Yaşar Seyman
Kalemi, onurunun simgesi olanlar ölümsüzdür
Kalem, yazanın yoldaşıdır.
İki gözünün nurudur.
Üretim aracıdır.
Yazan kalemiyle ses verir.
Ses duvarını aşar.
O nedenle kalemin öyküsü derindir.
Derin sözcüğü, bu ülkede bir de derin devleti anımsatır.
Derin devlet bazen temizlik yapar, her makamdaki insanını yeniler ya en çok değişen kalemleri hayretle izlerim.
Bir insan kalemini satar mı?
Satar, hem de dünya âlemin gözünün içine baka baka ruhunu bile satar.
Bir başkasının sözcüsü olur mu?
Televizyonları aç çokça görürsün.
Başkasının bavulunu taşır mı?
Hem de nasıl bir kahraman edasıyla taşır.
Güzel olan, kendi bavulunu taşımaktır.
Bazen bavulundaki konuları kaleminle yazarak dünyayla buluşmak, bazen de ülkenle yetinmek, en güzeli kendi bavulunu taşımak.
BİR DE KALEMİNİ SATMAYANLAR VAR!
Ocak ayında kalemini satmayan üç onurlu gazeteciyi bizden kopardılar…
“Kanlı 1 Mayıslar!” gibi Kanlı Ocak demiyorum.
Ocak ayının ne suçu var?
Yeni bir yılın ilk ayı, umutların, dileklerin, yeni yol haritalarının çizildiği güzelliklerin müjdelendiği bir ay Ocak…
Ocak ayını kana bulayan karanlık düşünceli insanlar, yılın müjdecisi Ocak ayını kanlı yapabilir mi?
Ocak ayında yitirdiğimiz değerlerimizi anarak güzel Ocak’lar için mücadele edeceğiz…
8 Ocak 1996 tarihinde 28 yaşında genç bir gazeteci Metin Göktepe’yi gözaltında kaybettik. Metin’siz koca 27 yıl oldu…
Metin Göktepe, “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek gittiği haberde, gözaltına alındı ve polislerce dövülerek öldürüldü. Gün 8 Ocak 1996’ydı. Ümraniye Cezaevi’nde öldürülen tutukluların cenazesini izlemek üzere Alibeyköy’e gitmişti. Ancak, “Sarı Basın Kartı” olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte “ısrarcı” davranınca da gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu’na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.
Sonra Anadolu’da acılı anaların ağıtlarına bir yenisi eklendi.
“UY BEN ÖLEYİM!”
“Uy ben öleyim lo /Uy ben öleyim lo/ yiğidim sen ölme n’olur/ Dur ben öleyim lo/ Ben anayım dayanamam/Yokluğuna alışamam/Göz pınarlarım kurudu/ Ey insanlar ağlayamam.”
Bu ağıtla öğrendik ki analar bir çocuk doğurur bir de çocuklarının acılarından doğarlar.
Fadime Göktepe evlat acısından doğan, acısının onurla taşıyan bir aktivist ana oldu…
“SU AKAR, ÇATLAĞINI BULUR”
Hrant Dink 15 Eylül 1954 yılında Malatya’da doğuyor…
19 Ocak 2007 yılında öldürülen gazetecilerimizin kervanına katılıyor. Aynı gazetede uzun süre birlikte yazdık. Kalem kardeşimin ölümüne çok üzüldüm. Hrant’ın ardından onlarca yazdığım yazılardan biri:
Hrant Adına vicdan saatleri zil çaldı!
O sabah yedi tepeli kentte on binler kendi saati ile uyandı.
Hrant Dink için yürüdü…
“Kardeşimiz Hrant diye haykırdı!”
Sarı gelin ezgisiyle Dağlı Gelin Rakel Dink yaptığı konuşmayla yürekleri bir kez daha dağladı.
24 Ocak 1993 Uğur Mumcu katledildi.
Bir başka şarkının sözleri onlarca yıldır dillerde söyleniyor.
“Bir pazar sabahıydı, Ankara kar altında
Zemheri ayazıydı, yaz güneşi koynunda
Ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana,
Zalımlar pusudaydı bedenim paramparça
Ucuz can pazarıydı kalemim düştü kana
Uğurlar olsun, uğurlar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun”
Uğur Mumcu’suz 30 yıl…
Uğur Abi ile Dikili festivallerinde konuştuk, birlikte Hasret Gültekin türküleri dinledik. Şanlı Zonguldak Direniş ve Yürüyüşünde kol kola yürüdük. Kalemi doğrulardan, emekten, ezilenlerden yana yazdı…
Kalemi, onurunun simgesi olanlar ölümsüzdür.
Kalemini satanlar çoğaldıkça; o kalemleri satın alan küçük insanlar da tüm kalemleri parayla satın alacaklarını düşünürler.
Örneğin hiçbir yayınevi kitabını bastığı yazara “Benimdir” demez sadece “Yayınevimizdedir” demekle yetinir.
Ve kalemin hakkı neyse elbette öder.
Çünkü yazan kalem özgürdür.
Özgür olmalıdır.
Özgür kalem özgürleştirir.
Özgür olmayan kalemlerin çantasından kendinin olmayan dosyalar, öyküler, şiirler, romanlar, makaleler çıkar.
Mazlumun yanında yer alan, kalemini satmayanlara selam olsun!…
Ocak ayında kaybettiğimiz Metin Göktepe, Hrant Dink, Uğur Mumcu unutulmaz gazetecimizdir!
Bu üç onurlu, usta kalemimizi sevgiyle, saygıyla anacağız.
Bu acılar bir daha yaşanmasın diye içinde bulunduğumuz yılı ve yaklaşan seçimleri hepimiz üzerimize düşen sorumlulukla çok iyi değerlendirmeliyiz.
İnsan hakları, emek, eşitlik, özgürlük şiarımızla gelecek bizim olmalı!