Yaşar Seyman
Mahzuni bu dünyadan göçerken yiğitleri de mi götürdü?
Gelin bu Pazar koca bir ozanla anılar yolculuğuna çıkalım…
Koca Mahzuni Şerif, bizleri bırakıp gideli onlarca yıl oldu.
Koca 21 yıl...
Bu yirmi bir yılda öyle çok şey değişti ki değişmeyen tek şey AKP iktidarı...
O iktidardan korkan herkese şu soruyu sormalı:
Mahzuni, korkmadan sazı kâinat’a çalmadı mı?
Âşık Mahzuni Şerif, halkın sorunlarına duyarlı biri olarak yirmi bir yılda yaşadıklarımız için neler derdi bilemem. Bildiğim tek şey mutlaka akıllarda kalan özünü, rengini koruyan anlamlı şiirler yazar, besteler yapar, türküleri "Telli Kuranımız" dediği sazdan dökülür, dillere düşerdi.
Evimizin özel konuklarından olan ozanlar ve sanatçılar çocukluğumun şansı, rengi ve kaynağıydı. O sofralara konup göçenleri dinlemek, çoğalmak, ozanları sevmek, yaşam mücadelelerine tanık olmak, yarınlara yüzüm dönmek, Anadolumu görmekti.
Mahzuni Şerif, bizim gençlik yıllarımızda şöyle haykırıyordu:
"Doğudan batıya bir ses yükselir/ Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler/ Gâvur dağlarından Dadallar gelir/ Yiğitler, yiğitler bizim yiğitler."
Bu bizim hep bir ağızdan söylediğimiz direnç türkümüz dalga dalga grevlerde, yürüyüşlerde, mitinglerde kısacası eylemlerde yayılırdı.
Bu türküsünü her söylediğinde babam onu, "Günümüz Pir Sultan"ı diye bize anlatıyordu.
Her toplumsal yenilgide aklıma düşer kendi kendime sorarım: Mahzuni bu dünyadan göçerken yiğitleri de mi götürdü…
Sonra Gezi Direnişi aklıma gelir umudum tazelenir…
Mahzuni Baba, her ozan gibi ülkesinin sorunlarına duyarlıydı. Halkın içinde ve sorunlarının sözcüsüydü. "Dokunma Keyfine" adlı parçasında halkın sıkıntılarını şöyle dillendiriyor, gönüllere kurduğu tahtı taçlandırıyordu:
"Kimi hızlı gider uzun yol yutar / Kimi altun satar kimi pul yutar / Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar / Kimi parmağını yalamış gider"
Herkesin dilindeki parçalarından biri:
"Milletin sırtından doyan doyana / Bunu gören yürek nasıl dayana / Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana / Bilmem söylesem mi, söylemezsem mi?"
Bu parça biter bitmez babamın isyanı başlardı:
"O nasıl yiğit ki kuru soğana muhtaç olmuş? Bu türkü çok güzel ama bu Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana yok mu? Beni öldürüyor."
Babamın bu yakınmasına her defasında gülerlerdi... Ozanın deyişi ile 'Bino Baba'nın, gönlünü, "Yine bahar geldi" isimli duygu yüklü parçayla alır, anam türküsünü ister, ozan söyler o ağlardı:
"Değme tabib sızılıyor/ Yaralarım, yaralarım/ El değdikçe bozuluyor/ Yaralarım, yaralarım."
Âşık Mahzuni Şerif, üretim mutfağını halkın gönlüne kurmuştu. Onun şiirleri adeta ülkenin kronolojik tarihinin kilometre taşlarıdır. Ülke ve dünya sorunlarına duyarlılığını şiirlerinde görmek olasıdır. Bakın, Ortadoğu sorununa nasıl yaklaşıyor:
"Koca dünya neden size inandı/ Dağlar alev aldı denizler yandı/ Yazık Ortadoğu kana boyandı/ tarih gönlümüzü kırdı da gitti."
Toplumsal olaylara duyarlılığını, üretkenliğe tutkusunu, ailesinden örneklemeye başlayarak topluma çalar söylerdi:
"Ah ne olur bizim köyde/ Herkesi okur göreydim/ Altmışı bulmuş babamda/ Bir günlük fikir göreydim/ Göreydim ben de güleydim.”
Aileden uzanıyor yoksulun şükür tesellisine isyan etmeyi sürdürerek:
“Bitmez kadere inandık/ İnandık da hep biz yandık/ Hep şükürü biz öğrendik/ Bir Bey'de de şükür göreydim"
Onlarca yılda Mahsuni Şerif’e sevgimiz gün geçtikçe büyüdü, kök salmayı sürdürüyor. Her olayda onun dizelerine sığınıyoruz.
Depremde Mahzuni Babanın Elbistan’ı viraneye dönerken “Elbistan Yeli” türküsü ile az mı gözyaşı döktük.
Son seçimlerde “Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana” türküsüne ne de çok sarıldık…
Mayıs ayında kaybettiğimiz çağdaş ozan Mahzuni Şerif’i anlamak ve anmak gönül borcumuzdur. Çağa damgasını vuran öngörülü şiirleri yıllar sonra algılanıyor, türküleri kuşaktan kuşağa ağız dolusu söyleniyor:
"İşte gidiyorum çeşmi siyahım/ Önümüze dağlar sıralansa da/ Sermayem derdimdir servetim ahım/ Karardıkça bahtım karalansa da"
“İşte gidiyorum çeşmi siyahım” türküsünü dinlerken hep düşünürüm:
Sahi, Mahzuni Şerif kaç milyon?