Acımız da öfkemiz de çok büyük

Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim,

akar suyun,

meyve çağında ağacın,

serpilip gelişen hayatın düşmanı.

Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:

- çürüyen diş, dökülen et -,

bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,

dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,

dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla

bu güzelim memlekette hürriyet…

***

Nerede bir emekçi, bir hak arayan öldürülse aklıma Nâzım Hikmetin’in bu şiiri geliyor.

Maden ocaklarındaki kayıplarda, Erzincan’daki göçükte, iş cinayetlerinde, Hopa’da doğasını, toprağını, derelerini koruyan, kıyıma karşı çıkan insanlar ölümle buluşuyor. Ülkemin her köşesinde parayı, rantı, kolay kazancı önceleyenlerin karşısında, onlara direnen, ölen ve yaşamı kararan insanlara yapılanlarda aklıma bu şiir geliyor.

Bir de bakıyorum ki ne çok olaylar yaşanmış ne çok ölmüşüz ne çok bu şiir dilimden dökülmüş.

Yeter artık diyorum!

Yeter!

HOPA: GÖNLÜMÜN YARALI DİLİMİ

Yıl, 2011, Hopa/Artvin

Hopa olaylarını dostların içinde olması nedeniyle basından önce duydum, izledim ve Hopa’ya gittim.

Emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun kırkı dolmadan mezarında dua ettik. O öleli birkaç gündü ve köpeği Tukaş o günden beri ses vermiyor, yemiyor, içmiyor, mezarın başından ayrılmıyordu.

Köyünü, evini, bahçesini, eşini, yetim kalan oğlu Ulaş’ı görünce vay bee, dedik topluca! Vay ki ne vay! Bu koşullardaki yaşamı bile bir insana çok görmek, hangi vicdanla örtüşür. 21. yüzyılda tek suçu Hopa derelerini savunmak olan bu insanlar ilk kurbanını vermiş, canlarını toprakla buluşturmuşlardı.

Ülkeye egemen olan rantçı anlayış, yerin altını da üstünü de ayrıcalıklı küçük bir grubun çıkarlarına sunmaktan geri durmuyor. Durmadığı gibi, bu talana itiraz edenleri de polis ve jandarma şiddeti altında günlerce baskılamış, güneşin, yağmurun altında, biber gazlarının, dipçik darbelerinin hedefi yapmıştı.

Ve gövdelerde olduğu gibi gönüllerde de dinmeyen derin yaralar…

“Hopa’nın dereleri bizimdir bizim kalacak!” diyenler ölümün kollarında, hapishane yollarında kendini buldular. Hopa’da suç aletleri afişler, kitaplar, sloganlar bir de saçlarını kestikleri için tutuklanan gençler…

Hopa’nın derelerini savunmak kolay mı?

Hopalılar ne zaman kolayı savundu ki?

Hopa’da öldürülen Metin Lokumcu’yu o yıllarda böyle yazmıştım.

YİNE HOPA, YİNE ÖYLE BİR ÖLÜM!

Artvin'in Hopa ilçesi Cankurtaran mevkisinde, 3 Eylül’de EFOR maden şirketinin ağaç kesimini engellemeye çalışan üç doğa savunucusuna, şirketle bağlantılı olduğu söylenen kişi tarafından silahlı saldırı düzenlendi.

Saldırıda, Reşit Kibar isimli yurttaş hayatını kaybetti. Kibar’ın ölümüne ve iki yurttaşın da yaralanmasına yol açan Muhammet Ustabaş ise tutuklandı.

Öldürülen Reşit Kibar’ı kardeşi Şükrü Kibar şöyle anlatıyor:

“Birbirimiz için her şeyimizi verecek kadardık.”

Kardeşi Şükrü Kibar, babalarının ölümünden sonra kendisine hem babalık hem de ağabeylik yaptığını söylediği Reşit Kibar’ı anlatmayı sürdürdü:

“Reşit Kibar, Borçka Çiftepınar mahallesinde yaşayan, TIR şoförlüğü yapan, üç çocuk babası 44 yaşında biriydi. Herkesin abisi, dayısı. Benim abim. Hopa’da ikâmet ediyordu. Eğlenmeyi, eğlendirmeyi seven kalbi temiz, eli açık abim, herkesin karşısında dimdik durmasıyla tanınırdı. Eşine, arkadaşlarına saygısından asla ödün vermezdi. Eşiyle çocuklarının üzerine titreyen biriydi. Bizim anne ve babamızdı. Babamdan sonra abim bana babalık etti. Yeri geldi büyüğüm, yeri geldi ahbabım oldu. Birbirimiz için her şeyimizi verecek kadardık. Tam bir abiydi bana.

Şimdi o bir kahramandır artık.

Abim, arkadaşlarıyla direnişin parçasıydı!”

YURDUNU SEVMEK ACISI

Kardeşi, dostları, Hopalılar acımız da öfkemizde çok büyük!

Toprağına, doğasına, suyuna sahip çıkmak, savunmak ölüm getiriyor!

Dünyanın hangi çağdaş, demokrat, ileri ülkesinde insanlar, suyunu, ağacını, toprağını savunuyor, seviyor diye öldürülür?

Türkiye, şu son yirmi yılda kendi yurdunu savunan, kendi yurdunu seven insanların acısının çoğaldığı bir ülke oldu.

13 yıl önce Metin Lokumcu’nun katilleri kimse bugün de Reşit Kibar’ın katilleri onlardır!

6 Eylül’de öğreniyorum ki Metin Lokumcu’nun katilleri serbest!

Devleti dolandırıp dolar milyarderi olanlar serbest, kadınları, çocukları, toprağına, ağacına, deresine, türküsüne sahip çıkanları öldürenler serbest!

Bunun adı, yurdunu sevmek acısıdır.

Böyle bir acı görülmemiştir.

Sermaye dünyanın her yerinde aynı dili konuşuyor, emekçiler, onların örgütleri farklı sesler çıkarıyor. Örgütsüz mücadelenin sonu ne yazık ki böyle oluyor. Böyle olunca da “Adaletin bu mu dünya?” şarkısını acılı insanlar haykırıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi