Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

“Ameliyata girecekmişim gibi hissediyorum ama o ameliyatı yapacak kişi de benim”

‘Çirkin’ oyunu sezonun en iyi oyunlarından biri oldu benim için. Nihal Yalçın ve Onur Berk Arslanoğlu o kadar etkileyici oynuyorlar ki o anlatımın içinde hayranlık içinde kaldığımı hatırlıyorum. Bu nasıl oynamaktır, bir oyuncu tavuğu oynayabilir mi?” duygusuyla izlemiştim kendisini ‘Çirkin’ oyununda. Öyle ki gıdaklamaları uzun süre kulağımda kaldı. Onur Berk Arslanoğlu sanki sahne için yaratılmış. Tiyatrodan, sinemaya ve dizilere uzanan oyunculuk yolculuğunda kendisini her izlediğimde bende etkisi uzun süre kalan oyunculardan. Onur Berk Arslanoğlu’nu daha yakından tanımak istedim ve hikâyesini merak ettim. Bu yılın ödüllü oyuncusuyla buluştuk ve uzun sohbetimizle sizleri baş başa bırakarak iyi pazarlar diliyorum.

1.jpeg

Ailen “Ne güzel bizim çocuk İTÜ Makine Mühendisliği’ni kazandı mühendis olacak” derken oyunculuk hikâyesi nereden çıktı?

Fen lisesinde okuduğum için alanımla ilgili bölümlerden biri olan mühendisliği seçtim. Mühendislik ‘Başka şeyleri nasıl en kolay yaparım’ diyerek seçtiğim bir bölümdü. Babam doktor. Tıp seçseydim muhtemelen oradan çok kımıldayamayacaktım ama ‘Mühendis olursam birçok başka şeye de el atabilirim’ diye düşünmüştüm. Ayrıca İTÜ'nün kütüphanesini de çok beğenmiştim hatta ‘Bu kütüphanede çalışayım falan’ diyerek seçtiğim bir bölüm oldu. Tiyatroyla İTÜ'de tanıştım ve tiyatro kulübüne girdim.

Daha önce oyuncu olmak aklında var mıydı?

Yoktu, hatta insanların üniversite öncesinde oyunculuk yaptıklarını üniversiteye gelince öğrendim. Lisede oyunculuk yapmış kişiler vardı, ‘Yapılabiliyormuş aslında oyunculuk ama benim haberim yokmuş hikâyesi’ aslında. Çünkü ben üniversiteye hazırlanırken sadece test çözdüm, boş zamanlarda pinpon ve satranç oynadım. Lisede oyun izlemiştim, çok hoşuma gitmişti ve denemek istediğimi hatırlıyorum. Arkadaşlar arasında da eğlenceli bir tiptim. Bir şeyler kurguluyordum, anlatıyordum, yapıyordum; bu durumu sahneye dökebileceğimi bir arkadaşım söylemişti bana. Üniversiteye girince de ‘Gel istersen bir bak, tanış, seversen, devam edersin’ dediler ve bir deneyeyim dedim.

Deneme o deneme diyorsun…

Evet, orada hayat biçimine adım adım dönüştü. Aslında bence o gün oyuncu olacağım diyemiyor kimse, ben de diyemedim. Sadece ben bu insanlarla bu işi yapmaya devam edeceğim hissi ağır bastı. Tabii okulun bitmesiyle, maddi kaygıların başlamasıyla herkesin bakış açıları, dengesi değişti. Devam ettirebilen sadece ben ve benim gibi birkaç kişi olabildi.

“Ben bu işi yapmasam iyi olur, ben biraz başka şeyler bakayım kararını vermiştim”

Nasıl oldu o mücadele?

