Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

BURASI TÜRKİYE

Burası, masanın kenarına iliştirilmiş mütevazı kahvaltı tabağının yanından kapı çaldı diye kalkıp masaya geri dönmeyenlerin ülkesi. Parmaksız eldivenleriyle havalı göründüğüne inanan katilin çekincesiz bir adım atmadan hedefine yürüdüğü bir ülke, burası. Aynı anda başka bir yerde, katili oraya gönderenlerin planın sorunsuz gitmesi için dua ettiği, adak adadığı bir ülke. Kim söyleyebilir öyle olmadığını?

Burası, çocuklarının kemiklerine bile ulaşamadan ölen annelerin ülkesi. Arabayla evden alınıp, yol kenarına cansız bedenleri bırakılanların… Devlete kayıtlı arabaların arkasına bağlanarak sokaklarda gezdirilen cesetlerin ülkesi. Helikopterden atılanların.

Suça suç diyemeyenlerin ülkesi. Savcısı savcı, hâkimi hâkim olmayanların… Fiziksel ya da manevi, işkence görenlerin ülkesi. Hapiste, evde, sokakta, iş yerinde, emniyet müdürlüklerinin camsız odalarında, kendi evinin balkonunda, markette, cami avlusunda, arabada işkence görenlerin, öldürülenlerin ülkesi. Burası, Türkiye.
Senden ölürse şehit, benden ölürse terörist olanların ülkesi. Ya da benden ölürse şehit, senden ölürse terörist olanların. Sen-ben’lerin ülkesi burası. Bir arada ve özgür yaşamak isteyen halka rağmen, sen-ben, senden-benden’lerin ülkesi. Seçilmeden önce demokrat olanların, seçildikten sonra Ali kıran baş kesenlerin ülkesi. Burası, Türkiye. Burada yalan söylenir. Doğruyu halkına söylemeyen yöneticilerin ülkesi, burası. Suç örgütü gibi işleyen devlet mekanizmalarının, kapitalist lüksün sunduğu sahte mutlulukların, şımarıklığın, azgınlığın teslim aldığı bir ülke. Halkına rağmen.
Burası, Türkiye. Burada hayat tüm gizemini ve görkemini yitirmiştir. Ona bunu geri verecek olan şey, içinde barış geçen tüm cümlelerde ve eylemlerdedir. Bu ülkede ortaklaşa bir yaşam meselesi belirleyemediğimiz için hepimizin yetenek ve kapasitesini özgürce geliştirebileceği ortamlar, elinde bir çanta dolusu silahla parti merkezini basanlara, çanta dolusu kara para aklayıcılarına, komisyoncu gazetecimsilere, mal-mülk hırsızlarına, katillere kaldı. Üstelik son yirmi yılda savaşla yıkıp inşaatla yerine dikmek ekonomik bir aktiviteye dönüştü (sıra arkadaşım Sırrı Süreyya Önder’in Gazete Duvar’daki söyleşisinden ödünç aldım). Ortak yaşam meselesi savaş sanayiinin beton, demir, barut, para soğukluğundan çıkmaz. Halk bilir, bunu.

O kahvaltı tabağı var ya, o kahvaltı tabağı… Deniz’in ucundan yediği. Yarım kalan. Burası, Türkiye.
Ona ve milyonlarca gence taze yaşta ölümden başka bir şey vadetmediğimiz için susuz kalalım, kuruyalım. Sistemi değiştirmek için daha neyi bekliyoruz diye soranların arttığı bir ülkeye doğru… Çok biriktirdik. Artık yeter!
Deniz Poyraz’ın hatırasına saygıyla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi

Narin

28 Eylül 2024 Cumartesi 10:45