Aytuna Tosunoglu
İki süreç ve basın
İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun (Irish Republican Army yani İRA diye biliriz biz) 1970’lerde kasıp kavurduğu İngiltere’de ve ona karşı yürüttüğü ayrılıkçı mücadele, halk arasında geniş yankı bulduydu. Doğal olarak medyanın ilgisi de bir hayli yoğundu. Kuzey İrlanda’daki oldukça kanlı çatışmalar sırasında medya tarafsız kalmakta zorlanmıştı. 1980’lerin sonlarında başlayan barış süreciyle birlikte, medya yavaş yavaş çatışmayı körükleyen dil yerine çözüm odaklı bir dil benimsemeye başladı. Örneğin, The Guardian ve The Irish Times gibi yayınlar, barış görüşmelerini destekleyen analizler yayınladılar ve böylelikle kamuoyunun sürece katılımını sağladılar.
Yayın Yasağı
Bu süreçte İngiltere hükümeti medyaya belirli sınırlamalar getirme ihtiyacı duydu. Yayın Yasağı (Broadcasting Ban) olarak bilinen yasakla, IRA gibi ayrılıkçı örgütlerin görüşlerinin medyada doğrudan yer almasına engel oldu, hükümet. Kaynaklar bu yasağın, medya ve devlet arasındaki ilişkiye gerilim getirdiğini ifade ediyor. Bizde olanın benzeri kırk yıl önce denenmiş ve gazeteciler bağımsız bilgi aktarmanın önündeki bu engeli aşmak için dolaylı yollara başvurmak zorunda kalmışlar. Şimdinin dünyasında sosyal medyanın sağladığı kolaylıklar o dönem yok tabii. Dolayısıyla basın, barış sürecinde hükümet politikaları ile doğrudan bir etkileşim kuramamış, bu da halkın bilgiye erişimini sınırlandırmış.
Başka Bir Örnek
ETA’nın (Bask dilinde Euskadi Ta Askatasuna, tercümesi Bask Yurdu ve Özgürlük örgütü) İspanya devleti ile olan mücadelesi ve sonrasında başlayan barış süreci, özellikle İspanyol medyasında farklı bir yaklaşımı beraberinde getirmiş. İspanya’da medya, ETA’nın faaliyetlerini eleştirirken, İspanyol hükümetinin Bask halkı üzerinde uyguladığı baskıyı da sorgulamıştı. Örneğin, El País gazetesi, ETA’nın barış sürecine dahil edilmesine yönelik yazılar yayınlayarak, görüşmelerin şeffaf bir şekilde yapılmasını teşvik etmiş. Ancak, İspanyol hükümeti zaman zaman ETA ile müzakerelerin detaylarını kamuoyuna duyurmak konusunda ketum davranmış ve bilgileri sınırlı bir şekilde paylaşmış.
Güven Sorunu
İspanyol medyası, hükümetin bu gizlilik politikalarına rağmen, halkın bilgiye erişimini sağlamak için dolaylı yollara başvurmuş. ETA ve devlet arasında yapılan gizli görüşmelere dair spekülatif haberler, kamuoyunun sürece dair bilinçlenmesini sağlamış. Ancak bu durum, medya ile devlet arasında güven sorunlarını da beraberinde getirmiş, çünkü medya (ve dolayısıyla halk) devletin sağladığı bilgilere tam anlamıyla güvenememiş.
Sonuç Yerine
IRA ve ETA ile yapılan barış görüşmeleri sürecinde medya, kamuoyunu bilgilendirme görevi ile hükümetlerin bilgi kontrolü arasında bir denge kurmak zorunda kalmıştır. Basının bu süreçlerdeki rolü, halkın sürece dair algısını şekillendirmede kritik bir öneme sahip olmuştur, ancak devletlerin sansür ve gizlilik politikaları basının etkinliğini sınırlamıştır. Bu örnekler, medya ve devlet ilişkilerinde bilgi paylaşımının ne kadar önemli olduğunu ve basının bağımsız bir şekilde bilgi aktarma hakkının korunması gerektiğini göstermektedir.
Gündeme Dair
Yukarıda kaleme aldıklarımın ülkemiz gündemiyle bir ilgisi yok diyen okuyucularım için yazıyorum: Anıtkabir ziyaretine bir kere bile gitmemiş olan Diyanet İşleri Başkanı 7 yılda 42 ülkeyi ziyaret etmiş. Son bir buçuk yılda seyahatler ve yolluk harcamaları için bütçeden 516 milyon 489 bin TL kullanmış.
Adaletin olmadığı yerde barış olur mu?
---------0----------
İzmir, 1 Kasım 2024.