Aytuna Tosunoglu
OMUR VE İLİĞİ
Her şeye rağmen doğrunun güçlü olabileceğine inanan ahlaki bir evrende kanunlara dayalı bir düzenin o geniş yörüngesinde ve yerçekimsiz ortamda salınırken bulduk, kendimizi. Doktor yakınım ve bendeniz hem televizyonda hem de haber sitelerinde akıp giden omurgasız siyasilerin, makam sahiplerinin vıcık vıcık beyanlarına hâlâ ağzımız bir karış açık, şaşırıyoruz. Yerçekimsiz ortam dedim ya hayal edin lütfen: Birimiz baş aşağı diğerimiz diyagonal, kırk beş derece açıyla süzülmece…
Bir ara ikimiz de yere doksan derece açıyla durabildik ki sorabildim:
“Doktor söyle bana, omurilik bazı insanlarda olması gerektiğinden daha az olabilir mi?”
Güldü.
Fiziksel bir kısıtlamadan değil ahlak kısırlığından bahsettiğimi biliyordu.
Çok ilginç şeyler söyledi.
Söylediklerinden ne anladığımı kısaca paylaşayım.
Hepimizde -buna zamanında iktidarla olup sonradan muhalefete geçenler de dahil- yaklaşık altmış santimetre boyunda ve ortalama küçük parmak çapında bir omurilik var. Sırt ortasında, omurganın koruyucu zırhının içinden geçen bu omurilik. Siz onu ince, yağlı sinir şeridinin içinden geçen “yaşam” akışı olarak alınız. Bu akışkan şey sadece bir sinir olmanın da ötesinde, ileride bir şey… Neden mi? Yaptıklarına bakılırsa, omurilik kendine göre zekâsı olan karmaşık bir organ. Ayakta durmak, yürümek gibi sıradan eylemler direkt olarak omuriliğin kendi grimsi maddesi içinde programlanıyormuş. O zaman, bir dakika! Beyin devrede değilse o sırada ne yapıyor? Böylece beyin loblarımızı yaratıcı etkinliklerde kullanma imkânı doğmuyor mu, bize? Hadi bakalım.
Omurga ve içinden geçen “yaşam” bizi dik tutar. Omurga cesaret kelimesi için bir edebikelamdır. Omurgasız olmak demek, ayağa kalkamamak demek. Yani söyleyeceklerini, doğru olanı söyleyememek… Korkak olmak. Aynı zamanda ilkesiz ve değer yargılarını duruma göre değiştiren insan için de kullanıyoruz bu kelimeyi.
Muhalefette bulunan partiler, iktidar partisinden ve ortağından ayrılacak milletvekillerini özlemle bekliyor gibi olsa da seçmen bu omur ve iliği olmayan davranışı sineye çeker mi? Öyle ya, mecliste insan haklarına, sosyal devlet anlayışına, adil olmaya aykırı kanun teklifleri, kararnameler bu omur ve içinden geçen ilik eksikliği aşikâr milletin vekilleri tarafından “şak-şak” geçti. Kulislerde, telefonları kapalı, sesleri kısık bir halde “ah biz ne çekiyoruz, çok rahatsızız” ağlaşmaları onları kurtaracak mı?
Biz doğru olanın güçlü olacağına olan inancımızdan bir fiske dahi kaybetmedik. Sayısı altı-yedi milyonu bulan ilk defa oy kullanacak genç neslin “doğru” ile kurduğu net ilişkinin henüz bozulacak kadar gün görmediğine inanıyoruz.
Bakarsınız bu defa demokrasinin güçlenmesi ve giderek daha iyiye evirilmesi yolundaki o uzun yürüyüşe bu gençlerin omurgalı duruşuyla başlıyoruzdur.
Yol uzun. Ortam, yerçekimsiz.