Benim babam, annem de memur. Öyle olunca memur çocuğu psikolojisi vardır ya yani garanti bir şey bulmadan başka bir şeye atlamayayım hissi bende de vardı. O yüzden ben okul biterken part-time mühendislik yapmaya başlamıştım. Gidiyorum, geliyorum ve o kadar bitik insanlarla çalışıyordum ki sanırım ilk o zaman ben bu işi yapmasam iyi olur, ben biraz başka şeyler bakayım kararını vermiştim. Beni oyunculuğa biraz daha sevk edebilen ve alan açan şey enteresan bir şekilde bilim iletişimi oldu. Son senemde British Council'in bilimi anlatma yarışması vardı, oraya katıldım. Bilimi tiyatral bir şekilde anlatarak sunum haline getirdim çünkü hem tiyatro yapıyordum hem fizik okuyordum. Elemeleri geçtim, finale kaldım ve üçüncü oldum. O yarışma sonra Abbas Güçlü’nün programında canlı yayınlandı, Cem Davran jürilerindendi. Hatta o dedi ki; ‘Sende oyunculuk var, oyuncu ol..’ Aynı zamanda İTÜ Bilim Merkezi kuruldu ve ben oraya geçtim. Tam ara formülü bulmuştum, hem anlatıyorum hem tiyatral sunumlar kurguluyorum. Her iki mesleğini kullanabileceğin bir alan olmuş oldu ve aynı zamanda bilimsel içerik üretiyorum. Sonra bunu işe dönüştürdük, okullarda etkinlikler yapmaya başladım. Bilim içerikle programlar hazırlayarak mezun olduktan sonra bir iş kanalı kurdum kendime ve bilim tiyatrosu yapmaya başladım.

Bilim tiyatrosu nasıl bir şey?

Bir tiyatro oyunu gibi düşün ama daha interaktif. Birtakım deneylerle bir konsept anlatılıyor.

Mesela iklim anlatılıyor ya da mutfak malzemeleriyle fizik anlatılıyor. Mutfak malzemeleriyle fizik anlatılırken bir aşçı karakteri oluyor. Yıllarca içeriklerini ürettim, uzun bir dönem devam etti. Hatta bizzat kendim Adıyaman ve Maraş'taki konteyner kentte çocuklar için etkinlikler yaptım. Ayrıca Almanya Büyükelçiliği ile yaptığım bir proje var; iklim değişikliğini konu alan, aslında çocukların bu alanda neler yapabileceğini onlara anlatan, bunu da tiyatral bir kurgu içerisinde sahnede veren bir iş. Bir oyun var, iki oyuncusu, sahne üzerinde çeşitli ekipmanlar var. Bir araçla Türkiye'yi dolaşıyor, ücretsiz bir şekilde ortaokullara gidiyor.

“Her zaman özel bir performans gösterme isteği duyuyorum”

Sahnedeyken senin hissettiğin şey ya da gözlemin nasıl bir şey?

Üniversite tiyatrosunu da başlangıç olarak alırsak 20 sene oldu bu sene tam. Bu 20 sene içerisindeki oyunlarla, filmlerle bir takım işlerle deneyimim de oldu. Ama halen sahneye çıkarken ya da bir sette başlarken inanılmaz heyecan duyuyorum. Heyecan derken böyle tansiyonum yükleniyor. Bu biraz böyle bir sorumluluk hissetme durumundan da kaynaklanıyor. Her zaman özel bir performans gösterme isteği duyuyorum. O gün sahneye çıkıyorsam o güne has çok özel bir şey olmalı. Neden yoksa bu kadar insan buraya gelip oturdu ve şu an beni bekliyor ya da kamera çekecek. O an bir daha dönüşü yok ya o performansın bu bana heyecan veriyor aynı zamanda bu beni gıdıklıyor da çok da hoşuma gidiyor. En özel performansı sergilemem gerektiğini hissediyorum. Bu konuda da kendimi hep çok yukarıda tutarak çok yukarıda bir yerde başlama ihtiyacı hissediyorum. O heyecan da bende sahnede o an her şeyimi vermeye itiyor aslında. O gece her şeyimi verebilirim, her şey olabilir o akşam. Yeter ki ben yapabileceğimden iyisini yapayım ve insanlar desin ki ‘Vay be biz ne izledik? Ne oldu bu gece? Yani ne yaşıyor şu an?’ desinler. Aksi takdirde ‘Bir şeyi mi geçiştiriyor?’ demeleri bence bu işi tamamen bitiren bir yol. O zaman niye yapıyoruz ki bunu? Ben evde kaydedeyim, göndereyim size, siz de oradan izleyin. Ben böyle düşünüyorum. Aldığım eğitim de biraz ona yönelikti. Şahika Tekand’dan eğitim aldım, o anın gerçekliğini çok çok önemser, çok vurgular, o an oradasın, başka yoksun. Öyleymiş gibi hissetmesi gereken kişi seyircidir, sen değilsin. Senin yapman gereken bir performans var, en ötesini yap ve bitir işini. Kendi haz aldığım kendi en iyi performansımı yaparım. Onlar beğenirler, beğenmezler.

“Fiziksel tiyatroyu çok seviyorum”

Tiyatro için yaratılmış gibisin ‘Çirkin’ oyununda müthişsin… Tiyatro ile daha özel bir bağın mı var?

Tiyatroyu aslında o an olduğu için çok seviyorum. Ve bu uzun bir konsantrasyon gerektiriyor. Bir-bir buçuk saatlik bir süre boyunca konsantre oluyorsun. Kamera aslında öyle değil, parça parça bunları gerçekleştiriyorsun, o da çok başka bir deneyim bu arada onun da çok özel bir halini yaşadım. Ama sahne sana başka bir heyecan sunuyor. Ve o yüzden de orada gerçekleştiğim performanslar benim için çok özel. ‘Çirkin’ oyunu için de şunu söyleyebilirim; fiziksel tiyatroyu ben çok seviyorum. Daha önce de onunla ilgili eğitimler aldım, oyunlar oynadım. Bu oyunda beni çeken şey biraz da fiziksel transformasyonun da olduğu bir oyundu ve gerçeklik çok daha ötede bir yere gitti. Bu da çok enteresan bir şey sundu bana.

whatsapp-image-2024-07-06-at-18-34-36.jpeg

“Tavuk rolü oynayan oyuncu var mı?”

Bir insan yani oyuncu nasıl tavuk olabiliyor, anlayabilmek mümkün değil. Tavuktan daha çok tavuk olmuşsun gibi…

Valla tavuk olduğu için gelmişler bana zaten. Çünkü ben bir önceki oyunumda da 1980'lerde İngiltere'de yaşayan bir hizmetçi kadını oynadım. Kurt adamlı bir hikâyeydi bu. Bana tavuk rolüyle geldiklerinde direkt atladım zaten. Bence bu okey çünkü hiçbir fikrim yok. Yani bir oyuncu için aslında hiçbir fikrinin olmadığı bir yerden başlamak bir yandan da çok güzel bir şey. Bütün kabullerini yani daha önceki hiçbir kabulünü kullanamıyorsun. Onu da şuradan çekerim, yaparım diyemiyorsun. E bire bir tavuk taklidi yapmak da kurtaramaz böyle bir şeyi. Burada dedim ki özel bir şey var; bir yandan da hikâyenin anlatıcısı bir yandan da karakter tavuk. Onu tartışmak bence çok zevkliydi. Çünkü yeni bir şey çıkacak oradan. Biraz da taradım hatta böyle tavuk rolü oynayan bir oyuncu var mı? Yok, dünyada da çok yok, yok işte anlık taklitler falan var ama o başka bir şey. Yani buradan çok yeni özel bir şey, denenmemiş bir şey çıkacak ve onu ben yapacağım. O beni cezbetti!

Tavuk rolüne nasıl hazırlandın, nasıl oluyor tavuğu oynamak?

Biraz tavukları hakikaten oturup inceledim, kümes gezdim ve gözlemledim. Ne zaman gıdaklıyorlar? İşte biri diyor ki ‘Yumurtlarken çok gıdaklıyorlarmış...’ Ona bakıyorum, işte yürüyüşlerine bakıyorum. Ne zaman neye yöneliyor? Kafa hareketlerini neye göre yapıyor? Gördüm ki yemek odaklılar, zaten oyunda da sürekli yemek sahnesi var. Yemek verilince tavuklar yanında ama verilmeyince geziyorlar bütün ayrıntılarıyla inceledim. Zamanla gördüm ki tavuktan daha fazla bir donanıma sahibim aslında daha avantajlıyım.

