Aytuna Tosunoglu
Uyarı
Geçtiğimiz yıllarda Avrupa ülkelerinde gittikçe sağ radikalleşmeye doğru bir meyil olduğunu gördüğümüzde tedirginleşiyorduk. Bugün Türkiye’de geldiğimiz nokta aynısıdır. İdeolojik çizginin ortadan sağ uca doğru kararlı adımlarla gittiğini görebiliriz.
Giderek radikalleşen, ayrışan, birbirini düşman olarak gören bir duruma evriliyoruz. Ait olduğu yeri her türlü erdemle bağdaştıran, karşısındakini de tam tersi, her türlü kötülüğün, fenalığın karşılığı olarak yerleştiren bir partizanlık ayrışmasına doğru kaymaktayız. Siyaset Bilimci’ler bu halin oldukça tehlikeli bir hal olduğunu söylüyor. Gelinen noktada altı kalın çizgili bir ayrışmanın ya da çok kullanılan bir benzetmeyle karpuz gibi ortadan ikiye bölünmenin toplumda ortaklaşacak bir değer kalmaması demek olduğunu görmemiz elzemdir. Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu hissedebiliyor musunuz? Bu durumda söylenecek her söz, özellikle içinde “milli” kelimesi geçen her anlatı hamasi olmaya (genç nesil için hamasi, motivasyon konuşması demektir) başlar. İçi boştur, yani..
Geç Olmadan Ortada Buluşmak
Sağ ve sol ideoloji linear (çizgisel) düzlemde ortanın sağı, ortanın solu olduğunda ortak paylaşılan kavramlardan bahsetmek mümkün olur. Ortada buluşmak olasıdır. Ayrışmayla uzaklaşılır, değil birbirini anlamaya çalışmak toplum gittikçe daha tahammülsüz bir hale gelir ve sonunda kavgalı olur. Merkezden uzaklaştıkça ve bu uzaklaşmaya bağlı olarak karşı ucu tehdit olarak gördükçe bir arada yaşamak istemeyen insanların oluşturduğu bir toplum haline gelmemiz işten bile değildir. Oysa 100 yıl önce temelde anlaştığımız neydi? Bu topraklarda yaşayan insanlar bir birlik idi, bir arada yaşama hakkı vardı ve o hakkı alabilmek için Kurtuluş Savaşı yapılmıştı. “Bir arada yaşama emeli” sayesinde Atatürk herkesi yanına alarak hareket edebilmişti. Milli bütünlüğümüzü yitirmeye başladıkça önümüze bir menü gibi konacak tehlikelerin varlığını hissedebiliyor musunuz?
Siyasi seçkinlerin muhalefet kısmında bulunanlar takkeyi önlerine alıp düşünmeliler. Toplumca yaşadıklarımız bizi bölenlerin/bölmeye çalışanların ne kadar ileri gidebileceği hakkında bilgi veriyor. Muhalefetin irili ufaklı, kendisi küçük gölgesi küçük partileri titreyip kendine gelsin, artık. Kültürel ayrışmanın üzerinden bir çatışma hali, gruplaşmalar, ceketini ya da hırkanı yere serip üzerine oturacak kadar bile bir toprağının artık olmaması demektir ve oraya doğru gittiğimizi görünüz.
Bir Gün Mutlaka
Bir gün herkesin, hepimizin sığınmacı ya da göçe zorlanmış konumda olması mümkündür. Siz de ben de çocuklarımız büyüdüğünde onlar da... Anadolu tarihi tıpkı dünya tarihi gibi göçen grupların oluşturduğu bir tarihtir. Doğa olayları ve iklim değişikliği nedeniyle göçü dışarıda tutarak, sizi, sizin verdiğiniz parayla (vergi), sizin seçtiğiniz siyasilerin yöneteceğini de akılda tutarak önümüzdeki yıllarda izlenecek politikaların orta hatta yer alabilecek partilerin koalisyonuyla gerçekleşmesini istemek bir zorunlu haldir. Yeniden ortak değerlerimiz olmalı ama bu defa kimseyi dışarıda bırakmamalıyız. Ortaklaştırdığımız değerler sayesinde bu topraklarda bir arada olduğumuzu hatırlamalıyız.
Ulus olma kolektif bir kimliktir. Bir ulusu oluşturan şeylerin büyük ölçüde ve hızla değişime uğratıldığı bir zaman dilimindeyiz. Şu aşamada elimizde o olduğu için siyasi anayasamıza bağlı kalarak ve onu iyileştirerek, demokratikleştirerek, çok kültürlü, çok katmanlı, çok renkli bir halde bir arada durabiliriz. Yoksa bu hikâyenin ucu bölgelere ayrılmaya, kantonlaşmaya, beyliklere kadar gider.
Sonra ne olur biliyor musunuz?..
Ben söyleyeyim; laik Türkler ve Kürtler olarak bölünmeye karşı birlikte mücadele ederiz.