Ayşe Naz Hazal Sezen
Mikro-saldırganlık
“Malum günündesin galiba…”
“Sizin nesil…”
“… ama aslen nerelisin?”
Mikro-saldırganlık, bilhassa azınlık gruplarını açık hedef alıyormuş gibi görünse de gündelik yaşamın içinde sahibinin dahi ne söylediğinin farkına varmadığı diyalogların içinde birçok gruba ve görüşe yönelik önyargıların içinde saklanır. Mikro-saldırganlık ile açık ayrımcılık ve makro-saldırganlık arasındaki fark, mikro-saldırganlık gösteren kişilerin bazen ne yaptıklarının dahi farkında olmamalarıdır. Genellik kasıt içermeyen bu etkileşimler, arklı gruplara yönelik önyargıyı incelikli taşırlar.
Bazen davranışlara ve sözlere yansıyan, bazen de sessizliğe saklanan saldırganlığı (agresyon) tanıdıkça uygun reaksiyon vermeyi ve kontrol etmeyi öğreniriz. Tepkisel saldırganlık tahrik sonucu ortaya çıkan bir aksülamelken belli bir hedefe ulaşmak için gösterilen saldırganlık araçsaldır. Saldırganlıkla direkt ya da dolaylı, aktif ya da pasif ve sözel ya da fiziksel karşılaşılabilir. Agreyonun farklı nedenlerine ve şekillerine göre tepki vermeyi öğrenmiş olsak da maruz kaldığımız her saldırganlık, psikolojik dengemizi bozabileceği kadar biyolojik sıhhatimizi de etkileyebilir. Saldırganlığın biçimindeki değişiklik ya da boyutundaki küçülme yaşamımızı derinden etkilemeyeceği anlamını barındırmaz. Tek başına zararsız gibi görünen maruz kaldığımız mikro-agresyon parçaları kümülatif olarak ruhsal dünyada parçalanmaya neden olabilir.
Mikro-saldırganlık
Örtük biçimde, gündelik sergilenen incelikli ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, yaş ayrımcılığı ve daha fazlası “mikro-saldırganlık” barındırır. Bazen bir hareket, bazen hatalı yorum, mimik ya da jestle maruz kalınan mikro-agresyonun içindeki “mikro” bu eylemlerin zararını azaltmaz.
Mikro-saldırganlık, bilhassa azınlık gruplarını açık hedef alıyormuş gibi görünse de gündelik yaşamın içinde sahibinin dahi ne söylediğinin farkına varmadığı diyalogların içinde birçok gruba ve görüşe yönelik önyargıların içinde saklanır. Mikro-saldırganlık ile açık ayrımcılık ve makro-saldırganlık arasındaki fark, mikro-saldırganlık gösteren kişilerin bazen ne yaptıklarının dahi farkında olmamalarıdır. Genellik kasıt içermeyen bu etkileşimler, arklı gruplara yönelik önyargıyı incelikli taşırlar.
Mikro-saldırganlığına maruz kalan kişi bazen ne ile karşı karşıya olduğunu anlayamayabilir, kafası karışabilir. Karşısında kendini rahatsız eden bir söylem olmasına rağmen belirgin biçimde gelmeyen bu saldırı karşında nasıl tepki vereceğini bilemeyebilir. Bu kafa karışıklığı, saldırı karşısında kendimizi koruma imkânın da önüne geçebilir. Mikro-saldırganlığa maruz kalan kişi zamanla özgüvenini yitirebilir. Özgüvenin minik minik hamlelerde zedelenişi, ben’liği kendi zemininden kaydırabilir, kim’liği sorgulatabilir ve kim’sesiz hissettirerek kaygı ve depresyona sürükleyebilir. Zira önyargılarımızın etkisi algıladığımızdan daha derin yaralarla neticelenir.
Sadece psikolojik değil biyolojik de etkili
Kümülatif mikro travmanın yarattığı stres sadece duygularımızı değil, biyolojimizi de incitir. Mikro-saldırganlığa daha sık maruz kaldığını bildiren gruplarda stres hormonlarının sıklıkla yükselmesine bağlı kardiyovasküler sistem, inflamatuar sistem veya nöroendokrin sistem benzeri temel biyolojik sistemlerin düzenleme yeteneğinin tehlikeye atılabileceğine dair korelasyonları sunan çalışmalar, endişe içindeki zihnimiz kadar biyolojimizin de incindiğini ortaya çıkarırken mikro-agresyonu göz ardı etmemek gerekiyor.
Önyargılarla bezeli canlılar olarak hepimiz hata yapmaya yatkınız. Hepimiz mikro-saldırıları gerçekleştirme potansiyelini barındırıyoruz. Hatta, çoğu zaman önyargılarımızın başkaları üzerindeki etkinin farkında olmadan mikro-saldırganlık sergiliyoruz. Ancak bu bizim kötü niyetli olduğumuz anlamına gelmez. Yaptığımız hataları kabul etmemek ve saldırgan tavırlarımızı değiştirmeyi reddetmek kötücül niyetler barındırabilir.
Mikro-saldırgan olabilir miyim?
Mikro-saldırganlığı sergilediğimiz aralık geniş. Yaş, cinsiyet, etnik köken, ırk, medeni hal, beden şekli, cinsiyet yönelimi, kıyafet tercihi gibi birçok alanda farkında olmadan mikro-agresyon sergiliyor olabiliriz. Zayıf birine biraz daha fazla yemek yemesine yönelik yaptığımız yorum mikro-agresyonun örneğidir. Art niyetli olmadığını, hatta karşısındakinin iyiliğini düşündüğünü savunabilecek bir söylem, alt metninde “Zayıfsın, normal ya da güzel olman için kilo almalısın, olduğun halinle iyi değilsin.” anlamlarını barındırır. Yahut sorulmadığı ya da talep edilmediği halde birine; “Sağlığın için birkaç kilo versen iyi olur, seni düşündüğüm için söylüyorum” demek gizil agresyonu içinde taşır. Yurtdışı seyahatlerinde sıklıkla karşımıza çıkan “Aaa, hiç X ülkesinden gelmişe benzemiyorsun.” cümlesi benzer biçimde etnik köken ve medeniyet farklılıklarına dair önyargıları içerir. Dini görüşün önyargılarımıza tesir ettiği bir diğer örnekse “Tesettürlü olmana rağmen çok açık fikirlisin.” benzeri cümlelerle karşımıza çıkabilir. İltifatmış gibi sunulan bu yargı, tesettürlü ya da herhangi dini sembolü taşıyan kişilerin açık fikirli olamayacağına dair genelleme yapar. Karşı tarafa yönelik bu mikro-saldırganlıklar maruz kalan kişide rahatsızlık uyandırmasına rağmen şiddetleri diğer saldırılar kadar açık ve güçlü hissedilmediğinden göz ardı edilmeye yatkındır.
Cinsiyete yönelik Mikro-Saldırı
Bilhassa cinsiyete ve cinsel yönelime yönelik söylemlerdeki önyargıların yoğunluğu mikro-saldırganlıkların anlaşılmasına engel olabiliyor. İş yerinde erkek anlayışlı davrandığında özverilisin, kadın anlayışı davrandığında ekibin annesi gibisin, yorumuyla karşılaşılması; kadın sinirli ya da stresli olduğunda “Malum günündesin galiba, regl mi oldun?” sorularının yöneltilmesi, yeni işe başlayan gey çalışana “Bizim birimde de A. da gey, tanışmalısınız, çok iyi anlaşırsınız.” ya da “Sen benim en yakın gey arkadaşımsın.” denmesi, yeni bir projeye başlarken evlilik ya da çocuk planının sorulması, eşi ve çocuğu olmayan çalışana “Ne de olsa evde bekleyenin yok, ekstra mesaiyi yapabilir misin?” teklifinin sunulması, trans bireye “Bir trans için çok güzelsin, dışarıda görsem hiç anlamazdım” iltifatı içinde mikro-saldırganlık barındıran, ilk dokunuşta deriyi geçmeyen, sıklıkla maruz kalındığından zihinde ve bedende kalıcı hasar oluşturabilecek söylemlerdir.
