Yaşar Seyman
Vicdanlar körelmiş neylersin
Çinliler birine beddua etmek istediklerinde “Tuhaf zamanlarda yaşayasın” diyor.
Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz…
Yaşamın temel taşı olan kavramlar günümüzde sanki anlamını yitirdi.
Biliyoruz ki insanlık tarih boyunca güzel kavramlar üretti…
Vicdan, dostluk, arkadaşlık, sevgi, dayanışma gibi bu kavramlar üzerine yaşamlar kurdular.
Hatta Fransız Devrimi üç kavram üzerinde seslendi ve inşa edildi. ‘Eşitlik, Kardeşlik, Özgürlük’ ve bu kavramlarla asırlar aşıp günümüze gelindi.
21. yüzyılda yola çıkarken ne yazık ki yeni kavramlar üretemedik.
Dostluk, kardeşlik, sevgi, dayanışma… Bu kavramlardır, bizi buluşturan, birlikte yaşamımızı sağlayan ve bir değerler kümesi oluşturan olgular. Bu kavramlardan uzak kalınca farklı bir toplum yapısı oluştu. İnsanı yüceltici değerleri yaşam biçimi yapmayınca kirlendik.
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu/Birinciliği beyaza verdiler” misali kirlendik.
Victor Hugo diyor ki: “En mükemmel adalet, vicdandır.”
Öğrendik ki vicdan denen duygu önemli bir adalet terazisidir.
Öfke ve kin, vicdan terazisini bozar!j
Sevgiden barıştan daha çok, savaş sözcüğünün -bırakınız savaş tekniklerinin, görünür görünmez aletlerinin- dillerden düşürülmediği, gündemin en önemli konusu haline getirildiği bir dünya.
Ve gözyaşının da tükendiği Ortadoğu, Afrika…
Neredeyse kan bulaşmamış neredeyse tek bir metrekaresi kalmayan Filistin, Irak, İran, Suriye, Anadolu.
Kuzeyimizde kimin Rus kimin Ukraynalı olduğunu ayırt edemediğimiz bir iklimde, transfer edilmiş askerlerle yürütülen kıyım...
Vicdanın, aklın, sevginin askıya alındığı korkunç bir çağ!..
‘Sevgi dolu bir kalple, bir parça ekmek, vicdan azabı ile beraber olan; zenginlikten bin kere daha iyidir’ diye bu topraklarda söylenirdi.
Vicdan söz konusu olunca Aristoteles’in şu unutamadığım sözünü anımsıyorum.
“İradene hâkim ol; fakat vicdanına esir ol.”
Bu söz insan olma, insanca davranışın sorumluluğunu ne güzel anlatıyor.
Tevfik Fikret’in dediği gibi “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim”...
Bugün toplum adına yorumlar yapan, konuşanlar böyle haykırabiliyor mu?
Oysa insanın ahlakına güvenmesi ne kadar anlamlı ve değerlidir.
Bu toplumsal çürümüşlük içinde ne çok gereksinim var, bu yaşamsal deneyimlerden süzülmüş anlamlı sözlere.
Göçle uğraşan Prof. Dr. M. Murat Erdoğan “Kaygılanmak çok doğal ama bir kitleyi ırkı, inancı, kültürü kendinden aşağı, kötü görmek tüm olumsuzlukları bu kitleyle ilişkilendirmek, yurtseverlikten ırkçılığa açılan kapı gibidir” diyor.
Herhangi bir grubun maruz kaldığı şiddete yönelik sessizlik adil olma durumunu sorgulatmaz mı?
Fiziksel, sözlü, psikolojik şiddetin hepsi aynıdır ve şiddetin her türüne karşı olmak gerekir. İnsanlar, yaptıkları şiddeti -ki ona ‘mobbing’ de diyoruz- inkâr ediyorlar. Çürümüşlük yaşam biçimi olunca insanlar kendini nasıl da kolay perdeliyor.
Körelmiş vicdanlar, çürümüşlüğün hızla yayılmasına izin veriyor.
İnsanı insan yapan en yüce değer sevgidir. Sevmeyi bilirsek insan olma evrimini tamamlarız. Bize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmak empatiden yoksunluktur. Işıklarda olsunlar ki anne ve babamız bizi Allah korkusu ile büyütmemişler. Sevgiyle büyütmüşler. İstiklal Marşımız bile “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” diyor. Bu topraklarda 13. yüzyılda Hacı Bektaş Veli, “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”, Mustafa Kemal Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyor.
Toplu olarak baktığımızın ve gördüğümüzün esiri haline getirildik. Kirin ve pasın kuşatmasına izin verdik.
Bir cevherden daha özenle işlenmiş kavramların örselenmesinin önüne geçemedik. O bakımdan barışın, kardeşliğin, sevginin, dostluğun içi boşaltıldı.
Köy Enstitülerinin yetiştirdiği yazar Talip Apaydın’ın dediği gibi “Karanlığın Gücü” ne geçit verdik.
Kötüye geçit verdikçe karanlık büyüyecek. Vicdan, karanlığın geçemeyeceği, kötünün eriyeceği zırhtır.
İnsanlığın yaşam adına ürettiği kavramlara ve değerlere sahip çıkmalıyız.
Sosyal medyada bir anne, kızının doğum gününü şu sözlerle kutluyor:
“Canım kızım, kendin için ışık ol… Hiç kimse karanlığını aydınlatmak için yıldızlardan gelmeyecek.”
Akıl ve bilimden yoksun olanların yarattığı toplum çürümüş, kirli, paslı bir toplumdur. Bizi bu kir, pas ve toplumsal çürümüşlükten sanatın gücü kurtarır. Edebiyatla, sanatla vicdan ilişkisini kurmak yol göstericidir.