Aytuna Tosunoglu
HABERİN VAR MI?
Anadolu insanı sansür mansür dinlemez. Kahvede elinde cep telefonuyla otururken, ekranı silme hareketinin kesintiye uğramasına, parmağının durmasına dayanamaz! Yıkar ortalığı! Durum böyle olmadığına göre biz şehirliler düşünelim, sosyal medyada sansür yasası devreye girince ne olacağını…
Kapitalist dünyanın kahvede oturmak zorunda bıraktığı Anadolu insanı (üçüncü dünya ülkelerinde tabi ki) kendisinin dışındaki hayatı izler. Korkutucu gelen, rahatsızlık veren, anlaşılmaz olan karşısında durmaz, evine gider kendi güvenli alanına ve kendi dertlerine… Çünkü çok çekti, Anadolu insanı. İlkokul eğitiminde sansür nedir, yenir mi, Sarıkız’ın sütünü artıran bir şey mi gibi onun dünyasından örneklerle anlatmadıysan sansür, bordo bulamacını hazırlayıp koyduğun pet şişe kadar bile bir fayda sağlamaz. Son iki seçimde iktidar partisine oy çıkmadığı için bir buçuk kilometrelik yolu asfaltlanmayan Anadolu insanının sansürü anlamaya ihtiyacı yoktur. O, haksızlıkların farkındadır. İhtiyacı olan “bilgi”ye kendince bir deneme/ yanılma yöntemiyle ulaştığı için düşüncenin ucu sonunda pragmatizme kayar. Kaymayan kısmı inancının ellerine teslim.
Sansür yasası, içeriği, sansürün kendisi yıldızlar kadar uzakta… Eğitmedik, çünkü.
Bir avuç gazeteci yürürlüğe girişi an meselesi olan sosyal medya sansür yasası için seslerini yükseltiyor da biz şehirliler bunun bize kadar uzanacak kolundan haberdar mıyız, farkında mıyız, emin değilim. En kolay anlaşılacak şekliyle söylemeye çalışsam örnekler kullanırdım. Şöyle ki, bir ensesi kalın arabasıyla sizin oradan geçerken park alanı, gezi alanı olarak kullandığınız araziyi gözüne kestirip oraya cami, alış-veriş merkezi vs yapma kararı verir (Bu ve benzeri tehlikeler her an herkes için mevcut, biliyorsunuz değil mi?) Mahalleli olarak sesinizi duyurabileceğiniz mecralar arasında ve -belki farkında değilsiniz ama- ilk sırasında basın yani medya var. Bir avuç gazeteciden birine ulaşırsınız. O da sizin mahalleye yapılan bu haksızlığı önce araştırır sonra sosyal medyada yazar. Siz, bu haberi sosyal medya hesabınızdan uzak-yakın kendi çevrenize yayarsınız. Tam burada sansür yasası korku filmi gibi devreye girer: Önce bu haber yalan der, sonra yalan haber yazdığı için (!) gazeteciyi tutuklatır, yalan haberi yaymaya aracı olduğunuz için ucu size varan önlemler alır. Nedir o önlemler? Tutuklanabilirsiniz. Yargılanabilirsiniz. Tüm yurtta tek adam mevsimi sürerken haberinizi yapan gazeteciyle birlikte bir derin hava koridorunda savrulursunuz. Yeterince korkutucu mu?
Korkmayın. Doğru haberi, kamu yararı gözeten haberi desteklemeye ve yaymaya devam edin. Sayısı on binleri, yüz binleri bulan haber yayma zincirinde kalın. Bir haber yüzünden on binlerce, yüz binlerce gerçek kişi mi tutuklanacak?
Yukarıdaki basit örneği seçim günü sandık başında olası tecrübelerinize uyarlamanız mümkün. Bir avuç gazetecinin destek istemesinin altında yatan sadece ve sadece halkın haber alma özgürlüğü nedeniyledir. Halk biziz. Bizim için istiyorlar, bunu. Bu gazeteciler kahraman değil, şövalye ruhlu değil. Zaten böyle anılmak gibi bir dertleri yok. Tek bildikleri işi yapmak, halkın haber alma özgürlüğüne katkıda bulunmak dışında bir dertleri yok.
Çıkmak üzere olan sosyal medya sansür yasasına bir araya gelip “hayır” demedik. O zaman, bu gazetecilerin okuyucuları, izleyicileri, takipçileri olarak kalıp onlara sosyal medya üzerinden destek vermeye devam! VPN uygulamalarınızı kontrol edin, güncelleyin. Bilgisayar işlerinden benim gibi az anlayanlardansanız gençlerden destek alın, danışın onlara. Tek adam rejiminin uygulayıcıları baksınlar bakalım sansür ne hale geliyor…
Yakın tarih, sansürcülerin hazin öyküsünün de bir tarihi…
Bir ara anlatırım.
Bugün Cumartesi. İstanbul’da ve Ankara’da saat 18:00’de İletişim Emekçileri Dayanışma Ağı organizasyonuyla ve “Sansür ve baskıya karşı meydan okuyoruz!” sloganıyla protesto eylemleri var.
İstanbul için buluşma yeri, Beşiktaş Barbaros Bulvarı.
Ankara için buluşma yeri, Ulus Meydanı.
Davetlisiniz.