Aytuna Tosunoglu
UMUDU OLANLARIN CUMHURİYETİ
28 Ekim akşamı maun yemek masasında mütevazı bir sofrada konuşuyorlar. İlerici fikirlerinin muhafazakarların bazısı tarafından eleştiriyle karşılandığını biliyor. Hatta kendisine karşı durduklarını, onu yıpratmaya çalıştıklarını da biliyor. Avrupa ülkelerinde insanların yaşam şekilleri, nasıl yönetildikleri üzerinde ilerlettiği fikirler, yaklaşımlar son on yıl içinde öylesine netlik kazandı ki, zihninde… Ekmek ve su gibi açık, net ve gerekli. Devrim olmazsa olmazı, artık. Şartların olgunlaşmasını beklemek ama nereye kadar… Bekleyecek olsa ömrü yeter miydi..?
Gece ilerlemiş, dışarıda Ankara’nın Ekim ayazı var. Çankaya’daki köşkün kuzeye bakan pencerelerinden az da olsa soğuk üflüyor. Giriş katındaki yemek odasındalar. Mutfak hala işliyor. Biten meyve tabaklarının yerine yenisi geliyor, azalan leblebi kaselerine tazeleme sürüyor. Tabii boşalan bardaklara da…
Briyantinli saçı bir nebze bozulmamış. Gömleği kırışmamış, yelek sarkmamış. Uzun kaşları dağılmamış. Fikirleri ve kararlılığı gibi, kendisi de açık, net, temiz ve umut dolu. Henüz birkaç ay önce evlendiği eşi yukarıdaki odada. Yatmış. Yalnız.
Ve yalnız ve ilgisiz bırakılmayı dert etmiyor.
Henüz.
Mermer kül tablasında sigarasını söndürüyor, ağzından çıkan sigara dumanı arasında kelimeler dökülüyor. Kararlılığı işaret eden es’ler arasında kelimeler, “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz”. Masada bulunanlar kendi aralarındaki konuşmayı kesip masa başında oturan Gazi Mustafa Kemal’e bakıyorlar. Konu yabancı değil hiçbirine. Laik Türkiye Cumhuriyeti hayalinden, umudundan bir nebze vazgeçmemiş. Artık hayatı kadın ve erkeğin birlikte ve yan yana kavradığı, eşit olduğu, üretken, eğitimli, ulusça kalkınmayı hedefleyen sosyal politikaları yerleştirmeye başlanmalıdır. Çok zaman yoktur, önlerinde. Emperyalist güçlerin Osmanlı’dan kalan her şeye çökme arzusu gelecekte de devam edecektir, ona göre. Ayrıca, Birinci Dünya Savaşı’ndan beklenmedik bir biçimde ve ağır yenilgiyle çıkan Weimar Cumhuriyeti’nin (Almanya) şartlar olgunlaştığı takdirde tüm Avrupa’yı bir savaşa sürükleme potansiyeli taşıdığı yönünde fikirlerini beyan eder (ölmeden bir yıl önce, 1937’de Hitler’in dünya savaşı çıkartacağını, Türkiye Cumhuriyeti’nin zinhar bu savaşa girmemesi gerektiği de net olarak söyler, Atatürk).
Masada bulunanlar cumhuriyeti ilan etmenin erken olduğu yönünde fikir beyan ederler. Gazi Mustafa Kemal’in Meclis Anayasa Komisyonunun ağır ağır ilerleyen görüşmelerini bekleyecek sabrı yoktur. Ülkede cumhuriyetin kurulmasını istediğini dile getiriyordur, zaten. Bu konu yönetimde yer alan ve alacak olanların yabancısı değildir. Masadakiler de ikna olmuş gibidir. İkna olmayan vardıysa da bunu 28 Ekim 1923 gecesi, Çankaya Köşkü’nde, köşkün eski sahipleri tarafından bırakılmış maun yemek masasında yeniden tartışmaya açmak gereksizdir. Herkes bilir, onun kararlılığını…
Tam 99 yıl sonra bugün cumhuriyetin ve cumhuriyet devrimlerinin üzerini tek kalemle çizmek arzusunda olanların hayali, 99 yıl önce başını Mustafa Kemal Atatürk’ün çektiği bir avuç ilerici adamın hayali gibi net ve dürüst değildir, kamu yararı gözetmemektedir. 1839 yılından başlayan inkılap tarihimiz dini kendi çıkarı için kullanmayı sürdürme iştahından vazgeçmemiş dinci ve gerici elitlerin tehdidi altında olmaya devam ediyor. Muhafazakâr düşüncenin bu dinci ve gerici elitlerle bir işi olmadığı gerçeği bugün çok açıktır.
Cumhuriyetimizin laiklikle iç içe geçtiği, yobazların, din tüccarlarının geri dönüşsüz toz haline geldiği ikinci bir yüzyılı başlatmak lazım.
Laik Türkiye Cumhuriyeti! Umudu olanların cumhuriyeti!
Kutlu olsun.