Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Durmayan Gelgit: Sürekli değişen gündem

Bugünlerde gündemi takip etmekte zorlanıyorum. Algılayabildiğim ve idrakına varmadığım her köşeden bilgi bombardımanınına tutulan zihnim ne bu bombardıman için hazır ne de sindirebilecek kadar hızlı. Gidişata bakılırsa yeni dünya artık bir değişim nehri ve her an bizi tahmin edemeyeceğimiz yerlere sürükleyen süratli bir akıntı. Dünyanın her yerinden gelen haber döngüleri ve hızlı değişen trendler bizi derinliklerine çekmekle tehdit eden girdap gibi süratli döndürüyor; bizlerse kendimizi aşina olmadığımız ve işlemleyemediğimiz bu gündemin içinde nefes almaya çalışırken ve ayaklarımızı sabitleyecek bir zemin bulmak için mücadele ederken buluyoruz. Gündem, takibi zor bir hızla değişiyor ve bununla birlikte bizi dengede hissettiren ayaklarımızın altındaki zemin giderek dengesizleşiyor.

İki ucu keskin bilgi akışı

Yaşadığımız çağda bilginin iki ucu da keskin. Bilgi bol, her an erişilebilir ve biaman. Dünyanın ulaşmadığımız köşeleri veya her an göremediğimiz yerleri oldukça sınırlı. Artık mekanın fiziksel sınırlarından bihaber, dünyadaki tüm olaylar gerçek zamanlı olarak önümüzdeki ekranlarda beliriveriyor. Herkesten ve her yerden, sönümsüz görüş ve analiz akışının yarattığı fırtınaya yakalanmış halde ekran akışında savruluyoruz. Karşımıza çıkan manşetleri özümsüyor ve anlatılanları idrak etmeye çalıyoruz derken gündem yeniden hızla değişiyor ve biz daha neyi tam olarak kavrayacağımızı algılamadan kendimizi yeni bir hikaye akışının içinde buluyoruz.

Bu biaman akışa mola vermeden yetişmeye çalışmak fiziksel yorgunluğun yanında ruhsal yorgunluğu besleyecek kaygıyı da getiriyor. Gündemden geride kalma, kritik gelişmeleri kaçırma, bir duruma habersiz yakalanma korkusu büyüyor. Zira, dijital dünya şu an bizden sadece kendiyle meşgul olmamızı, hızlı tepki vermemizi, sürekli etkileşimde olmamızı, her yeni dönemece ve dönüşe çabucak uyum sağlamamızı talep ediyor. Nefes almak için duraksamak yok, mola vermek yok, dinlenmek yok; sadece yeni düzene ayak uydur! Bu temponun içinde Ben’liğimizin sınırlarıyla birlikte düşünme, işleme, anlama ve anlamdırma yeteneklerimizi de kaybediyoruz. Gündemi takip etmeye çalışırke bilişsel yeteneklerimiz köreliyor; zihnimiz yorgun ve yarım kalmış düşüncelerle, çözülmemiş sorularla dolu.

Parçalanan Ben’lik

Bu kesintisiz akış, zihni ve ruhu aşağı çeken psikolojik bir yük. Bilginin kolay ulaşılabilir olduğu bu zamanda, dünyanın temposuna ayak uydurarak bilgi sahibi olmaya çalışmak bunaltıcı bir baskıya dönüşebiliyor. Neyin önemli ya da önemsiz olarak filtreleyemediğimiz o kadar çok bilgi bombardımanı altındayız ki, gerçeklik ile çarpıtma arasındaki çizgiler gitgide bulanıklaşıyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu kavramaya çalışmak bir yana, kendi inançlarımız ve değerlerimiz girdap içinde derinlere çekiliyor; kim’liğimizi tanımlayan sınırlarımız kaybolmaya başlıyor. Akabinde Ben’in kim olduğuna dair tasvirlerimizi adım adım yitiriyoruz.