“Tavuğu insan formundan çıkarabilmek için de çok uğraştım”

Gerçek bir tavuk olmuşsun hepimizi inandırdın ve öyle bir gıdaklıyorsun oyundan sonra kafamdan gitmedi sesin. Sonra her tavuk gördüğümde sen ve rolün aklıma geliyor.

Seyirci tavuğa ikna olsun istiyordum, gerçekten ikna olsun; o tavuk. Ben tavuğum desem de kabul eder seyirci o sahne gerçekliği kolay yani kabulü kolay bir şey. Ama her an ‘Ya ben ne izliyorum da’ desin istedim. ‘Ya bu bir insan mı? Tavuk mu? Ne bu, mitolojik bir karakter mi?’ desin istediğim için sonuna kadar o yapıyı koruyabileceğim bir biçim bulmaya çalıştım. O başta fiziksel olarak beni zorladı. “Ben bittim, kırk yaşındayım hani bir şey buldum ama sürdüremiyorum” derken aklıma hocam Şahika Tekand’ın “Sizin performans beceriniz düşündüğünüzün çok ötesinde. Potansiyeli her zaman oyuncunun beklediğinin düşündüğünün çok yukarısında aslında. Bir yere kadar kullanıyoruz onu. Ya burası oluyor. Olmuyor falan diyoruz.” Şahika bana bunu çok yaptı, performansımı çok zorladı “Yapmıyorsun bak ekonomi yapıyorsun. Daha fazlasını yapabilirsin” dedi bana hep. Yapamıyorum dediğim anda bunlar aklıma geldi ve evet oluyormuş diyerek rolü çıkarttım. Gittiğim yer beni de şaşırttı.

Ve performansı fiziksel olarak üstte konumlandırdım. Tavuğu insan formundan çıkarabilmek için de çok uğraştım işte oralarda sesi falan çok denedim ve aradım. Oyundaki uzun anlatıların içinde gıdaklamalarım da var. Öyle ki sesi çalışırken gündelik hayatta da gıdaklama sesleri yaptım hatta kendimi kaptırmışım olmadık yerde gıdaklarken buldum kendimi. ;))) Duyanlar garip bir şekilde baktılar, bazılarına “Tavuğu oynayacağım provaya gidiyorum da o yüzden gıdaklama alıştırması yapıyorum” dedim.

“Ödüllendirilmek bir insanı iyi hissettiren ve motive eden bir şey”

Çirkin’deki performansın bu yıl iki önemli ödülü getirdi. Afife Tiyatro Ödülleri

"Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu" Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri "Yılın En Başarılı Müzikal / Komedi Erkek Oyuncusu" ödüllerini aldın. Ödül bekliyor muydun?

Daha önce Sadri Alışık’tan ödül almıştım, Altın Koza Film Festivali’nden de sinema ödülü almıştım. Bu yıl 20. senemde bu ödülleri almak çok mutlu eden bir durum. Ödüllendirilmek bir insanı iyi hissettiren ve motive eden bir şey. Bu oyuna başlarken böyle bir yere gider mi diye başlamıyorsun, gerçekten özel bir şey yapayım diye düşünüyordum. Benim dışımdakiler yönetmenim falan ‘Sen bu sene bak bu rolle çok dikkat çekeceksin’ diyorlardı. Hakikaten ben de öyle düşünmeye başlamıştım. Ama biraz kaygıyla başlamıştım çünkü şu an taklit mi yapıyorum, gerçekten oynuyor muyum diyebileceğim ince sınırda bir şeydi tavuk olma hikâyesi. Sonra kendime güvendikçe beğenilmek takdir edilmek çok özel bir duygu oldu. Aslında sadece bu oyun için değil, bunca zaman verdiğim tüm emek sanki bu sene toplu bir şekilde görüldü gibi hissediyorum. Çünkü o tavuğun biçimini ben başka birkaç yıl çalıştım, sesini belki başka bir projede çalıştım. İkna ediciliğini gerçekçiliğini sinemada daha çok deneyimledim. Sanki her şey böyle birleşti, bu sene bu oyunda görünür oldu. Oyunculuğum evet yani bu rolle birlikte görünür oldu. Ve tam en kıvamına geldiği durumu yaşıyorum.

hma4847s.jpg

“Nihal Yalçın’ı çok beğenirim ve çok iyi bir oyuncudur”

Oyununuz çok iyi gitti, bu kadar ilgi göreceğini tahmin ediyor muydun?

