Aytuna Tosunoglu
TAKAR MISIN, TAKMAZ MISIN?
Geleneksel Venedik Karnavalı bu yıl 12 Şubat–1 Mart tarihleri arasında kutlanacak diye takvimde ayrılmış ama pandemi nedeniyle yapılıp yapılmayacağı henüz belli değil. Daha doğrusu festival içinde bazı aktivitelerin gerçekleşmesi pandeminin seyrine bağlı olacak. Sokakları, meydanları dolduran kortejlerin büyülü kostümleri ve el emeği, göz nuru muhteşem yüz maskeleri 1979 yılında ve yüzlerce yıllık bir aradan sonra geri döndüydü. Venedik Belediyesi’nin ön plana çıkarttığı bir turistik olay haline gelmesi henüz kırk üç yıllık bir geçmişe sahiptir. Kutlamanın çıkış noktası 1162 yılında kazanılmış bir askeri zafer olmuş. Maske takma ve kostüm giyme ile renkli hale gelmesi 1500’lü yıllardan itibaren gözlemleniyor. Tabi ki Rönesans dönemi (yani yeniden doğuş dönemi).
Festivalde yüzlere takılan maskelerin şekil ve renklerine göre sosyolojik, kültürel ayrımlar taşıması da orta çağ Rönesans döneminde ortaya çıkmış. Maske konusunu çalışan bir sosyolog arkadaşımın demesiyle, çok sayıda eğilimi, statüyü, hiyerarşiyi simgeleyen tarzda maske var. Benim bu yazıda anmak istediğim sadece bir tanesi. Üstelik en “garip görünümlü” ve “korkutucu” olanı ama bir o kadar da bilineni, en eskisi: Orta çağda “veba doktorlarının” taktığı gagalı maskeden bahsediyorum. Bilinirliği 1600’lerden geliyor. Kara vebaya yakalanmış hastalara bakmaya giderken, tedavi(!) ederken özel kostüm giyip bu maskeyi takıyorlardı. Bu bulaşıcı hastalığın havaya yayılan kötü koku aracılığıyla ve solunması sonucunda kapıldığı düşünülüyordu. Halk arasında kötü ruhların yayılması gibi nedenlere bağlayanlar da var. O kötü ruhlar bu maskeli doktorun belirmesiyle yok oluyor, diye düşünüyorlar. Sonuçta, baştan aşağı direkt teması engelleyen bir kostüm ve maske olduğu için kara veba kapma ihtimali düşük olmuştur, diyebilir miyim? Ama şunu diyebiliyorum; orta çağda gittikçe renklenerek kutlanan Venedik Karnavalı’nda kim ki veba doktoru maskesi ve kostümüyle endam ediyor, onu gören yanından kaçmaktadır. İnsanlar yolunu değiştirir, ciddi anlamda korkarlar. Pandemi döneminde yaşananlar hafızalardan silinmemiştir, henüz.
Gelecekte, bir yüz ya da iki yüz yıl sonra mesela, Korona virüs pandemisi dönemini işaret eden yüz maskelerimiz de bir eğlence festivalinin parçası olabilir. Birkaç nesil sonra şimdi kullandığımız maskenin virüs bulaşmasını engellemede zayıf kaldığı ortaya konabilir. Maskeyle uzun yıllar geçirdiğimiz için de geleneksel festivallerin bir rengi, bir tadı olarak yerini alabilir. Aynı zamanda belki virüslere, bakterilere karşı hep dikkatli yaşamamız gerektiğini simgeleyen bir bellek, farkındalık yaratımı da olabilir.
Bendeniz bunları düşünürken geçtiğimiz gün C.D.C. (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) kaynaklı bir haberle karşılaştım. Haberde, virüs pandemisinde son derece bulaşıcı olan Omicron varyantıyla enfeksiyonların artması sonucu her türlü bez maskenin bulaşmayı önlemede yetersiz olduğu yazıyordu. En azından daha fazla korumaya ihtiyaç duyulan kişilerde adına N95 dedikleri daha sofistike maskelerin kullanılmasına dair öneride bulunuluyordu. Gevşek dokunmuş maskeler, kumaş maskeler, ağızı atkıyla kapatmak derde deva olmuyor. Yüze ve buruna iyi oturan tek kullanımlık cerrahi maskeler, N95 ve KN95 maskeleri hepsinden daha koruyucu oluyormuş. Fiyatı pahalı. Pahalılık bizimki gibi ülkeler için geçerli.
Bu yıl Venedik Karnavalı pandemi koşullarında yapılacak. İyi olur, biraz renk getirir. Avrupalı akrabalarımız maskelerini takıp giderler. Bizler, işsiz, parasız, eğlencesiz kendimize iyi uyan ve sürekli olarak takacağımız en koruyucu maskeye ulaşamadan hastalanmamaya çalışırız. Kısmet.
Muska varmış, diyorlar korona için. Yetkililerden kaç kişi bu muskayı taşıyor, merak ettim.