Tek başına zararsız gibi görünen maruz kaldığımız mikro-agresyon parçaları kümülatif olarak ruhsal dünyada parçalanmaya neden olabilir.
İltifat kostümünde saldırı
Mikro-saldırganlık sıklıkla iltifat kostümü giyer. Kişi kendisine iltifat mı edildi, yoksa yerildi mi, anlayamayabilir. Bu kostümün altındaki niyeti tahayyül etmek de zordur. “Yaşına göre ne kadar olgunsun!”, “Akranlarına göre bayağı hızlı kavrıyorsun!”, “Sizin kuşağa göre teknolojiyi çok iyi kullanıyorsun.”, “Bu yaşta yenilikleri takip edebilmen ne kadar güzel!” benzeri cümleler karşısındakine yaşıyla alakalı iltifat ediliyormuş taklidi yapsa da mikro-saldırgan söylemlerdir. Aynı saldırganlık kuşaklar arası yargılarda daha belirgin görünebilir: “Sizin neslin yaşadığı ne ki! Biz neler çektik, görseydiniz dayanamazdınız.”, “Bizim yenilikçi, hareketli çalışma koşullarına uyum sağlayabilecek misiniz?” Karşısındakini ve bulunduğu akran grubunu önyargı içine hapseden söylemlerdir.
Mikro-ırkçılık
Kimi zaman şaşkınlığın altına saklanan mikro-agresyon muhtemelen üstüne düşünülmemiş önyargıların eseridir. “Telaffuzun ne kadar düzgün, hiç A’dan geldiğin anlaşılmıyor.”, “İsmin ne kadar farklı, B.li değilsin herhalde?”, “Tanıdığım diğer C.liler gibi değilsin.”, “Ç.liler de böyle yapıyor, sen de yapıyor musun?”, “Tamam burada doğmuşsun ama aslen nerelisin?” gibi cümleler de karşı tarafı etnik köken ve memleketi üzerinden yargılarken, hem iltifat hem şaşkınlık kisvesine bürünür.
Mikro-saldırganlık karşısında ne yapmalı?
Bu tarz cümleleri kullanan kişiler, çoğu zaman kendi söylemlerinin ırkçı, cinsiyetçi, homofobik ya da ayrımcı olduğuna inanmayacaktır. Zira birçoğu benzer söylemlerle sosyalleşmeyi öğrendiğinden, kullanılan cümlelerin altındaki mikro-saldırganlığı fark etmeleri güç olabilir. Bu mikro-saldırılara maruz kalındığında karşımızdakine sergilediği davranışın ırkçı, cinsiyetçi ya da homofobik olduğunu deklare etmek onu daha da savunmacı ve saldırgan hale getirebilir. Mikro-agresyona maruz kalındığında ya da şahit olunduğunda karşı tarafa ne kastettiğini sormak, gerçekten ne söylemeye çalıştığını açıklamasını istemek ve kendini açıklama fırsatı vermek, mikro-saldırı hakkında kişiyi düşünmek zorunda bırakacağından farkındalık kazanmak adına sıklıkla işe yarar. Zira, birçoğu söylemlerinin gidebileceği neticeleri tahayyül ettiklerinde içlerinde olmayan, sadece sözlerinde kalan bu saldırganlığı sürdürmek istemezler.
Makro ya da mikro fark etmeksizin, daha uyumlu ve huzurlu bir toplumda yaşayabilmemiz için detaylarda kalan bu konular üzerine sık sık düşünmemiz, farkındalık kazanmamız ve eyleme dökmemiz önemli. Zira dünya bizden büyük, sınırlar sandığımızdan dar ve biz bildiğimizden daha yakınız.