Oyun bence özel bir oyun. Hem kurgusal bir mitoloji yazılıyor, bizim bulunduğumuz coğrafyayı da kapsıyor. Bu anlamda da ben çok ilgi çekeceğini düşünüyordum. Nihal Yalçın'la beraber oynuyoruz. Kendisini ben çok beğenirim ve çok iyi bir oyuncudur. Hep böyle izlediğim ve beğendiğim bir oyuncu ile yan yana olmak çok özel bir deneyim oldu. Bana da çok şey kattı, çok da eğlendik süreçte. Teknolojik tarafı da vardı bu oyunun, yenilikçi bir yaklaşımı da vardı. Hepsi birleşti ve çok güzel bir şey çıktı. Ben oyunun ilgi göreceğini bekliyordum sezon içerisinde çok sayıda oynadık. İzlemeyen çok insan var ve şimdi oyunumuz daha da duyuldu. Gelecek sezon oyuna devam edeceğiz ve farklı sahnelerde de oynayacağız.

Oyuna dair aldığın en güzel övgü neydi?

‘Bir tavuğun benimle iletişim kurabiliyor olması bana rüya mı gördüm hissi verdi’ demişti birisi mesela. Bu yorum beni çok etkiledi. Demek ki bambaşka bir gerçeklik kurmuşuz. Ben bir oyuncu olarak oyuncunun hep görünenin ötesinde bir gerçeklik kurabileceğini kurması gerektiğini düşünüyorum. Ve bunun çok özel bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Ve onu yapmışız biz bu oyunda. Yani tüm dekoruyla, oyunculuğuyla, karakterleriyle böyle bir rüya mı gördüm ben. Ya benimle konuşanlar kimlerdi? Ama gerçekten de bir karakterdi o dediklerinde çok mutlu olmuştum. Şu da çok söyleniyor bir tavuktan daha tavuk. ‘Nasıl olabilir böyle bir şey?’ dediklerinde ikna ediciliğinin çok yüksek olduğunu anladım.

whatsapp-image-2024-07-06-at-18-34-37.jpeg

“Çirkin oyunu bence ötekilik üzerine çok temek bir şey kuruyor”

Oyun ne anlatıyor?

Oyun bence ötekilik üzerine çok temel bir şey kuruyor. Burada çirkinlik, güzellik teması üzerinde geçiyor hikâye ama altında tüm ötekilikleri kapsıyor. Aşka dair birçok şey söylüyor. Aslında aşkın çok yüksek ve kontrol edilemez bir duygu olmasına çok söz söylüyor. Bunu da çok seviyorum. Bir yandan da işte tavuk gibi çok çıkarcı ama genel hikâyeye dair de itirazları olan bir karakter var. Bir yandan da sonsuzluğa atılmış, orada yaşamsallık gösterme mecburiyeti duyan karakterler. Tam sahne işi yani aslına baktığında. Bunun bir filme çektiğinde etkisi azalır ama bu sahnede o an gerçekleştiğinde çok yüksek olur etkisi.

Oyunculuğu nasıl tarif edersin?

Benim çok enteresan bir tanımım var. Hep oyuna çıkmadan önce ya da kamera önünde bir şeyi yapmaya başlamadan önce ameliyata girecekmişim gibi hissediyorum. Ama o ameliyatı yapacak kişi de benim. Yani hem doktorum hem cerrahım hem de ameliyata giren hastayım gibi hissediyorum. Sonra düşününce bunun gerçekten doğru karşılıkları da var. Çünkü hem o işi yapan kişi benim hem de ondan etkileneceğim yani birazdan. Birazdan her duyguyu yaşayacağım. Bir şeyler olacak bana ama bunları yapacak kişi de benim. Ameliyata gireceğim ama cerrah da benim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi