Kaya Türkmen
Gündemimiz adalet
“Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusunun sorulduğu anketlerde ilk sırayı ekonomi alır hep. Vatandaş “Hayat pahalılığı” der. “İşsizlik” der. “Geçim sıkıntısı” der. İlk sıra veya sıralar ekonomiye ilişkindir daima.
Akapenin milleti kutuplaştırmak ve tabanını diri tutmak için yazdığı öcü masallarını, “bayrak inmez, ezan susmaz” hamasetini, sağa sola savurduğu “Bir gece ansızın gelebiliriz” efelenmelerini ciddiye alan bir seçmen kitlesine göre ekonomik sıkıntıların ardından ikinci sırayı memleketin bekası meselesi alıyordu.
Cumhuriyeti kuran ana muhalefet partisinin dahi terör örgütüyle aynı yolun yoldaşı olduğu, onunla işbirliği yaptığı, ondan talimat aldığı, birlikte vatanı bölecekleri yalanlarının, altılı masanın aslında yedili masa olduğu, yedincinin masanın altına saklandığı herzelerinin dile getirildiği, Kandil’deki PKK liderlerinin Kemal Kılıçdaroğlu’na alkış tuttuğunu gösteren düzmece videoların devletin başı tarafından meydanlarda gösterildiği bir ortamda, muhakeme kabiliyetinden yoksun, aklını kullanma ve sorgulama alışkanlığı olmayan ve sırf cumaya gittiği için biat ettiği liderinin sözünden çıkmayan kitlelerin bunlara inanmaktan başka çaresi yoktu.
Öyle de oldu. İnandılar. Ve onlara oy verdiler.
Ama işler değişiyor sanki. Beka meselesinin bugün yine ısıtılmasına ve Türkiye’nin İsrail saldırganlığına hedef olacağı korkusunun pompalanmasına rağmen önemli bir gelişmeye tanık oluyoruz. Anketlere katılan vatandaş ikinci sıraya adaleti koyuyor artık. “Ekonomik sorunlar hayatımızı cehenneme çeviriyor, ama ikinci önemli sorun da adalet diyor” vatandaş. İlginçtir ki Akape seçmeni de artık böyle düşünüyor.
Yani hangi partiden, hangi eğilimden olursa olsun, vatandaşın ekonomiden sonra en önemli şikâyeti adaletten. Daha doğrusu adaletsizlikten.
“Türk milleti adına” alındığı söylenen kararlar halkımızın vicdanını yaralıyor, adalete olan güvenini zedeliyor.
Ankara’da dünyanın en büyük adalet sarayı inşa edilecekmiş. 622 bin metrekare kapalı alana ve yatay mimariye sahip olacakmış. Öyle diyor “Adalet Bakanı”.
1050 odalı cumhurbaşkanlığı sarayı yapınca ülke daha mı iyi idare edildi ki dünyanın en büyük adalet sarayını yapınca adalet gelecek?
Cezaevleri düşünce suçluları ile doluyken, kadın katillerinin, kadına şiddet uygulamayı erkeklik sanan rezillerin, ırz düşmanlarının, çocuk istismarcılarının “iyi hal” gerekçesiyle adaletten kaçırılmaları vatandaşı isyan ettiriyor artık.
Yolsuzluk suçlarının yeterince soruşturulmaması ve cezasız kalmasını vicdanlar kabul etmiyor.
Gazeteci, yazar ve aktivistlerin insan haklarını savundukları, toplumun haber alma hakkını korumak için çaba gösterdikleri, ifade özgürlüklerini kullandıkları için adaletin tecelli etmediği davalara konu olmaları artık ağır geliyor.
İzin alınmasını dahi gerektirmeyen barışçıl protesto gösterilerinde güvenlik kuvvetlerinin orantısız güç kullanmalarını insanlarımız kabul edemiyor.
İş kazası olarak adlandırılan cinayetlerin cezasız kalması, işverenlerin ve sorumlu yöneticilerin doğru dürüst yargılanmaması vatandaşı isyan ettiriyor.
Simgesel davalar var toplumun sinir uçlarına dokunan.
Gezi Parkı davası. Pınar Gültekin cinayeti davası. Roboski davası. Berkin Elvan davası. Rabia Naz davası.
Çok da uzağa gitmeyelim. Sinan Ateş davası işte…
Üç-beş sefile ağır cezalar verdiler. Asıl suçlulara dokunulamadı.
Gel de güven adalete…
Osman Kavala neden hapiste bilmiyoruz. Selahattin Demirtaş neyle suçlanıyor? Can Atalay’ın seçilme hakkı neden ihlal ediliyor?
“Bir insana yapılan adaletsizlik, tüm insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” der Kant.
Bir de Žižek var. Slovenyalı düşünür Slavoy Žižek (Jijek okunuyor).
“Kötülerin kaybetmediği bir ülke, çocuklarına ahlâkı öğretemez” diyor.
Demesine diyor da... Bizde duyulmuyor bu sözler.