Büyük Türkiye

Hollanda ile ilişkilerimizin 400. yıldönümü vesilesiyle zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Hollanda’ya resmi bir ziyarette bulunmuştu 2012 yılının Nisan ayında.

Ziyaret programında Başbakan Rütte’yle görüşme de vardı. Rütte’nin Türkiye Cumhurbaşkanını kaldığı otelde ziyaret etmesi planlanmıştı. Hollanda Başbakanı belirlenen saatte otele geldi. Bisikletini oradaki park yerine bıraktı, çorabına soktuğu sağ paçasını düzeltti ve Gül’ün kaldığı kral dairesinin bulunduğu kata çıktı.

Hoşuma gitmişti doğrusu. O zaman Dışişlerinde görevdeydim. Olayın ertesi günü resmi bir programda karşılaştığım bir Akape kodamanına Hollanda Başbakanının bu hareketinden ne denli etkilendiğimi söyleme gafletinde bulundum. “Amaan onlar da devlet mi? Onlar şirket şirket” dediydi cevaben.

Şirketmiş! Tarih de bilmiyor bunlar. 400 yıl önce şirketle mi ilişki kurdun a şaşkın?

Adamın dangalaklığını yüzüne vuramazdım. İçimden söyledim söyleyeceklerimi. Surat ifademden anlamıştır gerçi.

Gösteriş devlet olmanın gereği bunlara göre. Ne kadar büyük devletsen o kadar gösteriş. Küçük devletsen az gösteriş, büyük devletsen çok gösteriş.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısının açılışı için New York’a giderken de aynı kafayla gidiliyor. “Bütün dünya orada. Görsünler Türkiye’nin gücünü, ihtişamını” diye düşünüyorlar zahir.

Üç uçakla mı beş uçakla mı ne gitmişler New York’a yine. Biri askeri nakliye uçağı. Makam araçlarını taşıyorlar o uçakla. İkinci bir uçakla zengin göstermek dışında bir etkisi olmayan bir sürü tipi taşımışlar. Onların görevi üçüncü uçaktan çıkacak Cumhurbaşkanına “Hoş geldiniz” demek üzere uçağının merdivenlerinin dibinde sıralanmak.

Cumhurbaşkanı da New York havaalanında bunlar tarafından karşılanmaktan hoşlanıyor besbelli. “Siz de mi buradasınız? Ne güzel tesadüf!” filan diyor herhalde.

Bir de kamyonetler tutmuşlar. Recep Tayyip Erdoğan’ın dünya lideri olduğunu cümle âleme hatırlatan mesajlar yazılı ekranları New York’ta dolaştırıp duruyorlarmış. Bana “Domates, biber, patlıcan” diye bağırarak mahalle aralarında dolaşan zerzevatçıları hatırlattı.

Bayan Erdoğan da Türk çeyiz geleneği konulu bir defileyi himayesi altına almış. Ayrıca Afrika mutfağını tanıtan bir faaliyete de ev sahipliği yapmış. Bir de BM Genel Sekreteri’yle görüşmüş Sıfır Atık Yüksek Düzeyli Şahsiyetler Danışma Kurulu Başkanı sıfatıyla. Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde bildirildiğine göre çok verimli bir görüşme yaptığını söylemiş Emine Hanım.

New York sakinleri ve BM toplantısı vesilesiyle kentte bulunanlar bütün bunları görünce Türkiye’nin ne büyük olduğunu anlamışlar mıdır dersiniz?

Hiç sanmam.

İnsanlar bir ülke hakkındaki kanaatlerini reklam programlarından, ışıklı kamyonetlerden filan edinmiyorlar. İnsanlar bir ülke hakkındaki kanaatlerini haberlerde duyduklarından ediniyorlar.

Benden söylemesi...

Yeni Türkiye

Biz çocukluğumuzda ilkokul öğretmenimize tek bir elma bile hediye etmekten çekinirdik. Almazlardı zaten. “Sen büyüme çağındasın. Onu sen ye çocuğum” derlerdi. Elmayı rüşvetten sayarlardı.

Adam Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkan yardımcısı. Görevi bankaların faaliyetlerinin yürürlükteki kanunlara uygun olup olmadığını denetlemek. Evleniyor. Denetlemekle sorumlu olduğu ne kadar banka varsa hepsinin yöneticilerini davet ediyor düğününe. Onlar da daveti kabul ediyor ve geliyorlar. Ve hepsi sıraya giriyor, takıya boğuyorlar çifti.

Yani adam rüşvet istiyor. Onlar da veriyorlar.

Utanmıyorlar. Düğün sahibi de utanmıyor, takı sırasına giren de. Hiçbiri utanmıyor. Utanmak nedir bilmiyorlar.

Benim aklıma Hatice öğretmenimin kabul etmediği elma geliyor. Utanıyorum.

Eski Türkiye’mi özlüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi