Yaşar Seyman
Vicdan Vakfı’nda konuşmak
Kalemin Vicdanı, Vicdanın Kalemi
Kalemin vicdanlı olması için aklın da özgür olması gerekir. Kalem aktardığı duygunun da vicdanıdır ve duygulu, birikimli elde özgür olması gerekir. Özgür olan insanın kalemi kendine özgüdür, ödünsüz, korkusuz, yazanı yansıtır.
Vicdanın kalemi sağlamdır.
Kırılırsa da asla eğilmez, bükülmez, satılmaz!
Kentlerin Kalbi kitabımda “...Kentlerin kalbi sanatçılardır, yaratan ve yaşatanlardır” diye yazmıştım. Örneğin Kayseri’nin kalbi kimine göre Erciyes Dağı, kimine göre ‘Gesi Bağları’ türküsü, bana sorarsanız Mimar Sinan, Âşık Seyrani, Avşarların büyük ozanı Dadaloğlu ve Latife Tekin’dir
“Güneş batmayan ülkeler” deniyor ya bu büyük bir yalandır. Bir ülkede batan güneş, o ülkeden dinlenmeye çekildiğinde bir başka kıtayı ya da ülkeyi aydınlatmaya gidiyor…
Ülkelerin batmayan güneşleri o ülkenin vicdanlı şairleri, ressamları, heykeltraşları, müzisyenleri, tiyatrocuları, sinemacıları, yazarları sanatçılarıdır. İngiltere’nin batmayan güneşleri William Shakespeare ve Virginia Woolf, Almanya’nın Goethe’si, şair Bertolt Brecht’idir. Latin Amerika ülkelerinin vicdanı, Pablo Neruda ise Arjantin’in Jorge Luis Borges, Gabriel García Márquez ve vicdanı ile gönül tellerini titreten ses Mersedes Sosa’dır diye yazarım hep...
Suyun öte yakasında şair Yannis Ritsos, Mısır’da Taha Hüseyin, Paris’te yaşasa da Ortadoğu’nun kalemi Amin Maloof, Edward Said, Amerika’da Toni Morrison, Susan Sontag, Noam Chomsky, Paul Auster’dir, Rusya’da Dostoyevski, Tolstoy, Maksim Gorki, Anton Çehov o ülkelerin ölümsüz şair, yazar ve aydınlarıdır.
Ve bizim vicdanımız olan şairlerimiz, yazarlarımız ve sanatçılarımız. Bizim yazar ve şairlerimiz önce analarından sonra da hapishanelerden doğuyorlar. Biz onları analarından doğduğuna pişman etsek de onlar bizim zenginliğimizdir. Toplumun, milyonlarca sessizin sesi ve umududurlar.
Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Muzaffer İzgü, Aziz Nesin, Ahmed Arif, Sait Faik Abasıyanık, Aşık Veysel, Suat Derviş, Afife Jale, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu, Tomris Uyar, Leyla Erbil ve isimleri sayfalar dolduran sanatçılarımız…
Vicdan Vakfı’nda konuşmak…
Vicdan Vakfı’nın amacı, mücadelesi çok anlamlı, toplumsal mücadelesi bilinen Ömer Faruk Gergerlioğlu başkanlığında kurulan vakfı kutluyorum. Neden mi? Biliyoruz ki ülkemizde Barış Derneği’ni kuranlar barış istedikleri için 12 Eylül’de yargılandılar. Barış isteyenlerden Büyükelçi Mahmut Dikerdem hapishane duvarları arasına sıkıştırılmaya çalışıldı, duruşma salonlarında ömrünün en verimli yıllarını geçirdi. İnsan Hakları Derneği yöneticileri de büyük bedeller ödediler. İnsan Hakları Derneği’nin Başkanı Akın Birdal ölümlerden döndü.
Vicdan Vakfı’nın kuruluş amacı, yola çıkışı toplumun içine düştüğü durumun ayırdında olarak bu çürümüşlüğe sanatın gücüyle merhem olmak istiyor.
Duyuruları bile insanı umutlandırıyor. “Sanat konuşmak iyileştiren bir eylemdir. Bu iyileşmede bizimle olacak Yaşar Seyman’ın söyleşisine vicdan dostlarını davet ediyoruz” diyorlar.
Sanat iyileştirir.
Pablo Picasso diyor ki:
“Her çocuk bir sanatçıdır. Sorun büyüdükten sonra da sanatçı olarak kalabilmektir.”
İlk işe çocuklarımızdan başlamalıyız…
Nasıl mı? Yazar olmak istiyorum diye bize düşünü, özlemini söylediğinde çocuğumuza “Bu yazarlık karın doyuruyor mu?” diye sorarsak onun düşünü yaralamakla kalmaz hevesini de yok ederiz.
Huzur içinde yatsın rahmetli yazar Ahmet Say oğlu Fazıl Say’ın yetişmesine, eğitimine bir yaşam adamasa bugün dünyanın tanındığı, ülkemizin gururu Fazıl Say’dan yoksun kalırdık.
Mustafa Kemal Atatürk ne güzel diyor:
“Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.”
Umutlu bir yazarım.
Cumhuriyet’in bilim yuvaları Köy Enstitüleri olmasa edebiyatımızın çınarları Fakir Baykurt, Mehmet Başaran, Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam, Adnan Binyazar, Osman Şahin yetişebilirler miydi? Bu donanımlı, kendisini yetiştiren kültürün değerini bilen, yurtsever öğretmenler Anadolu’ya gitmese Anadolu’nun bir köyünden Âşık Veysel ses verir miydi?
İnanın kaybolur giderdi…
Kadınlara, çocuklara, canımız hayvanlara uygulanan şiddet ne kadar zor durumda olduğumuzu, değer yargılarımızın yok edildiğini, vicdanların köreldiğini gösteriyor.
Ne yazık ki biz toplum olarak sirtaki oyununda kırılan porselen tabaklar gibi parça parça hatta paramparça durumdayız. Sanatın gücüyle, yazıyla, müzikle, resimle kısacası sanatla iyileşebilir, parçalarımızdan izler kalsa da sanatın tutkal olma gücü ile birbirimize tutunarak ayağa kalkabiliriz.