Kaya Türkmen
Yaşama sevinci
Amerikalı mizahçı, yazar ve eğitimci Mark Twain’in ailesi tarafından 1930 yılında kurulan ve dünya genelinde mizah, edebiyat ve insan haklarına katkıda bulunan kişileri onurlandıran Uluslararası Mark Twain Derneği 1937 yılında Büyük Atatürk’ü barışa, özgürlüğe ve insanlığa yaptığı katkılardan dolayı bir madalyayla ödüllendiriyor.
Atatürk’e gönderilen madalyaya refakat eden mektupta, “Büyük Amerikalı mizahçı Mark Twain hayatta olsaydı, ‘hiç kimse Türk halkına gülmeyi ve hayattan zevk almayı daha iyi öğretemezdi’ diye düşünürdü” şeklinde bir cümle kullanıyor dernek.
Amerikan basınında “Türk halkının yüzünü güldüren lidere madalya” başlıklı haberler yayınlanıyor.
Türk halkının yüzünü güldüren liderdi Atatürk.
Düşünün ki on yıl boyunca devam eden savaşlar halkın kanını iliğini kurutmuş. Osmanlı Devletinden berbat bir enkaz devralınmış. O devlet ki 19. yüzyıl boyunca artan dış borçlarla mali bağımsızlığını büyük ölçüde kaybetmiş, 1881 yılında kurulan Düyun-u Umumiye İdaresi, Osmanlı gelirlerinin önemli bir kısmını denetim altına almış. Ekonomi büyük ölçüde tarıma dayalı, ancak tarım yöntemleri ilkel ve verimsiz, üretim kapasitesi düşük, altyapı yetersiz.
Sanayi devrimini kaçıran Osmanlı, sanayi alanında neredeyse tamamen dışa bağımlı hale gelmiş, ülkede fabrika yok denecek kadar az. Bankacılık, madenler, limanlar, demiryolları yabancı devletlerin kontrolünde.
Toplu iğneyi bile ithal eden bir imparatorluk!
Devletin gelirleri köylülerden alınan onda bir oranındaki ürün vergisi (aşar vergisi); dış ticaret anlaşmalarından dolayı düşük oranlarda tutulan gümrük gelirleri ve tuz, tütün, alkol gibi ürünlerin üretim ve ticaretinden sağlanan ve önemli bir kısmı Düyun-u Umumiye İdaresi tarafından alıkonulan tekel gelirlerinden ibaret.
Genel okuma-yazma oranı yüzde8-10 civarında. Kadınlarda yüzde 3.
Osmanlının bıraktığı bu miras genç cumhuriyetin kalkınma sürecini zorlaştıran bir başlangıç noktası. Ancak, bütün uygunsuz koşullara rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 15 yılında Büyük Atatürk liderliğinde kalkınma ve modernleşmeyi hedefleyen kapsamlı ekonomik, sosyal ve kültürel reformlar gerçekleştiriliyor.
Reformların en önemli itici gücü, halkın ezici çoğunluğunun kurtarıcısına duyduğu sınırsız sevgi ve güven.
Ve bu reformlar, modern, laik, çağdaş bir devlet yapısının temellerini atıyor. Hem ekonomik hem de sosyal açıdan Türkiye’nin kalkınma sürecinde önemli adımlar atılıyor.
Halkın yüzünü güldürüyor Atatürk. Yaşama sevinci aşılıyor.
Ya bugün?
Gülüyor mu yüzümüz?
Var mı yüzümüzü güldüren?
İnsanımız geçim derdinde. Yaşam maliyetinin artması, işsizlik ve gelir dağılımındaki eşitsizlik yurttaşların belini büküyor. Konut ve barınma krizi özellikle gençlerin gelecek umutlarını azaltıyor.
Basın özgürlüğünün, eleştirel düşünce ve ifade hakkının kısıtlandığını düşünen vatandaş, kendini ifade edememe, sesini duyuramama duygusuyla yaşamdan uzaklaşıyor. İktidarın siyasi söylemindeki kutuplaştırıcı dil, toplumda ayrışmalara ve insanların kendilerini yalnız hissetmesine yol açıyor.
Hukukun üstünlüğü konusunda duyulan güvensizlik vatandaşın devletle bağını zayıflatıyor.
Eğitim sonrası iş bulamama kaygısı genç nüfusun “hayatta tutunamama” duygusunu ve ülkeden uzaklaşma arzusunu güçlendiriyor.
Çoğu vatandaş yaşam tarzının devlet politikalarıyla şekillendirildiği ya da kısıtlandığı hissine kapılıyor. Özellikle kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve bireysel özgürlükler konusunda yaşanan tartışmalar, bu algıyı artırıyor.
İnsanımız dini veya muhafazakâr değerlere zorla uyum sağlama baskısı hissettiğini, ekonomik ve siyasal belirsizliklerin yarattığı “geleceğe dair karamsarlık” hissiyle yaşam enerjisini kaybettiğini dile getiriyor.
Hele bir de “Rabbim ömür verdikçe hizmete devam” sözünü duymak içimizi karartıyor, yaşam sevincimizin kalan son kırıntısını da yok ediyor.
Millet yüzünü güldüren lideri özlüyor.
Çok özlüyor.