Sanat Korkuyu da Yener!

Başka ülkelerde de karşılaştığımız sanata düşmanlık Türkiye’de saklanacak, üstü örtülecek bir şey değildir. Türküye, şiire, heykele, resme karşı olma ideolojik, dolayısıyla da estetik sorundur. Ankara ve İstanbul belediyelerine başlatılan konser incelemeleri aslında kültüre sanata karşıtlıktır. Yeni de değildir.

Yerel yönetimlerin en önemli işlevlerinden biri, bulundukları kentlerde halkla sanatçıyı buluşturmak olmalı. Sanatın iyileştirici, geliştirici, mutluluk verici önemli bir gücü vardır.

Siyasi iktidar, korona gibi büyük bir felakette bile ilk iş olarak sanatsal etkinlikleri yasakladı. Bu saptaması kapsamlı sosyolojik araştırmalara ya da siyasi irdelemelere gerek duyulmaksızın iktidar-sanat ilişkisinin görüntüsünü sergiliyor. İktidar sanatı sevmiyor. Müzik dinlemeyi, sergi salonu gezmeyi, en kıymetli zaman dilimi olarak bilmeyenlerin ‘sanat’la ilişkileri ya yok saymak ya da onu yaratanlardan öç almak oluyor.

Oysa yaralı ruhların sağaltımına en iyi ilaç, sanat ve kültürel etkinlikler gelebilir, hastalığın açtığı o yaraları en iyi sanat sarabilir, merhem olabilir. Eve kapandığımız günlerde en iyi dostumuz sanat oldu. Şu sloganla o günleri tüketmedik mi; “Evde kal kitapla kal!” O günlerde en iyi dostumuz kitap oldu, kitaplara sığındık. Çünkü sanat yaşatır.

Belediyelerin sanatçıları konserlere çağırması, onları halkla buluşturması son derece anlamlıdır. Kuşkusuz bu etkinlik yapılırken varsa birtakım yanlışlar elbette denetlenmelidir, soruşturmalıdır. Saygın, sağlıklı, siyasi olmayan, itibar suikastı yapmayan hangi denetim insanı rahatsız eder ki?

Denetim deyince insanın gülesi geliyor. Madem denetime bu kadar önem veriyordunuz, Cumhuriyet’in saygın kurumlarından Sayıştay’ın içini neden boşalttınız? Raporlarını sümenaltı ettiniz? Kim denetimden kaçabilir ki? Konserler üzerinden denetim başlatmak sanat ve sanatçı ile husumetten kaynaklanmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde yerel yönetimler, yerel parlamento, belediye meclis üyelerine de alanlarında uzman yerel parlamenter deniyor. İnsanlar sanatla gelişir, kentler ismini ülkenin sanatçılarından alır. Yazarlarının, sanatçılarının adları unutulmasın diye tren vagonlarına, banklara yazılır; isimleri parklara, caddelere hem de sanatçı yaşarken verilir. Ve ölümsüz kılınır. Yazık ki biz bunlardan o kadar uzağız ki yeni yeni sosyal demokrat belediyeler bu uygulamaları yapıyor, sanata yönelik bu çalışmalara da AKP hükümeti engel oluyor.

İçinde olduğumuz ekonomik kriz nedeniyle ilk tasarruf kalemi tüm belediyelerde sanatsal etkinliklerde oldu. Sanatsal ve kültürel etkinliklerde tasarrufa gidilir mi? Aksine sanatsal etkinlikler ekonomik sıkıntının, derin yoksulluğun açtığı sorunları tedavi etmeye ancak yardımcı olabilir.

Hangimizin herhangi bir sanatçının konserine bilet alıp gidecek gücü var?

Bir kentteki sanat etkinliği o kentin tarihini, doğasını, o kenti kent yapan sanat değerlerini gün ışığına yerel yönetimler çıkarabilir. Çünkü halka en yakın yerel yönetimlerdir. Halkın dokunduğu, konuştuğu insanlar yerel yöneticileridir. Kitap fuarları, festivaller sanatsal etkinlikleri insanların özlem duyduğu etkinliklerdir.

Burhaniye’de koronadan sonra ilk kitap fuarına katıldığımda insanlar sırada hepsi şunu söylüyordu: “Çok şükür yazarlarla, kitaplarla buluştuk, bunu o kadar özlemiştik ki. Özellikle yurt dışından gelen yurttaşlarımız bu etkinlilere susamışlardı.

Düşünün baba ve anne çocuğun elini tutmuş bir parkta dolaşıyor. Parkın adı Âşık Daimi Parkı, Enver Gökçe Parkı, Sait Faik Parkı… Çocuk “kim bu diye” sorunca anne ya da baba bu soruların yanıtını verirken bir yandan da sanatsal birikimi gün ışığına çıkıyor. Soruyu soran da yanıtı veren de bir birikimi aktarıyor. Zenginliği simgeliyor.

Ülkenin sanatçısıyla kitleleri buluşturmak, onların evlerine sevinçli, dingin, sıkıntılardan arınmış bir biçimde dönmesini, sanatsal etkinliklerle yaşama tutunmasını sağlamak son derece sağlıklı bir eylemdir. Ve bunun karşılığı şu anda dile getirilen o milyonlarla kıyaslanamaz. Değerle fiyatı birbirine karıştıranların zihniyetidir bu. Ölçü, kaldırım taşıyla rant arasında kurulduğu için sanatı da o kategoriye indirgeyip küçümsemenin bir yoluna dönüşüyor. Yaşar Kemal’in tek bir sözünü hangi milyon lira ile ölçüyorsun ki onu tartışmaya açıyorsun! Bir konsere gelip bir saat, iki saat orada türküler, şarkılar okuyan sanatçının o süre için ömrünü verdiğini unutmuş oluyorlar.

Bu nedenle belediye başkanlarına soruşturma açmak, belediyelere müfettişleri salmak yerine onlara teşekkür etmek gerekir. Başta da vurguladığım gibi gerçekten bir yolsuzluk bir yanlışlık varsa bir haksızlık varsa elbette denetlenmeli, denetim sürdürülmeli, denetimden kim kaçabilir, kim denetime karşı olabilir? Haksız yere bir korku imparatorluğu yaymak, korku iklimi yaratırken sanatı kullanmak, sanata yapılan en büyük haksızlıktır, en büyük düşmanlıktır!

Sevgisizliktir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yaşar Seyman Arşivi