Kaya Türkmen
Atatürk yaşasaymış Akapeli olurmuş!
“Atatürk yaşasaydı Akape’ye üye olurdu” demiş Akape Genel Başkan Yardımcısı.
Adamın Büyük Atatürk’ü layık gördüğü mevki Akape üyeliği. Hani şu sosyal yardım almak için başvuranlara şart koşulan Akape üyeliği.
Atatürk yaşasaymış Akape’ye üye olurmuş. Rozetini de Reis takardı herhalde grup toplantısında! Densizliğe bakın.
Atatürk, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye yemin okuyan teğmenleri ordudan atmaya kalkışan Akape’ye üyelik müracaatında bulunacak öyle mi?
Her şeyden önce, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti'nin temel taşlarından biri olarak laikliği benimsediğini hatırlatırım bu densize. İnanç özgürlüğünü garanti altına alan ve dinin siyasete karışmasını engelleyen laikliği.
“Devlet idaresinde bütün kanunlar, nizamlar, ilmin çağdaş medeniyete temin ettiği esas ve şekillere, dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve tatbik edilir” diyen Atatürk’ün laiklik anlayışı, “İki tane ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasanın sizin için neden reddedilmesi gerekiyor?” diyen Akape’ninkiyle taban tabana zıttı.
Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek, bilimin rehberliğini esas aldı. Eğitim reformlarıyla dini ağırlıklı medrese eğitimini kaldırdı, modern, bilimsel bir eğitim sistemini hayata geçirdi. Akape ve laiklik düşmanı bakanı ise eğitimi Atatürk’ün yasakladığı tarikatlara teslim ediyor. Tarikat ve cemaatlerle protokoller imzalıyor, okullara imamları sokuyor, genç dimağları hurafelerle dolduruyorlar.
Taliban’la inanç noktasında bir sıkıntıları olmadığını da ilan etmişlerdi zaten en yetkili ağızdan.
Atatürk “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyordu. Akape Genel Başkanı “Ortada nas var. Eee? Sana bana ne oluyor?” diyor.
Atatürk kadın haklarını öncelikli reform konularından biri olarak gördü hep. Türk Medeni Kanunu’yla kadınlara geniş haklar sağladı. Kadınların siyasal, sosyal ve ekonomik hayata aktif katılımını destekledi ve Türkiye’yi bu alanda dönemin birçok Batı ülkesinin önüne geçirdi.
Kadın haklarını başörtüsü hakkından ibaret sanan Akape döneminde ise kadın hakları geriledi, toplumsal cinsiyet eşitliği giderek daha az vurgulanır oldu, kadının toplumsal rolü daha geleneksel bir çerçeve içerisinde sınırlandırıldı. Kadın erkek eşitliği fıtrata ters Akape’ye göre.
Adını vermekten gurur duyduğumuz İstanbul Sözleşmesinden yobazların baskısı ve tek adamın imzasıyla çıkıverilmesine izin vermezdi Atatürk.
Atatürk, parlamenter sistem ve halk iradesine dayalı bir yönetim modeli benimsemişti. Kurtuluş Savaşını yürütürken dahi Meclis’in verdiği yetkiden güç alıyordu. Akape ise Meclis’i işlevsiz kılan bir ucube rejim yarattı.
Atatürk güçler ayrılığı ilkesini demokrasinin temeli olarak görüyordu. Voltaire’i, Rousseau’yu, Montesquieu’yü okumuştu… Auguste Comte’un akıl ve bilim vurgusundan yararlanmıştı. Spencer’in toplumsal gelişim teorilerinden etkilenmişti. Kant’ın ahlak felsefesi ve bireyin özgürlüğü konusundaki fikirleri Atatürk’ün etik anlayışına katkıda bulundu.
John Locke’un insan hakları ve özgürlük üzerine düşünceleri kişisel haklar ve hukukun üstünlüğüne dair fikirlerini şekillendirirken, Thomas Jefferson’un cumhuriyet fikrinden ve laik devlet anlayışından etkilendi.
Mevlana’nın insan sevgisi ve hoşgörü anlayışı her daim yol gösterdi Atatürk’e. Farabi ve İbn-i Sina’nın bilimsel düşünce ve akılcılık konusundaki fikirleri modern eğitim anlayışına ilham kaynağı olmuştu.
Böylesine derin bir entellektüel altyapıya sahip Atatürk’ün ne işi olur Cumhuriyete ve devrimlere düşman Akapeyle?
“Yurtta sulh cihanda sulh” diyen bir liderin Şam’daki Emevi camiinde cuma namazı kılma hayali görenlerle ne işi olur?
Atatürk yaşasaymış Akape’ye üye olurmuş.
Hadi oradan!