Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

GELDİĞİ GİBİ GİDER

Princeton Üniversitesi’nde Hastalık Dinamiği, Ekonomi ve Politika Merkezi’nin kurucusu ve yöneticisi olan bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Ramanan Laksiminarayan bu sene başında ailesini de yanına alıp memleketi Hindistan’a, Yeni Delhi’ye gider. Ziyareti birkaç ay ile sınırlıdır. Bir apartman dairesi kiralarlar. Amacı, pandemide ülkesindeki korona virüs bulaşını incelemektir. Evinden çalışır ve her gün saat tam beş buçukta köpeğini gezdirmek için dışarı çıkmasını saymazsak evden hiç ayrılmaz. Bu yürüyüşler çoğunlukla kentin güney batısına denk düşen yere, büyükelçiliklerle dolu bir mahalle olan Vasant Vihar’a doğrudur.

Daha sonraları yürüyüş güzergahı boyunca etrafındaki değişimi fark eder. Zaten aynı günlerde Hindistan’da korona virüs ölümlerinin büyük bir hızla artışını incelemektedir. Etrafta ürkütücü bir hava vardır. Yolda birbirinden uzak ve üzgün, dağılmış görünen az sayıda insan adeta zombi gibi yürür geçer. Onların da dışarı çıkma nedeni ilaç ya da tıbbi bakım aramak içindir. Herkes evindedir. Bulaş ve ölümlerdeki büyük artışın nedeni bir önceki dönemde insanların maske takma konusundaki dikkatsizliği ya da umursamazlığı olarak görülüyor. Ancak, korku insan davranışlarını değiştiren baskın bir güç…

Bol bilinmezli bir pandemi sürecini hep beraber, tüm dünyada yaşıyoruz. Gerekli kurallara uygun şekilde konser dinleyen, restoran buluşmaları gerçekleştiren batılı akrabalarımız da benzer bilinmezin içindeler. Pandemi koşullarının tekrar en başa dönmeyeceğinin önümüzdeki iki-üç sene için en azından, garantisi yoktur. Batılı akrabalarımızın yöneticileri bu dönemi bizimkilerden iyi (bilimsel) yönetiyorlar, bunu söyleyebiliyoruz. Bizdekinin tersi, hazinelerinde zor günler için ayrılmış para varmış, bunu da gördük. Ama altı ay sonra 2019 yılında bıraktığımız sosyal hareketliliğe geri döner miyiz, bu sorunun cevabını virüs ve varyantları verecek.

Aşı mı?
O konuda durum şu şekil: Aşı bulunabilirliğinin önündeki birincil engel patent serbestliği değil, fikrimce. Tüm dünyanın sınırlı üretim kapasitesi ve zayıf dağıtım altyapısı esas engeli oluşturuyor. Çok az sayıda ilaç şirketi, özellikle yeni teknolojiyi kullananlar (hani mRNA dedikleri) olmak üzere Kovid-19 aşılarını üretmek için gereken uzmanlığa sahipmiş. Aslına bakarsanız, dünyamız onca teknolojiye, robota, A.I.’ye rağmen beş-on milyar doz Kovid aşısı üretmeye hazır değilmiş. Böylesi bir kapasite zaten akıl dışı. Çünkü yeteri kadar hammadde yok, üretim kabiliyeti yok, bir sürü karmaşık makine ve malzeme yok. Yeteri kadar yok. Virüsü bastıracak kadar yok.

Bizim kuşak henüz ilkokul öğrencisiyken arada bir eve erken, yani ders bitiminden önce dönmesiyle hatırlanmalı. Şaşkın ebeveynlerin “Ne oldu?” sorusunun cevabı her zaman aşılı kolu uzatıp, “Aşı olduk, ondan erken saldılar” oldu. Cam enjektörün ve iğnenin aynı kalıp pamukla silinmesiyle kullanılmaya devam ettiği dönemin çocuklarıyız biz. Aşı varsa, olunur çocuklarıyız. O yüzden önünüze aşı gelirse, olun. Yakın gelecekte, uzak gelecekte virüs açısından durum nasıl olacak, belli değil henüz… Virüsten korunmaya çalışarak yola devam etmek zorundayız. Tehlikenin geçtiğini söyleyecek yöneticilerin güvenilir oluşuna ihtiyacımız var.

Bizi içinde bulunduğumuz bu kötü dönemde keyiflendirecek, gelecek için biriktireceğimiz umudu yeşertecek, bağışıklık sistemimizi güçlendirecek, şarkı söyletecek tek şey erken seçimdir. Yaşamak istediğimiz Türkiye, bilimsellikten uzak akılların yönettiği bir ülke olmamalı. Yoksa ne var, virüsler gelir, geldikleri gibi giderler de.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Narin

28 Eylül 2024 Cumartesi 10:45