Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Kutsal Olandan Klinik Olana: Kadının Doğumda Gücünü Kaybetme Süreci- 3 Doğumda Eril Tıbbın Yükselişi

Rönesans, bilimle birlikte bir yenilenme rüzgarının Avrupa kıtasını dolaştığı, Orta Çağ’ın karanlık dünyasına, düşüncenin ve bilimin sınırları zorlayarak girdiği bir dönem. Bilhassa, insan bedeninin sırlarını öğrenme isteğinin doruk noktaya ulaştığı bu dönemde, erkek hekimlerin, insan bedeninin karmaşık dünyasına olan meraklarıyla anatomi üzerine yoğun çalışmalar başlar. Hastalıklar, salgınlar ya da marazalar, Tanrı’nın verdiği cezalar, kötü ruhların bedeni ele geçirmesi ya da bir günah olmaktan çıkar; yeni bir tıp bilimi doğar.

Bilimin getirdiği bu yenilenme rüzgârı her alanı dönüştürürken, kadınların yüzyıllardır sahip oldukları bazı bilgi ve yeteneklerin sessizce ellerinden alınmasına da zemin hazırlar. Erkek hekimlerin, bedeni keşfetmeye dair meraklarını çalışmalarla destekleyebilmesi, kadavralara ulaşabilmeleri ve araştırma yapabilme olanakları, geleneksel bilgiyi, yeni tıbbi bilginin gölgesi altında bırakır. Erkek hekimler, insan vücudunun gizli köşelerine bilimin ışığını tutmaya çalışırlar. Özellikle, kadın bedeninin yaratıcı gücünü inceleyerek ve doğumda nasıl bir bilimsel metodoloji uygulanabileceğini anlayarak bu gizemli olayı aydınlatmak isterler. Daha önce kadınların tekelinde olan doğum alanı, artık erkek hekimlerin “bilimsel bir merak” alanıdır. Doğumun gizemli ve kutsi tarafları; kadınların sezgiyle, deneyimle bir araya getirdiği geleneksel bilgiler bu yeni bilimsel dönemim merakını aydınlatmak için yeterli olmadığından, doğum bilimin ışığını kullanabilen erkeklerin “uzmanlık” alanına dahil edilir.

3-1.jpg

Kadın Bilgeliği “Yetersiz” (!)

Kadınların içsel bilgisiyle, doğa ile uyumlu biçimde yönettikleri doğum ritüeli, artık yetersiz ve eskidir. Geleneksel ebelik bilgisi, doğum sırasında kullanılan şifalı bitkiler ve halk bilgisi ilkel ve bilimsel olmayan uygulamalardır. Yüzyıllardır kadınların, doğum sürecini kuşaktan kuşağa aktarılan tecrübelerle, bitkilerle, doğal doğum pozisyonlarıyla, bedeni tanıyarak yönetmeleri, nefes teknikleri ya da ağrıyı hafifletmek için geliştirdikleri doğal yöntemler, artık bilim insanlarının gözünde cahilce tatbiklerdir. Erkek hekimler, doğum sürecine kendi yöntemleriyle müdahale ederek, doğumu cahilce, yetersiz, ilkel ve bilimsel olmayan uygulamalardan arındırarak daha güvenli hale getirdiklerini iddia ederler.

16. yüzyıldan itibaren, doğum süreci üzerinde erkeklerin daha fazla söz sahibi olmasıyla, Rönesans’ın bilimsel aklı, bu sezgisel bilgiyi küçümser. Kadınların doğum konusundaki deneyimleri ve geleneksel bilgileri ise yeterince bilimsel bulunmadığından değersizleştirilir; kadim bilgilerini köhneleştirir ve ebelik mesleği toplumdaki saygınlığını kaybeder. Neticesinde, doğum ve kadın bedeninin fizyolojik süreçleri üzerindeki kontrol yavaş yavaş eril bir tahakküm altına girer. Böylece, kadının elinde toplumsal güç olarak kalabilmiş doğum bilgisinin kuvveti azalır ve yerini erkek hekimlerin otoritesine bırakır.

