Aytuna Tosunoglu
PARAN KADAR HAYAL
Kraliyet ailesinden olmasa bile başına elmaslı, yakutlu, zümrütlü taç takabileceğini biliyor. Öyle de yapıyor. Günümüze ulaşan birkaç fotoğrafta görebiliyoruz. Etkisi Amerika Birleşik Devletleri’ne kadar uzanan Viktorya çağı boyunca sosyal statüsü ve sınıfsal konumu yüksek kadınlar gururla takıyorlar, tacı. O da onlardan biri. Adı, Florence Foster Jenkins.
Bir hayırsever olduğundan kimsenin şüphesi yok. Özellikle genç yeteneklere imkân veren, onları karşılıksız para desteğiyle sanat okullarında okutan, dönemin küçük opera, bale, senfoni orkestrası gruplarına salon kirası ve bilet desteği sağlayan, kostüm-dekor, müzik aleti temininde sınırsızmış izlenimini veren cüzdanını çekinmeden kullanan bir kadın, Florence.
Neden yapıyor bunu? Toplumda bir yer edinmek için yaptığını söyleyemeyiz. Çünkü, batı kültürünün doğuştan zenginler için kullandığı deyimle, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş zaten. Hem anne tarafı hem baba tarafı zengin. Florence’ın toplumdaki imtiyazlı yeri o doğmadan önce hazır.
Henüz çocukken, bir Avrupa kültürü yansımasıyla evde piyano dersleri alıyor. Yeteneği var. Klasik eserleri piyanoda çalmakta-yorumlamakta bir sıkıntı çekmiyor. Hatta dönemin ABD Başkan’ı Ulysses Grant’a piyano resitali verdiğinde henüz yedi yaşında. Büyürken babasına sürekli sanat okuluna gitmek istediğini, opera sanatçısı olmak istediğini söylüyor. Babası şarkı söylemenin hafif kadınlar için uygun olduğu düşüncesinde ve sonuna kadar karşı çıkıyor, Florence’a. Belki de bu nedenle henüz on beş yaşındayken, otuz yaşında bir doktorla evlendiriyorlar onu. Gitsin, evinin kadını olsun gibilerinden. Ancak doktor koca muhtemelen evliliklerinin ilk gecesinden itibaren Florence’a frengi bakterilerini ekiyor. Meğer doktor bekarlık günlerini oldukça hareketli geçirmiş de gelmiş. Hastalık belirtileri evliliğin ikinci yılında çıkıyor ve üçüncü yılda boşanıyorlar. Florence henüz on sekizindedir ve frengi hastasıdır. Bin dokuz yüzlerin başında henüz bu hastalığın tedavisi yok. Bakterinin yol açtığı vücut yaralarına cıva enjekte etmenin dışında bir şey yapılamıyor. Çocuk doğurma yetisi de böylelikle gidiyor. Yaşadığı sosyal çevre içinde herkes hastalığının ne olduğu biliyor. Şarkı (opera parçaları) söyleme hayali içinde kalıyor. Bir dönem meşguliyet olsun diye piyano dersleri veriyor ama vücuda zerk edilen cıva nedeniyle midir, frengi bakterisinin sinir sistemini harap etmesinden midir bilinmez, sol elin parmak sinirlerinde uyuşma geliştiği için piyanoyu da çalamaz oluyor. Florence’ın arzu ettiği, hayalini kurduğu şeyleri yapabilmesi için anne ve babasının yaşlılıktan ölmesini beklemesi gerek. Yıllar sonra o da gerçekleşince ve yüklü bir mirasa konunca, önce kadınlardan kurulu bir sanat grubu oluşturuyor, orada şarkı söylemeye başlıyor. Sadece aralarında yapıyorlar bunu. Florence’ın mutluluğunu hayal edin. Ama işte orada bir durum var: Florence’ın şarkı söyleme yeteneği yok. Sesi detone. Tamiri imkânsız cinsten detone. İtalyanca ve Fransızca şarkı sözlerini felaket bir telaffuzla söylediği için ayrıca gülme konusu. Olsun. Ne var? İzleyicileri onun sosyal çevresinden faydalanmak için, bedava içki, açık büfe yemek, şık ortamlarda arzı endam için gelip, yeteneksiz Florence’ı övgüye boğuyor. Biraz onlar yüzünden de iyi şarkı söylediğine ikna oluyor. Sonra dönemin sanat yatırımcılarını bir araya getiren Verdi grubunun başkanı seçiliyor, Florence. Kesenin ağzı hep açık zaten. Seçkin kadın ve erkeklerin bir araya geldiği bu grupta piyano eşliğinde opera parçaları söylüyor. Kostüm olarak kendi çizdiği, diktirdiği abartılı kıyafetleri giyerek… Yaklaşık yirmi sene bu durum böyle devam ediyor. Parayla alkış satın aldığını hiçbir zaman kabul etmeyerek geçen yıllar… Hakkında olumsuz eleştiride bulunan müzik eleştirmenlerini “Beni ve çevremi kıskanıyorlar da ondan öyle yazıyorlar”, diyecek kadar özgüvenli.
Hayatı kendi bildiğin doğrultuda yaşamak sadece parası olanlar için mümkün sonucunu çıkartabilirsiniz. Hayalinizi gerçekmiş gibi gösteren insanlar satın alabiliyorsunuz, çünkü. Ya da zorluklar karşısında cesaret, inanç, özveri ve bağlılık gösterenlerin bir zafer öyküsü olarak da alabilirsiniz, Florence Foster Jenkins’in öyküsünü.
İyi düşünün.
(Meraklısına not: Hem biyografik kitabı hem filmi hem de şarkılarından ses kaydı var).