Aytuna Tosunoglu
BİR DÜŞÜNCENİN KIYISINDA
Yaz mevsiminde, bir havuz kenarında onlarca arı görürüz. Bazısı suyun üzerinde ölmüştür. Su içmek için gelip, kazara kanatları suya batınca bir daha çıkamayıp can verdiklerini düşünmüş olabiliriz. Ama, yanılırız işte. Su içmek için orada değiller. Arıların havuz kenarındaki varlığı yakınlarda bir arı kolonisi olduğunun işaretidir. Etrafta arı varsa, ölü ya da diri, havuz kenarında ya da verandada fark etmez, şanslısınız. Orada doğal hayat var demektir.
Bir arı kolonisi her gün yaklaşık bin tane yeni doğmuş arıdan yetişkin, marifetli, çalışkan işçi arı yetiştirir. Yaklaşık altı hafta sonra bu bin kadar arı yaşlılıktan ölür. Evlerinde yani kovanda ölmez bu arılar. Nerede olurlarsa olsunlar, ömür bitip yere düşene kadar kovana götürmek üzere yiyecek aramaya devam etme eğilimindeler. Hayatın son nefesine kadar. Havuzda, suda gördüklerimiz az bir zaman önce suyun üzerinde uçarken ömrü bitip de oracığa düşenleri… Uçarken.
Gelin, sizi Yeni Zelanda’nın güneydeki adasına götüreyim. Burası bir zamanlar sık ormanlarla kaplıymış. Yaklaşık yedi yüz elli yıl önce Maoriler bölgeye gelince bazı yamaç ormanlarını kendilerine yerleşim alanı açmak için yakmışlar. Yanan ormanlarda yaşayan tüm organizmalar neredeyse bir gecede radikal dönüşüme uğrayan yaşam alanlarında kalakalmışlar. Hepsine yuva olan korunaklı orman, açık ve rüzgârlı otlaklara dönüşmüş. Araştırmacılar, ormanlar yandığından beri geçen yedi yüz elli yıl içinde, adına taş sineği denen, küçük kanatlı böceklerin değişime uğradığını buluyor. Sadece birkaç yüzyıl boyunca bir tür evrimsel eksende, eskiden beri ağaçlık alanda yaşayan, dallara konan taş sinekleri uçma yeteneğini yitirmiş. Eko sistemde insan yapımı değişikliklerin sonucu olarak sineklerin uçmayıp artık yürüdüğünü bir yere not edin, siz de.
Charles Darwin çalışmalarından birinde, adalarda yaşayan kanatlı böceklerin aslında uçmamaya eğilimli olduklarını fark etmiş ve yazmıştı. Çünkü belki de bu böcekler için, henüz küçük ve tecrübesizlerken, ağaçsız otlaklarda rüzgâr kuvvetliydi ve dolayısıyla da uçmak tehlikeliydi. Yeni Zelanda’da, Otago Üniversitesi’nde Prof.Waters araştırma yaptığı dağlarda (dağın çeşitli seviyelerinde) uçamayan taş sineklerden örnekler toplamış. Soru sadece bir tane: Eskiden uçuyorlardı, şimdi neden uçmuyorlar?
Çalışmanın sonunda tüm verilere baktıklarında çok net bir eğilim ortaya çıkmış. Kanatlı popülasyondan uçmayan popülasyona doğru müthiş bir geçiş olduğunu bulmuşlar. Bu korelasyon (bağıntı) belirli bir irtifayla değil, ağaçların durduğu yerle bağlantılıymış. Ağacın olmadığı yerde uçma eylemi gerekliliğini yitirmiş, yani. Bir süredir kendi başlarına evrimleşiyorlar.
Peki, taş sineği doğada ne yapıyor, işi ne?
Bazı türlerine su perileri de deniyor. Serin akarsularda yaşıyorlar. Olur da görürseniz, bulundukları suyu için çünkü iyi su kalitesinin önemli bir göstergesi, taş sinekleri. Suyu temizliyorlar. Karaya çıktıklarında ise suyun bulunduğu yerden çok uzağa gitmiyorlar. Taş altında konaklıyorlar, ölü ya da yaşayan bitkiyle besleniyorlar. İnsan türü ormanı yok edince, uçmaya gerek kalmadı kodu yerleşmiş, kanat büyütmekten vazgeçmişler. Şimdilik.
Dünkü Gazete Pencere’de, yeni bir araştırmadan bahsediliyordu: Pandemi sırasında doğan insan yavrusu önceki nesillere göre oldukça düşük IQ’ya sahipmiş. Pandemi öncesi (üç yıl önce) 100 olan puanlar 78’e inmiş.
İyi.
Doğayı yakacak, kirletecek, yok edecek hinlik ve kötülükleri planlayamaz, pazarlayamaz hale geliriz belki.