Tıbbi Aletlerin Doğuma Girişi

Rönesans, sadece düşünce ve bilimde değil, aynı zamanda teknolojide de yeniliklerin dönemidir. Bu dönemde geliştirilen tıbbi aletler, doğum sürecine doğrudan müdahale imkânı tanır. Özellikle, forseps (doğum pensi) gibi tıbbi aletlerin icadı, doğum sürecinde erkek hekimlerin kontrolünü arttırarak, doğumda doktorların elini güçlendiren bir araç haline gelir. Zira, forseps, erkeklerin doğum sürecine aktif olarak katılmasına olanak tanıyan ilk araçlardan biri olur ve doğum sırasında bebek üzerinde fiziksel kontrol sağlayan bir “güç sembolü”ne dönüşür. Forseps sayesinde, doğumun daha fazla kontrol altında tutulabileceği fikir yaygınlaşır.

Lakin, o güne dek doğum, kadınların kendi bedenleri üzerindeki bilgisine dayanan doğal bir süreçken, bu yeni aletlerle birlikte doğum tıbbi müdahaleye açık hale gelir. Forseps gibi aletler, doğum sürecinde erkeklerin uzmanlık gerektiren bir teknikle doğumun yönetilmesini gerektiği inancıyla sahneye çıkar ve kadınların doğum üzerindeki geleneksel bilgisi artık gereksiz kılar. Doğum, tıbbi aletlerin ve tekniklerin hâkimiyetine geçtikçe, kadınlar bedensel bilgileri ile yönettikleri doğumdan uzaklaşır ve sürecin pasif izleyicilerine dönüşürler. Artık doğum, kadının değil, tıbbi uzmanların elinde şekillenen bir vetiredir.

Tıbbi “vaka” doğum

18. yüzyılın sonunda yeni keşifler, hayatın her alanına nüfuz ederken, doğum da gözlem altına olması, komplikasyonların önlemesi ve sürecin “iyileştirilmesi” amacıyla hastanelere taşımaya başlar. Zira, doğum, tıbbın bu gelişimi içinde adeta “riskli” bir olay olarak kabul edilmiş ve potansiyel komplikasyonlarla dolu bir süreç olarak tanımlanmıştır. Bu komplikasyonlarla dolu, ölümcül sonuçlara karşı müdahale gerektiren doğum algısı, doğum yolculuğunu önce evlerin mahremiyetinden, sonra kadınların doğa ile uyumundan koparır ve bir anda bilimin sert merceğine, titiz doktorların gözetimi altına girmesine neden olur. Ebelik ise artık bilimsel bir disiplin olarak kabul görmez; ebelerin geleneksel bilgileri modern tıp karşısında etkisiz ilan edilir ve bir avuç kül gibi savrulurlar. Kadınlar, doğumlarının ritmini artık kendi kalp ve bedenlerinde değil, doktorların elindeki tıbbi aletlerde bulmak zorundadırlar…

Devamı Haftaya.

(Bu serinin bir tarih araştırması ya da akademik bir çalışma olarak değerlendirilmemesini dilerim. Kadın sağlığı ve doğum üzerine derinlemesine çalışan, bilgi ve deneyimleriyle bizleri aydınlatan çok değerli uzmanlarımız mevcut. Doğumun yalnızca bireysel bir deneyimden ibaret olmadığını; kadınların bu sürece dair yaşadıkları hislerin, kişisel tarihlerinin yanı sıra yüzyıllar boyunca değişen toplumsal bakış açılarıyla da şekillendiğini düşünüyorum. Bu nedenle, doğumun doğal tarafını yitirip yalnızca tıbbi bir olaya indirgenmesinin kadın üzerindeki psikolojik etkilerini anlatabilmek adına, doğumun tarih içindeki değişimini anlamaya ve kendi bakış açımla aktarmaya çalışacağım bir derleme yazı serisi oluşturmayı değerli buldum.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi