Kürt sorununda “samimiyet” sorunu

Adına ister yeni çözüm süreci deyin, ister Kürt sorununa kalıcı çözüm, ister terörü bitirme süreci…

Ekim ayında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla başlayan süreçte, DEM Partili Pervin Buldan ile Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’ya yaptıkları ziyaretle yeni bir aşamaya geçilmesinin kapıları açılacak mı, göreceğiz.

Elbette aklı başında olan herkes terörün sona ermesini, silahların susmasını, etnik ve dini kökenine bakılmadan bu topraklarda her bireyin huzur ve mutluluk içinde yaşamasını istiyor.

Ancak şurası bir gerçek. Süreci başlatan MHP ve destek verdiği büyük ortağı AKP’nin ne kadar “samimi” oldukları konusunda ciddi kaygılar mevcut. Ayrıca Öcalan’ın da neler alacağı merak ediliyor.

“Samimiyet” kaygılarının “Anayasayı değiştirip, Erdoğan’a yeniden Cumhurbaşkanlığı yolunu açmak için DEM’e ve Kürt seçmenin ağzına bir parmak bal çalmaktan” kaynaklandığını bilmeyen yok.

“Samimiyeti” sorgulamakta haklı da insanlar.

Çünkü, Ekim başında çözüm süreci için ilk ateşi yakan Bahçeli’nin bir ay sonra 5 Kasım’da partisinin TBMM Grubu’nda yaptığı konuşmada Erdoğan’ın bir kez daha aday olabilmesi için Anayasa değişikliği istemesi unutulmuş değil.

Gelelim Öcalan başlığına.

İmralı ziyareti sonrası yapılan açıklamada, Öcalan’ın düşüncelerinin açıklandığı metnin dördüncü ve beşinci maddeleri şöyle:

“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.”

“Katkı mesajları”nı Öcalan’ın ağzından ilk kez duymuyoruz.

Öcalan, İmralı’da duruşması başlamadan önce 22 Mart 1999’ta dönemin DGM Başsavcısı Cevdet Volkan’a, “Söylemek istediklerim var. Ek ifademi alın” diye mektup gönderdi. Öcalan’ın ek ifadesini Başsavcı Volkan ile Savcı Talat Şalk 3 Nisan 1999’da aldı. Yeni yapılan açıklamayla, 25 yıl önce yapılan açıklamadaki benzerlikleri de Saygı Öztürk’ün “Apo Olayının Perde Arkası” kitabından okuyalım:

“Amacım ülkemizi ve devletimizi daha da güçlendirmek ve yardımcı olmaktır. Kişisel hiçbir beklentim yoktur. İmkanlar tanındığında gerekli bilgiyi verip, örgütü yasal çizgiye çekmeye hazırım. Devletin üzerine düşen iç barışı sağlayabilmek için gerekli olan yasal düzenlemeler yapmaktadır. Bunların başında af yasası, dağda ve cezaevinde olanlar için onların topluma karışmalarını sağlayacak bir af yasası gelir. Ben bu konuda üzerime düşen her türlü katkıda bulunmaya hazırım.”

Bu durumda yeni süreçle ilgili, özellikle yakınlarını PKK terörüne kurban vermiş insanlardan, “Apo ile anayasa pazarlığı yapılıyor. Bu pazarlık sonucu Öcalan’a, cezaevindekilere ve dağ kadrosuna af çıkacak” sesleri yükselmesi kimseyi şaşırtmamalı.

Öcalan henüz ne şartlarını açıkladı, ne de silah bırakma çağrısı yaptı. Bunlar sanırım, DEM heyetinin sonraki İmralı ziyaretlerinde gündeme gelecektir.

Sıkıntılı bir konu olduğunu kabul ediyorum. Ancak mesele “Referandumla Erdoğan’a yeniden cumhurbaşkanlığı yolunu açabilecek anayasa değişikliğine” indirgenmemeli. Bu bağlamda toplumun “samimiyetle” ilgili “endişelerini” ortadan kaldırmak da öncelikle iktidarın işi.

2025’de de sağlık, huzur ve mutluluk yanınızdan eksik olmasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Ergan Arşivi