Aytuna Tosunoglu
KAPINIZ ÇALIYOR!
Sevimli, iç açıcı, umut veren (ayağı yere basan umutlar) bir yazı yazmayı istiyorum, elbet. Kuzey yarı kürenin bu enlem ve boylamına denk gelen alanda doğmuş, büyümüş, yaşı kemale ermiş ama ruhu genç kalmış bir günahkâr olarak – ki sayımız fazladır, kendimizi göklere çıkartmayalım derken batırmayalım, ihtiyaç yoktur – papatyalar betonun çatlağından iki dalını nasıl uzatır da şaşırtır insanoğlunu diyerek umuda yolculuğa çıkaracaktım, sizleri. Birdenbire bir şey oldu: Diyanet işlerinden bir âdem kadınların doksan kilometreden fazla uzağa yalnız seyahat etmemelerini buyurdu. Moral bozacak, umutları kıracak bir durum yok. Zira böyle adamların dediğini ciddiye alan ahmaktır.
Biz böyle yetiştirilmedik.
Evlatlarımızı da böyle yetiştirmedik.
Derken başka bir şey daha oldu: Bir başkası da çıktı yeni yıl kutlaması dini gelenek, zır zır, vır vır dedi. Düşünüyor insan, bu içi kurumuş adamlar ne süreyle ne yediler ne soludular, nerelerde uyandılar da böyle oldular. Anadolu’nun binlerce yıllık ağaç süsleme geleneğini, mevsimsel ve yıllık döngülerin kutlanması geleneğini diyanet gibi dev bütçeli “prodüksiyonun” resmen lanetleme seviyesinde kötülemesini anlamak mümkün müdür?
Biz önümüze, bu gece olacaklara bakalım.
Bu gece bazı ülkeler, bazı kutlamalar yapacaklar. Geleneksel. Mesela bakın, Danimarka’da aileler yıl boyunca kullanmadıkları tabakları 31 Aralık tarihine kadar biriktiriliyorlar, gece yarısından hemen önce sevdiklerinin kapılarının önünde hepsini şangır-şungur kırıyorlar. Bunu büyük bir aşk/sevgi/tutkuyla yapıyorlar üstelik. Bizden kuru kuru oturmamızı isteyen din büyükleri sayesinde Danimarka’dan gelen kutlama seslerini duyarız, diyorum.
Bizimki gibi bir sessizlik ve kurulukta oturan ülkeden duyulamayacak kadar uzakta olan Güney Amerika’nın bazı ülkelerinde bugün renklere anlam yükleyerek iç çamaşırı giymek (külot demek istemedim ama aslında külot işte!) bir gelenek. Cinsiyet ayrımı yok: Kırmızı giyersen yeni yılda aşkı bulabilirsin. Sarı giyersen zengin olabilirsin. Beyazda ısrarcıysan barış gelebilir…. Ama hepsi, külotunu göstereceğin kadar yakınlık kurabildiğin biriyle beraber oluyorsan geçerli! Yaşasın aşk!
Dibimizdeki Romanya’da bu gece yarısı nehire bozuk para atacaklar, yeni yıl şans getirsin diye. Diyanet “kutlamayın” diyor ya, işte sessizlikte kös kös otururken suya düşen madeni paraların çıkardığı sesi dinleriz belki. Şu İsviçre bir alem! Yeni yıl kutlaması olarak bir top dondurmayı yere atıyorlar: Gelen yıl bereketli olsun diye. Belçika’da bugün gece yarısı olunca çiftçiler büyükbaş hayvanlarının yanına gidip şarkılar eşliğinde ineklerine, atlarına, sığırlarına, eşeklerine mutlu bir yıl dileyecekler! Onlar olmazsa yaşayamayacaklarını biliyorlar…
Geçelim İrlanda’ya: Bu gece bekar kadınlar yastıklarının altına ökseotu koyacak. Bilenler bilir, ökseotu Avrupa mitolojisinde doğurganlıkla ilişkilendirilir. Yarın sabah (yılın ilk günü yani) yastık altındaki ökseotunu ateşte yakacaklar. Neden mi? 2023’te aşkı bulmak için tabii… İrlanda’da başka bir gelenek daha var, kötü şansı ve dahi kötü ruhları kovalamak için bildiğimiz ekmeği duvara, kapılara, eşiklere vuruyorlar. Renkliliğe bakın; birinin yere düşünce alıp üç kez öptüğü, alnına koyduğu ekmek bir diğerinde havalarda uçuyor, kötülükleri savmak için. Emin olun, Allah ya da Tanrı ikisine de bir şey demiyor, günah yazmıyor fikrimce.
Sözün özü: Bırakalım, dünya kapımızı çalsın bugün!
Umutla çoğalalım da 2023 kalabalık geçsin! İçi kurumuşlarla işimiz yok. Üstelik yeni yılda yapacak çok işlerimiz var: Kuruları atacağız!