Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Dijital Agora’nın Sessizliği

Arkaik çağlarda yan yana konulmuş, oturma yeri olarak hizmet veren birkaç taş sırası zamanla halka açık, politik, dini, ticari her türlü etkinliğin gerçekleştiği, şehir meselelerinin tartışıldığı ve fikir alışverişlerinin gerçekleştiği agoralara dönüşür. Herkesi bir araya getiren agoralar Antik Yunan şehirlerinin kalbi haline gelir. İletişimin mekândan bağımsız ilerleyebildiği dijital dönemde de sosyal medya platformları agoralara benzer bir rol üstlenerek toplumun her kesiminin birlikte tartışabildiği, görüşlerini sunabildiği veya özgürce kendini ifade edebildiği kamusal alan imkânı sunar.

Her ne kadar sosyal medyanın yankı odalarında farklı seslerin duyulması zorlaşsa da, bu dijital platformlar çeşitli seslerin duyulmasına olanak verir, gruplar ve kişiler arası bilgi akışını sağlar ve demokratik katılıma teşvik ederek her grubun toplumsal söylemde yer bulabilmesini kolaylaştırır. Lakin, hükümetlerin sosyal medya hesaplarına yasak koyması, modern Agora’nın susturulması, farklı görüş ve grupların arasında iletişimin kesilmesi ve muhalefetin bastırılması anlamı da taşır. Bir sansür eylemi olan bu yasak iletişim akışını bozar, psikososyal refahı tehdit eder ve toplumun temelini oluşturan demokratik ilkeleri zayıflatacak derin bir iletişim krizi yaratır.

Dijital Kimliğin Parçalanması

Bugün, sosyal medya platformları kimliğin bir uzantısı olarak görülebilir. Zira, sosyal medya sadece iletişim kanalı değil, kullanıcısının ilgi alanlarını, değerlerini veya sosyal bağlantılarını gösterebilen dijital kimliktir. Düzenlenebilen bu dijital kimliğin otorite tarafından sansürlenerek aniden kişinin elinden alınması, dijital varlığının parçalanmasına neden olabilir ve kimlik karmaşasını da beraberinde getirebilir.

İnsanın kendini tanımlamasına aracı olan bir parçasının aniden silinmesi ve dijital aynanın bir anda kırılması kayıp hissini doğurur. Bilhassa, dış dünyada kendini duyurmakta zorluk yaşayan, ait olduğu grup dolayısıyla sesi gür çıkamayan, coğrafi koşulları nedeniyle sosyalleşemeyen, ötekileştirilen veya azınlıkta kalanların görülebilir ve işitilebilir oldukları iletişim kanallarının ellerinden alınması kaybın derinliğini arttırır. Çevrimdışı yaşamda yeterli destek bulamayan kişilerin veya grupların ifade özgürlüğünün ellerinden alınması daha fazla ötekileştirme ve susturmaya dönüşür. Zira, kolektif kimliğin modern göstergesi dijital agoraların sansürlenmesi, paylaşılan değerlerin azaltılması ve dayanışma gücünün çürütülmesidir. Böylelikle duygusal, psikolojik veya maddi destek imkânı kısıtlanmıştır; nihayet, güven ve dayanışmanın yerini savunmasızlık, yetersizlik ve izolasyon alabilir.

img-9666.jpg

Sosyal medyaya erişiminin beklenmeyen biçimde kaybolması huzursuzluk yaratabilir ve ani ruh hali değişimlerini beraberinde getirebilir. Özellikle, sürat çağında bağımlısı haline geldiğimiz dijital dünyanın ansızın, süresi belirsiz ve açıklamasız kesintiye uğraması yoksunluk belirtileri göstermeye ve yoğun kaygı hissetmeye yol açabilir. Etkileşimde olunan toplulukların ve kendini özgürce ifade etme fırsatının kayboluşuysa yetersizlik duygularını gün yüzüne çağırarak özgüven kaybını tetikler.

Psikoekonomik etki

Diğer bir yandan çevrimiçi piyasaların bozulması, sosyal medyaya erişememe ve çevrimiçi pazarın ortadan kalması e-ticaret faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler. Geçimini sosyal medya kanalları üzerinden sağlayan küçük işletmelerin ve girişimcilerin gelirlerinin aniden ortadan kalmasının yaratacağı finansal istikrarsızlık stresi arttırır, kaygı ve korkuyu besler. Ekonomik kimliğini sosyal medya kanalları üzerinden idame ettirenlerin yasaklarla birlikte işlerinden ve gelir kaynaklarından koparılması kimliklerinin bir yanını parçalar; maddi yükümlülüklerin yanında psikolojik yüklerini de arttır.

Muhtelif seslerin kayboluşu

Sosyal medya yasaklarının dayattığı sessizlik, bir zamanlar diyaloğun geliştiği yerde bir boşluk yaratır. Bu boşluğun içinde bilgi akışı da aksar. Kişiler gündemin bilgisine, çeşitli haberlere ve farklı bakış açılarına ulaşamaz hale gelir. Sansürün dışında kalan kanallardan sağlanan kısıtlı bilgi alışverişi alternatif bakış açılarının, muhalefetin ve marjinal grupların sesini bastırır. Muhtelif sesler kaybolurken, sadece devlet tarafından onaylanan anlatıların yayılması, düşüncenin de homojenleşmesine yol açar. Düşünce homojenleştikçe sorulan sualler azalır, eleştirel düşünme zayıflar, yaratıcılık ve yenilik solarken halk daha az bilgili ve daha az ilgili hale gelir.

Güvenilir bağların sansür ve yasaklarla ansızın ortandan kalması toplumsal bağları zayıflatır; toplum içinde şüphe ve güvensizliğin kuvvetlenmesini sağlar. Kuvvetlenen şüphe ve filizlenen güvensizlik seferberlik ve dayanışmayı yerle bir edebilir. Bilhassa, kamuoyu baskısı yaratarak kararlara etki edebilen, hak arayışında ve haksızlık karşısında dayanak haline gelen, kullanıcı çeşitliliği ve sayısıyla farkındalık kampanyalarının bel kemiğine dönüşen sosyal medya platformlarının kapatılması ayrışma ve yabancılaşmayı arttırarak birliğin ve devrimin önüne set çeker. Artan gözetim ve baskının altında peydah olan çaresizlik ve umutsuzluk kişileri baş koydukları yoldan döndürebilir, hareketsiz bırakabilir ve başarısının imkansızlığına inandırabilir. Sonunda ortak değerleri kalmayan, kolektif bir kimliği olmayan, birlik yerine bir’liğe değer veren topluluklar doğar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi