Aynı Ritüel

Her yıl günler öncesinden tartışılmaya başlanan ve aralık ayında yapılan 4 toplantı sonrası nihayete ulaşan asgari ücret rakamı ekonomi gündeminde başat rol oynuyor. Her ne kadar Çalışma Bakanı Işıkhan, “Herkesin mutabık kaldığı bir tutarda uzlaşılacağını ümit ediyoruz” dese de uzun süren tartışmalar sonrasında ne yazık ki işçi ve işvereni aynı anda memnun edecek bir rakam belirlenemiyor. Asgari ücretteki artış maliyet unsuru olması nedeniyle işvereni tedirgin ederken, düşük artış ise işçinin yaşadığı yoksulluk ve açlık gerçeğini daha görünür kılıyor.

Doğrudan 7 milyona yakın çalışanı ve dolaylı olarak da tüm vatandaşları ilgilendiren asgari ücret, işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret olarak tanımlanır.

5 hükümet temsilcisi, 5 işveren temsilcisi, 5 işçi sendikası temsilcisi olmak üzere toplam 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, en az 10 üyenin katılımıyla toplanabiliyor. İşçi kesimini en fazla üyeye sahip işçi konfederasyonu olduğu için TÜRK-İŞ, işveren tarafını ise Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) temsil ediyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca üyelerden biri komisyon başkanı olarak seçiliyor. Kararların oylama usulüyle alındığı komisyonda eşitlik çıkması durumunda başkanın bulunduğu tarafın görüşü geçerli sayılıyor. İlk toplantısını Bakanlıkta yapan komisyona sonraki toplantılarda işçi ve işveren sendikaları ev sahipliği yapıyor. Bakanlıktaki son toplantıyla ise nihai karar açıklanıyor.

Rakamın bu komisyonca belirlenmesi elbetteki ekonomi yönetiminin konu dışında kalması anlamına gelmiyor. Nitekim her ne kadar TCMB Başkanı son enflasyon raporunda konuya ilişkin yorum yapmaktan kaçınsa da TCMB’nin tahmin ettiği enflasyon rakamı (yüzde 42, alt sınır yüzde 44 ve üst sınır yüzde 46) asgari ücret senaryolarında dikkate alınıyor. Benzeri olarak senaryolar arasında yer alan OVP’de tahmin edilen yüzde 41,5 enflasyon rakamı ekonomi yönetimindeki pek çok kişiye de sorumluluk yüklüyor. Kaldı ki küresel kurumlar S&P, IMF ve yabancı bankalar dahi konuya ilişkin değerlendirme ve önerilerde bulunurken ülke ekonomi yönetiminin konu dışında kalmaya çalışması oldukça manidar.

2025 yılı için belirlenecek olan asgari ücret rakamı daha bir önemli hale geldi. Bunun nedeni de temmuz ayında ara zam yapılmamış olmasından dolayı asgari ücretlinin alım gücünün 4 bin 825 TL erimesi ve 20 bin TL’yi bulan açlık sınırının oldukça altına gerilemiş olması.

Ekonomi yönetiminin enflasyonun tek nedeni olarak talebi görmesi ve talebi baskılamak için gerek asgari ücret gerekse emekliler ve diğer ücretli kesimin harcamalarını baskılamak eğiliminden vazgeçmediği göz önüne alındığında bu yıl da ücretlileri hüsrana uğratacak artışların olacağı muhakkak.

Oysaki yüksek vergiler, yönetilen ve yönlendirilen fiyatlardaki artışlar, bozulan beklentiler ve gıda fiyatlarındaki oynaklık ve maliye politikasının yeterli desteği vermemesi de enflasyonun nedenleri arasında. Nitekim TCMB 4. Enflasyon Raporu’nda yukarı yönlü olan tahmin güncellemesinin kaynakları arasında bunların olduğunu vurguladı ve yüzdelerini belirtti. Buna rağmen Sayın Cumhurbaşkanı, enflasyonun sürekli olarak inişte olacağını bundan kimsenin şüphesi olmamasını vurguluyor. Ancak TCMB ve OVP’nin tahminleri arasındaki uyumsuzluk ve her şeyden önemlisi halkın yaşadığı enflasyon gerçeği enflasyon düşüşünün o kadar kolay olmayacağını ortaya koyuyor. Bu bağlamda Türkiye ekonomisinin en temel sorunu olan gelir dağılımı adaletsizliği bütüncül bir politika uygulanmadan önlenemeyecek olan enflasyon düşmeden zor görünüyor.

Öte yandan Çalışma Bakanı Işıkhan dün yaptığı değerlendirmede düşük gelirlileri koruma altına alan programları güçlendirmeye çalıştıklarını ve kalıcı refah sağlamayı amaçladıkları yönünde açıklamada bulunsa da bu açıklamalar karşısında düşük gelirlileri korumaya gereksinim duymayacak adımlar atılıyor mu ve kalıcı refah için enflasyonun düşmesi gerekmiyor mu sorularının sorulması gereğini doğuruyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi