Yaşar Seyman
Yarım İşler
Ah bu şairler! Dünyayı sözcüklerle güzelleştirmenin telaşında kendini unutan çılgınlar!
Söz ustası şairler dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, hangi dilden yazarsa yazsın nasıl da yüreğe dokunuyorlar.
Sözcükleri şairler kadar efsunlu kullanan yok sanki...
Aslında sözcüğün kendisi efsunlu olsa da şairin kaleminden dökülünce akıl cebine, gönüle akıyor ve ansızın dilden dökülüyor.
Şair Nikos Kazancakis diyor ki:
“Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan, avara et ve korkma!”
Nikos Kazancakis, suyun öte yakasında Girit’in Heraklion kentinde doğuyor. Atina Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra hukuk doktorasını veren Kazancakis, felsefi açıdan ünlü düşünür Henri Bergson’dan etkileniyor. Lenin Barış Ödülü’ne değer görülüyor. 1957’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü bir oy farkla kaybediyor.
Yunanlı şair- yazar Nikos Kazancakis’in 1946’da kaleme aldığı Zorba tiyatroya uyarlanmış, dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de defalarca oynanmış, büyük ilgi görmüştür. Ayrıca, 1964’te aynı adla film olmuş; Anthony Quinn başrolde yıldızlaşmış, Mikis Theodorakis’in film müziği ile unutulmazlar arasına girmişti.
Gençlik yıllarında izlediğim filmi ve tiyatro oyununu unutmam olanaksız.
Kazancakis, 1957’de öldüğünde, doğduğu kent Heraklion’daki kale burçlarından birinin altına gömülüyor. Mezar taşında da “Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm,” yazıyor.
Yunan edebiyatının bu büyük ismi yazın mutfağını Girit’e kuruyor. Nikos Kazancakis’in en çok şu sözünü seviyorum:
"insan uçurumun kenarına varmadan kanatlanmaz."
Yaşamı yaşayarak öğrenmeye karar verince çok uçurum kenarına geliyor insan çünkü yaşamı yaşayarak öğrenmek zoru seçmek oluyor. Yaşayarak öğrenmek hem kalıcı izler bırakıyor hem de bedel ödemenizi sağlıyor. Bizim ülkemizde siyaset ve toplumsal uğraşlar içinde iseniz kolayca ve sıkça uçurumun kenarına gelebilirsiniz. Geldiğinizde bir başka uğraş alanınız varsa kolayca kanatlanıp uçabilirsiniz.
Yoksa çakılır kalırsınız!
Bizim kuşağın siyasete başladığı yıllarda siyaset siyasi etik anlayışı, emek ve birikime dayalıydı. Ön seçimden çıkan çok genç milletvekilleri tanıdık. Onlar o yıllarda adı üstünde milletin vekilleriydi. 12 Eylül darbesi sonrası hazırlanan 82 Anayasası ile biçimlenen siyaset başkalaştı. Sivil toplum örgütleri de siyaseti bu sistemin parçası olarak örnek alınca, lider odaklı oldu ve toplumun umudu olmaktan çıktı. Mesleğe ve hatta kimileri için ‘iş’ oldu. Siyaset yapma biçimi değişti. Kuşkusuz siyasetin temelinde rekabet hep vardı. Olmalıydı. Bireysel yarışlar eşitlikçi, özgürlükçü anlayışla yapılınca rekabet tatlı bir mücadeleye dönüşüyordu.
İletişim devriminin bizlere hazır sunulan sadece alıcısı olduğumuz sosyal medya alanlarında boy göstermeyi sürdürüyoruz. Gün geldi, dedelere, anneannelere, babaannelere evde çocuklar, torunlar asistanlık yapmaya başladılar. Bazı uygulamalar ürkütücü olsa da renkliydi. Yurttaş gazeteciler çoğaldı, uzaklar yakınlaştı, ulaşılmayan kimse kalmadı.
Sosyal medya kullanmaya başlayan siyasetçiler sanatın gücünden yararlanmadan önce ülkece bilinen sanatçılarımızın doğum ve ölüm yıldönümlerini anmayı öğrendi sonra da şairlerin özlü, etkileyici şiirlerinden yararlandılar.
Bugün çürümenin bile masum kaldığı, içinde bulunduğumuz bu kirliliği Özdemir Asaf’ın şu dizelerinden daha iyi ne anlatabilir ki:
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu/ Birinciliği beyaza verdiler.”
Ya da direnmek akla düşünce Adnan Yücel’in şu dizelerine sarılırlar:
“Saraylar saltanatlar çöker
Kan susar bir gün
Zulüm biter.
Menekşeler de açılır üstümüzde
Leylaklar da güler.
Bugünlerden geriye,
Bir yarına gidenler kalır
Bir de yarınlar için direnenler...”
Nazım Hikmet’in, Ahmed Arif’in dizeleri kadar özlemleri en güzel anlatan şiirlerden biri de Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Memleket İsterim.” Şiiri isteklerin dili olarak gönüllere yolculuğa hemen çıkıyor ve büyülüyor.
Güney Kore’den ödülle dönen şair Metin Turan, ayağının tozuyla dernek, dergi, vakıf, söyleşi, yayın… Bir işten ötekine koşturan şairimiz bu güzel işler içinde kendini de unutur, ormanda kaybolur:
“Işığı düşüyor yıldızların üşüyorum
Evet, ormanda kayboluyor bir yanım.”
Aslında siyasetçiler çok da sanatın gücünden yararlanmıyor dara düşünce şairlerin büyülü sözleri ile iz bırakmaya çalışıyorlar. Ne de olsa bu topraklar şiir yazan bir şairi başbakan seçti. Şairin dizeleri içselleşmezse, gönülde iz bırakmak kolay olmuyor.
Nikos Kazancakis’in sözü bize şunu gösteriyor, şairler ne yarım şarkılar söyler ne de el attıkları işleri yarım bırakırlar. Ondandır siyasi iktidarların ve muktedirlerin korkulu rüyası olmaları, yasaklarla yaşam boyu mücadele etmeleri ondandır!