Aytuna Tosunoglu
SUS! KİMSEYE SÖYLEME!
Türkiye’nin irili ufaklı çeşitli kentlerinden akademisyen arkadaşlar biriktirdim, yıllar içinde. Onlardan ikisiyle 6 Şubat Maraş ve Elbistan depreminden 15 gün sonra çevrimiçi ortamda gönüllü yardımları hakkında görüşme imkânı buldum. İkisi de arı gibi çalışkan, dürüst, vicdanlı ve özgür insanlar… Gazetemdeki yerimi onların anlattıklarına bırakıyorum, bugün.
“Çalıştığım kurumdan bağımsız olarak çekirdek bir grup kurduk. Bildiğiniz “vatsap”ta kurduk. Sayımız beşken, yirmiye çıktı. Kısa sürede çoğaldık. Dedik ki, arkadaşlar buradan bir eşya taşınıyor, şuradan eşya ayrıştırılıp gruplanıyor, kutulanıyor, tasnif ediliyor vs. Baktık, belediyenin bir deposunda eşya toplanmış, dedik tasnife oraya gidelim, buraya gidelim. Küçük küçük derken aramıza katılanların sayısı daha da arttı. İlçe kent konseyi ile çalışmaya başladık. Onlar da çok verimli çalıştı, yedi tane tırı doldurup deprem bölgesine yola çıkarttılar. Hem çeşitli belediye çalışanları hem de çok çeşitli Sivil Toplum Kuruluşlarıyla birlikte ve uyum içinde çalıştık.”
Arkadaşım devamında dedi ki, “Benim gözlemlediğim temel sorun şu oldu: Türkiye’de diğer alanlarda da görebileceğimiz gibi bir şimdi bu övgüyü kim alacak, başarısızlıkları da kim üstlenecek döngüsü var. Bu süreçte canla başla çalışan gönüllüler oldu, dolayısıyla bu insanların çalışmalarına köstek olmaya çalışan kimi kişiler de ortaya çıkmadı değil. Başta valilik ve kaymakamlık olmak üzere gözlemledik bu durumu. Mesela bize asla fotoğraf çektirmiyorsunuz, ne yaptığınızı anlatmıyorsunuz dediler. Bildiğin halktan insanlardık aslında. Muhtarlar, belediye çalışanları, gönüllüler… Mesela, Hatay’dan gelecek depremzede misafirler için 560 kişinin barınacağı odaları hazırladık, çarşafından, sabununa, tıraş bıçağından, yastığa ve yastık kılıfına kadar. Otel odası gibi düzenledik oraları. Ama bu süreç boyunca sürekli taciz edildik. Neymiş, depremzedeleri aramayın, fotoğraf paylaşmayın, neler yaptığınızı paylaşmayın. Böyle yapmalarındaki amaç; devletiniz yeterli değil, halk her şeye koşturuyor imajı ortaya çıkmasın diye. Yani her şeyi devlet yapıyor fikri oluşturulsun diye. Bizim grubu direkt olarak kaymakamın uyardığı yolunda duyumlarımız var. Bundan sonra her şey ya AFAD koordinesiyle olacak ya devlet koordinesiyle olacak, demiş. Bunun dışında bir isim konularak iş yapılmayacak, demiş. Bu arada AFAD bir şey yapmıyor zaten. İl ve ilçe kent konseyi gibi STK gruplarının adının sonuna “AFAD gönüllüleri” diye eklendi. Bu süreçte devamlı olarak uyarıldık, aman işte şunu duyurmayın, aman bunu duyurmayın. Konuşmayın. Aklı selim insanlar yutkundu, sustu ama ortak düşünce hep şöyle; bugünü atlatalım, sizin zihniyetinizle mücadelenin de zamanı gelecek. Biz biraz bunun böyle olması gerektiğini de birlikte çalıştığımız arkadaşlarımıza empoze etmeye çalıştık. Çünkü devletin görevlisi oturduğu koltuktan onu yapma bunu yapma derken bizler saat kaç demeden, günlerden ne demeden kan ter içinde koşturmuşuz. Depremzedelerin neler yaşadığını düşününce bunu söylemek insana zül geliyor tabii. Ama ortada ve işin bu tarafında da bir gerçek var. Herkesin yaşadığı bir duygu durumu var, bunu ortaya koymak için söylüyorum. Birtakım adamlar oturdukları koltuklardan kendi becerisizliklerini örtbas etmek için sivil toplum çalışmalarını kullandılar, geçtiğimiz iki haftada. Kimse sizin yaptıklarınızı, ortaya koyduklarınızı bilmeyecek dediler yani.”
Yardımların toplanması ve dağıtımı sırasında sosyal medyada açıklanan kimi olaylardan farklı değil, arkadaşımın anlattıkları.
Başka bir şehirde yaşayan arkadaşım da benzer şeyler söyledi: “Biz yardım kutularını organize ederken AKP ilçe örgütünden adamlar yanımıza geldi ve bu yardımı AKP ilçe örgütüyle beraber yaptık diyeceksiniz, dediler. Biz, “Yok öyle bir şey, biz STK’yız, biz burada gönüllülük çerçevesinde çalışıyoruz, parti marti ayrımsamıyoruz, kimseyi dışlamıyoruz, hiçbir partiyi öne çıkartmıyoruz, dedik. Bunun üzerine AKP ilçe örgütünden konuşan bir tanesi, “Öyle mi, tamam. Madem öyle, sizi takipteyiz. Her hareketinizi takibe alıyoruz. Sizi CHP’yle filan görürsek defteri yeniden açarız, dedi.”
“Yönetemiyorsunuz” kelimesinin içinin boş olmadığını anladık, umarım.
Kelimenin içinde an itibariyle 44 bin 218 canın haykıramayışı var!