine trafik kilit, otopark kuyruğu- ekmek karnesi kuyruğu. Bu yıl acıyı dindirmek için deniz seferleri sıklaştırılmış. Kadıköy, Karaköy, Kabataş’tan vapurlar kalktı. Ben de onları kullandım.
Daha önce Yeni Şafak’ta yazdım. Contemporary’nin olması gereken yer, doğduğu yerdir. Yani Lütfi Kırdar. Bunu zaten ziyaretçi sayıları söylüyor.
***
Profesör Şevket Pamuk önemli bir iktisatçıdır. Nobelli Orhan Pamuk’un da abisidir. İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Türkiye’nin 200 yıllık iktisadi tarihi kitabında özetle şunu söyler:
Türk devleti güçsüz bir devlettir. Çünkü vergi toplamayı beceremez. Vergi toplamak hesap kitap işidir, gelişkin bürokrasi ister, organizasyon kapasitesi gerektirir.
Türk devleti Osmanlı döneminden beri vergi toplama konusunda aciz. Bugün de durum farklı değil. Ülkede vergi ödeyen tek kesim maaşlılar. Çünkü çalışanlardan kesintiyi yapmak kolay.
Bakkalından sanayicisine merdivenaltı doktor medikal estetikçisinden mimarlık ofisine serbest çalışan kesim asla vergi ödemez. Ödediği de göstermelik, devede kulaktır.
Zaten bu yüzden toplanan vergilerin yüzde 70’i dolaylı vergilerdir. Yani sigaradan, telekomünikasyondan, akaryakıttan, şuradan buradan.
İş, Şevket Pamuk’un dediği yere gelir. Devlet vergi mükellefini arayıp bulamaz. Ancak vatandaşı sigara içerken, benzin alırken yakalayınca vergisini alır.
Belli ki devlet Contemporary İstanbul’a da ulaşamıyor.
Kulaklarımla duydum. Önemli bir galerinin sahibi gözümün önünde alıcıyla telefonda pazarlık ediyor. Bas bas bağırıyor: Şu kadarını bankadan göndersin, üstünü elden nakit hallederiz.
Sebebi basit: Sanat galerilerine yüzde 18 vergi ödemek çok koyuyor. Ali Güreli yıllardır çırpınıyor. Şu vergileri düşürün diye… Dinleyen, kaale alan yok. Sonrasında durum bu. Galericiler parayı elden alıp cambazlık yapıyor. Elbette dürüstlerini tenzih ederim.
***
Bu işin bir boyutu…
Gelelim ziyaretçi meselesine…
Akın var Contemporary’e akın, Contemporary’i zapt edeceğiz, Contemporary’nin zaptı yakın.
Şair, herhalde burada Contemporary’nin fotoğraf çekilerek zapt edileceğini söylüyor.
Ziyaretçilerin yüzde 95’i hakikaten Instagram’da sanatsever kisvesiyle etrafa poz kesme derdinde. Bunu rakamlar da doğruluyor. Türkiye’de koleksiyoner sayısı 200. Koleksiyoner olma yolunda resim alanların sayısı 2000.
Peki koleksiyoner nedir? Art Depo yöneticisi Erhan Ersöz şöyle tanımlıyor: Bu işe yılda 500 bin – 1 milyon dolar arası harcayan kişidir. Yılda 10-25 bin dolar ayıranlar ise 10 yılda iyi koleksiyoner olabilirler.
Madonna artık 4 bin kişi ve altı konserlerinde cep telefonlarını topluyor. Bob Dylan, geçen ay Berlin konserinde 17 bin kişinin cep telefonlarını tek tek topladı. Konsere girmeden telefonu veriyorsun. Çıkışta alıyorsun.
Contemporary, Bob Dylan’la Madonna’yı örnek almamalı. Eğer bunu yaparsa ziyaretçi sayısı yüzde 95 düşer.
Bu sonu gelmez fotoğraf seanslarından galeri yöneticileri de bunalmış. Bıkmış bir hal. Yüzlerinden okunuyor:
Yine fotoğraf çekecekler, hiçbir şey sormadan çekip gidecekler.
