Kaya Türkmen
Keenlemyekûn
Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’a giderken havaalanında yaptığı açıklamada “Avrupa Birliği Türkiye'den kopmanın gayreti içerisindedir... Biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmelerimizi yaparız ve ...gerekirse Avrupa Birliği ile yolları ayırabiliriz” dedi.
Erdoğan’a bu açıklamayı yaptıran gelişme Avrupa Parlamentosu’nun geçen hafta kabul ettiği Türkiye raporu.
Raporda ülkemizin AB standartlarından giderek uzaklaştığına işaret eden çok sayıda eleştiriye yer veriliyor.
Demokratik kötüleşmenin devam ettiği, dezenformasyona engel olmak bahanesiyle sansür anlamına gelen kanuni düzenlemeler getirildiği, bu düzenlemelerin medyayı, sivil toplum örgütlerini, siyasi aktivistleri, akademisyenleri ve sanatçıları susturmak amacını taşıdığı ifade ediliyor.
Yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmış olması, başta ifade ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, muhaliflerin, insan hakları savunucularının, avukatların, sendikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin ve sivil toplum aktivistlerinin yargısal ve idari tacize maruz bırakılmaları, terörle mücadele yasalarının keyfi bir şekilde uygulanması, muhaliflerin terörist olarak damgalanmaları kınanıyor.
HDP kapatma davası ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına karşı açılmış dava örnek verilerek yargının siyasi amaçlarla kullanılması eleştiriliyor, ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını uygulamaya davet ediliyor.
Kadın hakları, kadına şiddet, kadın cinayetleri, cumhurbaşkanın dillendirdiği de dahil olmak üzere lgbti karşıtı nefret söylemi, İstanbul Sözleşmesinden bir cumhurbaşkanı kararnamesiyle çıkılması, çocuk evlilikleri ve zorunlu evlilikler, Kürtlerin maruz bırakılmaya devam ettiği baskılar, Diyanet İşleri Başkanlığının eğitim üzerinde etkili bir konuma gelmesi ve siyasal islamın giderek genişleyen bir alan bulmakta olması, İslamcı ve aşırı milliyetçi grupların baskısıyla konser, festival ve sair kültürel etkinliklerinin iptal edilmesi, dini azınlıkların haklarının ihlali kınanıyor.
Etkin kontrol ve denge mekanizmaları olmaksızın cumhurbaşkanında toplanan aşırı gücün ülkedeki demokratik kurumları zayıflattığı, yönetimin farklı katmanlarının tek adama sınırsız bir bağımlılık içinde olmasının deprem sırasında da görüldüğü üzere devlet sistemini çalışmaz hale getirdiği ifade ediliyor.
Türk hükümetinin değerler ve standartlar konusunda Türkiye ile AB arasındaki sürekli büyüyen açığın kapatılması ve başta hukuk devletinin, temel hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesi ve tüm etnik, dini ve cinsel azınlıkların korunması ve kucaklanması için gerekli reformları gerçekleştirme, Kopenhag kriterlerine saygı gösterme ve AB’nin siyaset ve amaçlarına uyum iradesine sahip olmadığı sonucuna varıldığı belirtiliyor.
Raporda ekonomi yönetimi ve çevre politikalarına ilişkin eleştirilere de yer verildikten sonra, Suriye politikası, Suriye ve Kuzey Irak’ta girişilen askeri harekatlar ve Kıbrıs gibi konularda AB’nin bilinen eleştirileri tekrarlanıyor ve AB-Türkiye ilişkileri için alternatif ve gerçekçi bir çerçeve oluşturulması öneriliyor.
Yani rapor “Görünen o ki Türkiye bu koşullarda AB’ye üye olamaz. Zaten niyeti de yok besbelli. Farklı bir ilişki türü geliştirelim” diyor.
Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yaparak “Türkiye karşıtı çevrelerin dezenformasyonuna dayalı haksız itham ve önyargılarla dolu rapor” diyor.
Adalet Bakanı "Bir takım marjinal grupların propagandasını ihtiva eden bir metin”, "Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı anlamındaki eleştirileri kabul etmemiz mümkün değil. Bu raporun bizde bir değeri yoktur" buyuruyor.
Zaten bizde adettir. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi veya başka bir uluslararası kurumun Türkiye’yi eleştirdiği rapor, karar veya açıklamalarını “Yok hükmünde” deyip elimizin tersiyle iteriz. Bir TBMM Anayasa Komisyonu Başkanının AB Komisyonunun Türkiye İlerleme Raporunu çöp sepetine atarken çektirdiği fotoğrafı sosyal medyada paylaştığını, bir AB Bakanımızın ise başka bir Türkiye raporu için “Keenlemyekûn” dediğini hatırlıyorum. Keenlemyekûn “yok hükmünde”nin eski Türkçesi. Daha şık durduğu düşünülüyor zahir.
AP raporunun neresi yanlış, neresi yalan, neresi abartılı söyleyen yok. Tek dedikleri “Yok hükmünde”. Keenlemyekûn...
Türkiye’nin AB hedefi bir uygarlık projesi. Türk toplumu Avrupa’nın temsil ettiği çağdaş kural, ilke ve standartları benimseyerek demokrasi, insan hakları, özgürlükler, kadın-erkek eşitliği, çevre bilinci, gıda güvenliği, hayvan hakları gibi birçok alanda bu değerlerin yol gösterici ışığında yürümek için AB üyesi olmayı arzu etti hep.
Cumhurbaşkanının “Değerlendirmemizi yapar, gerekirse AB ile yolları ayırırız” sözü “Biz AB’nin temsil ettiği evrensel değerlerden vazgeçebiliriz” anlamına geliyor ki bu millet buna razı olmaz.
İstanbul Sözleşmesinden çıkmaya benzemez bu.
Zaten bu öyle tek adamın kararıyla da olacak şey değildir.
Neyse ki Erdoğan New York’ta alıştığımız kıvrak hamlelerinden birini yaparak “İçinde bulunduğumuz kritik dönemde Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden canlandırılması için bir fırsat penceresi açıldığını görüyoruz. Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinin canlandırılmasının önemini vurgulamaya devam ediyoruz” dedi de önceki lafları keenlemyekûn oldu.