Aytuna Tosunoglu
Meral abla "Karl Marx" dedi
Adını anınca tabii, bize de böyle bir yazı kaleme almak düştü. Birinin yergimize öbürünün övgümüze ihtiyaç duymadığını bilerek yazalım, o zaman. Zamanında ülkemizde komünist kelimesinin değme kötülüklerin ve içinde cerahat kaynayan kuyuların kendisi yerine konduğu dönemleri bilir, Meral. Abla. Komünizmi savunanları da cehennemde bekçi olmakla eş değer saymışlığı vardır, sağcı abilerinin (ne deniyordu onlara, zebani mi?..).
Karl Marx okumak iyidir. Meralgillerin okumasında, okumuş olmasında fayda vardır.
Bu yazımızda Marx’ın adını anan ve söylemlerine öykünen sağcılara bakacağız. “Küresel” ölçekte bakacağız, üstelik. Bazı sağ ve aşırı sağ politikaların kendi amaçları için Marx’ın adını, fikirlerini zaman zaman benimsedikleri, adapte ettikleri veya referans aldıkları bilinir. Oksimoron bir durumdur ama olsun. Marx’ın prensiplerine zıt görünen ideolojilerin onun adını ve öğretilerini nasıl kullandığını bilenlerimiz dinlensin, genç okuyucularımız öğrensin.
Ağzınızı Suyla Çalkalayın
Marx’ın kapitalizme yönelik başlıca eleştirisi eşitsizlik üzerinedir. Burjuva sınıfının ve kapitalistin işçi sınıfını nasıl sömürdüğüne dairdir. Özellikle aşırı sağcılar ve popülist sağcılar ulusal egemenliği ve ekonomiyi (yerelde) olumsuz etkileyen “küreselleşmeyi” sıklıkla eleştirirler. Bu popülistler, küresel elitlerin (Marx’ın burjuva sınıfı tarifindeki gibi) halkı sömürdüğünü iddia ederek argümanlarını bir Marksizim perspektifiyle sunarlar. Evet, yaparlar bunu. Mesela, Fransız sağcı Marine Le Pen eline geçen her fırsatta AB’nin ekonomik politikalarını küreselleşmenin olumsuz etkisi üzerinden eleştirmiştir. Le Pen, Meral ablanın yaptığı gibi Marx’ın adını ağzına alıp çevirmese de sınıf mücadelesi ve küresel kapitalist elitlere karşı muhalefet temaları Marx’a aittir.
Sağcılar, toplumsal değişimin başlıca gücü olarak sınıf mücadelesini görmez ama Marx’a ait bu anlatıyı kopyalayıp sınıfa dayalı bir mücadeleden etnik, dini veya ulusal temelli bir mücadeleye dönüştürüverirler. Macaristan’ın Viktor Orban’ı göç konusunda tam da bunu yapmıştır: Hıristiyan Avrupa’yı korumak, savunmak… Bizde de Türkiye Türklerindir anlatısı…
İtibarsızlaştırma Taktiği
Diğer taraftan, sağcılar sol muhaliflerini itibarsızlaştırmak, demokrasiye bir tehdit olarak göstermek, serbest piyasa ekonomisine potansiyel kötülük olarak tanımlamak adına Marx’ın öğretilerini korkutucu, içinde cinler olan ve dahi azaplar bulunan(!) bir anlatıya büründürmüşlerdir. Sıkça kullanılan bir taktiktir, bu. Mesela, Brezilya’da Bolsonaro, İşçi Partisi ve diğer sol bileşenleri Marksist eğilimleri savunmakla, barındırmakla suçlamıştı. Ona göre, komünistlerin ülkeyi ele geçirmesine(!) karşı tek ve en sağlam engel kendisiydi. Komünistler yönetime gelirse din elden gidiyordu! Nasıl? Tanıdık geldi, değil mi?
Farklı ve çokça da zıt politik anlatılara uyarlanan bir Karl Marx külliyatı..
Bize göreyse, onun fikirlerinin ve yazdıklarının sürekli gücüne tanıklık etmek demek. Sınıf çelişkilerimizin bilincine varmak ve eşit bir düzen için sonuna kadar mücadele etmek.
Meral ablaya bir not: Althusser’in önerdiği bir “Das Kapital okuma tavsiyesi”ni hatırladım. Onun bu tavsiyesi sınamaya açıktır, elbette. Althusser diyor ki, “Birinci cilt birinci kısımdan itibaren okunmaya başlanırsa ya hiçbir şey anlaşılmaz ve kitap bir kenara bırakılır ya da anlaşıldığı sanılır ki bu çok daha vahimdir çünkü büyük olasılıkla anlaşılması gerekenden bambaşka şeyler anlaşılacaktır”, diyor. Sizin durum biraz buna uyuyor, Meral abla. Şöyle yapın, Das Kapital’de birinci kısmı (para ve meta) geçici olarak ayraç içine alın. Direkt olarak kitabın ikinci kısmından (paranın sermayeye dönüşümü) okumaya başlayın. Sonra, dönüp en başından okumaya devam edin. Ama bitirin kitabı, rica ederim.