Bence bu fuarın adı değiştirilmeli: Contemporary İstanbul Çek-Git
Yani şipşak. Fotoğraf çek ve git. Çünkü fuarda başka bir şey yapılmıyor.
Halbuki orada birkaç bin euroya el değiştiren güncel sanatçıların eserlerindense mesela Beşiktaş’taki Milli Saraylar Resim Müzesi’ndeki eserler çok daha havalı.
Hem de Boğaz’a nazır. Dolmabahçe sarayının veliaht dairesinde. Çıkışta saray ortamında İstanbul’un en güzel manzarasında kazıklanmadan kahve de var.
Halife Abdülmecid’in, İvan Ayvazovski’nin, Fausto Zonaro’nun fırça darbeleri çok daha heyecan verici. Mesele Instagram’da şov yapmaksa bundan ala şov mu olur? Hem yeri merkezi, hem giriş 100 lira. Contemporary 1250 lira. Instagram’da daha çok iş yapar. Daha rafine görünür.
Elbette herkes koleksiyoner olmak zorunda değil. Sanatsever olmak bedava. Sanatla ilgili trendleri takip etmek, tarihsel metinler okumak, videolar izlemek hem ruha faydalı hem ilham almaya yarar hem de güncel kalmak için önemli. Fakat sanatseverlik, fotoğraf çekilme yarışına girmek olmamalı. İnşallah bu hevesimizi alacağız ve bu çılgın foto yarışı bir gün son bulacak.
Sırf bu yüzden Placebo’nun solisti Brian Molko, Türkleri azarlamıştı: Kaldırın şu telefonları, ben böyle bir şey görmedim. Konsere mi geldiniz video çekmeye mi?
***
Yanılmıyorsam geçen seneki fuardı. Türkiye’de çağdaş sanatın serencamını anlatan süper bir panele denk geldim. Hasan Bülent Kahraman, Bedri Baykam, Can Elgiz ve adını hatırlamadığım bir galerici kadın konuştu. Personel hariç 3 kişi dinledi. Millet dışarıda fotoğraf çektirmekten, paneldekilerin milyon dolarlık tecrübelerini es geçti.
***
Gelelim fuara.
Türkün Türke propagandası körleştirici bir şey. İçe kapalı bir bakışla insanın aklı da vizyonu da güdük kalıyor. Contemporary için iyi bir gelişme var. Fuarın uluslararası boyutunu artırma gayreti sürüyor. Bu sene 14 ülkeden 53 galeri vardı. Konuk ülke programı olarak İspanya, İspanyolca konuşulan ülkeler ve Latin Amerika belirlenmiş. Rusya’dan İngiltere’ye ABD’den Dubai’ye Çekya’ya kadar farklı ülkelerden de katılım vardı.
Bana kalırsa bir süreden sonra Contemporary İstanbul’a hiç Türk galeri alınmaması ya da çok sınırlı sayıda yalnızca top-tier galerilerin alınması gerekir. Türk galerilerin ekseriyeti yalnızca baharda yapılan Bloom edisyonuna katılmalı. Bunun için fuara yabancı galerilerin ilgisinin artması gerek. Tabii yabancı koleksiyonerlerin de.
***
CI’da dikkatimi çeken eserlerle bitirelim. Seneye daha da uluslararasılaşmış bir fuarda görüşmek dileğiyle!
Reka Nyarı – Golden Efflorescense, 2024 (Muse/Istanbul)
Luca Valentini - Leo, 20204 (Muse/Istanbul)
Joan Miro El pi de Formentor III, 1976 – Serie Barcelona XIII, 1972 (Joan Gaspar / Barcelona)
Vladinsky, Observer No.871, 2024 (Hofa/ Londra)
Lluis Cera – Volara, 2024 (Villa Arte/ Barcelone)
Rasim Aksan – Sen ölünce kim ağlar, 2024 (Pilevneli/İstanbul)