Kimliğimizin parçaları sürekli değişen gündemin manzarasına yayılıyor. Bir olay hakkında derinleşmeye, dışarıdan gelen görüş ve analizlerin dışında kendi fikrimizi bulmaya çalışırken, inandıklarımız üzerinden bir değerlendirme yaparken yeni bir olay gelip gündemimize oturuyor. Düşüncelerimiz ve tepkilerimiz henüz idrak edemediğimiz ve sindiremediğimiz bilgilerin akışında yarım kalıyor ve tamamlanmayan parçalarımızın birçok yana saçıldığını hissedebiliyoruz. Bunalmıi kaybolmuş ve parçanlanmış hissettikçe benliğimiz dair suallerin tonu değişiyor: Amansız bu akışın içinde biz kimiz? Yerimiz neresi? Köklenebilmek, kendi yuvamızı inşa etmek ve dünya içinde yerimizi bulabilmemiz için yeterince yavaşlayamazsak, parçalarımızı bir araya getiremezsek, Ben’liğimizi nasıl koruruz? (Hatta, bu süratin olağan olduğu algısıyla yetişmekte olanlar için Ben’liğimizi nasıl kurarız? )

img-9735-1.jpg

Dijital dünyanın hızında ilerleme baskısı, onunla kendi şartlarımızla, kendi filtrelerimizle etkileşime geçme yeteneğimizi de aşındırıyor. Daha fazla gündem takip etmeyeceğim, ekran süremi kısaltacağım, dedikten hemen sonra bir çoğumuz kendimizi henüz kapattığımız uygulmayı yeniden açarken buluyoruz. Derunumuzdaki mana ve amaçlar da süratle açılan uygulamaların gündeminde yittikçe, kendimizi bazı bazı iç dünyamızdan kopuk bulabiliyoruz. Kendi değerlerimiz ve inaçlarımızın hüküm gücü yitirdikçe, farkında olmadan, gündemdeki krizler ve tartışmalar tarafından yönlendirelen tepkisel kişiliklere dönüşebiliriz. Artık dünyanın gündemi bizim gündemimizdir. Lakin, iç gündemimizi dış uyaranlar belirlediğinde, bizim için gerçekten ehemniyetli, kıymetli ve manalı olanla bağlantımızı kaybetme riskiyle de karşı karşıya kalmışızdır.

Dinginliğe özlem

Tüm bu gündem kargaşasının içinde, dinginliğe duyulan bir özlem var; değişim nehrinden çıkıp, sağlam bir zemine basma dileği. Biraz sessizlik, tefekkür, kendimizle ve çevremizle yeniden anlamlı bağlar kurma isteği. Hiç durulmayan bir dünyaya, dinginlikle meydan okuma arzusu. Ancak değişime tamamen direnmek ne mümkün ne de gerekli. Dünya değişecek, her koşula adapte olmayı öğrenmiş atalarımız gibi dijital dünyaya uyum sağlamayı da öğreneceğiz. Zor olan bu akışı reddedip, ona direkmek değil, içsel dünyamızı de onurlandıracak biçimde onu yok saymadan birlikte hareket etmeyi öğrenebilmek.

Bilginin biaman akışından bazen bilinçli bir şekilde geri çekilerek, kendimize yaşadığımız anda var olma izni vererek, dünyanın gündeminin zihnimizde bağladığı düğümleri çözmeye başlayabiliriz. Dışarıdaki gürültüden ve kaostan bağımsız kendimiz için gerçekten mühim olanın ne olduğunu ayırt etmeye başlayabiliriz. Dinginleştikçe netlik bulabiliriz. Sınırlarımızın bulanıklaşan görüntüsü netleştiğinde gündemi sürekli değişen dünyada kendi şartlarımız doğrultusunda gezinme gücü gelir. Bu güç, dünyanın değişen gelgitlerinden kolayca etkilenmeyen derin bir benlik duygusunu geliştirmek anlamı taşır. O zaman bir dengeden bahsedilebilir; katılmak ile kopmak arasında, eylem ile düşünme arasında, yeni dünyanın talepleri ile ruhun ihtiyaçları arasında.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi