Boray Acar
Fethullah Öldü, Gölgeleri Aramızda Dolaşıyor…
Fethullah Gülen; devleti ele geçirmeye çalışan dış odakların projesiydi, amacına ulaşamadı ve öldü. “Layık olduğu gibi öldü” diyemeyeceğim. Zira kendisi en kötülerine layıktı. Suçsuz yere hapis yatan, kariyerinden olan, hayatı mahvolan masum insanların ahı ile; çaldıkları sorularla gelecekleriyle oynadıkları nice öğrencilerin kul hakları ile ve en nihayetinde devletin omurgasında ve toplum vicdanında açtığı yaralar ile hatırlanacaktır.
“Cemaat, muhterem hoca efendi, hizmet hareketi, dinler arası diyalog ve hoşgörü” zemininden “FETÖ”ye uzanan yolda yürüttüğü faaliyetlerde ve paralel devlet gücüne ulaşmasında, siyaset dünyasının da sermaye odaklarının da günahı çoktur. Bizzat siyaset eliyle tüm devlet olanaklarını kendi çıkarları için kullanmalarına, bürokrasiyi ele geçirmelerine, ekonomik olarak semirmelerine müsaade edildi. Yurtdışındaki okulları, bizzat devlet adamları tarafından o bölgelerdeki iş insanlarına “devlet okulu” olarak lanse edildi, yardım kampanyaları dayatıldı. Bunlar AKP dönemi ile sınırları olmayan, ancak AKP’yi de kapsayan yakın dönem siyasi tarihinin gerçekleridir. CHP’li Kasım Gülek ile başlayan çizgide merhum Bülent Ecevit’in, Gülen ile muhabbeti ayan beyan ortada idi. AKP dönemi ne istedilerse aldıkları bir final, görünür hale geldikleri son perde idi.
Hoşgörü mevhumunun kapsayıcılığı o denli genişti ki devlet organları, siyaset ve bürokrasi ile sınırlı kalmadı. İslâmî kesim, ezilmiş ruhlarını ayağa kaldıran, sesleri olan böylesi bir örgütlenmeye dünden razı idi. Ancak senelerce askeri ve bürokratik vesayetin gadrine uğramış olan “saf Türkiye aydını(!)” da kervana takıldı, kamplarında siyaset dersleri verdi, iftira kampanyaları ve kumpas davaları ile kıyıma uğratılan insanların üstünde tepindi.
Camilerde toplanan kalabalıkların karşısında salya sümük ağlayarak, bayılma numaraları yaparak İslâmî hassasiyetleri istismar eden bir şarlatanın varlığı bizzat devlet boşluğunun eseriydi. Bu boşluk; ticari işletmelerde, esnaflık müessesesinde örgütlenmelerine, parasal desteklerle büyümelerine, sanayileşememiş ve toplumsal bilinci oluşmamış esnaf toplumu olan Türkiye toplumunda karşılık bulmalarına ve adeta bir sosyal yardım kurumuna dönüşmelerine imkân sağladı. Ezilene arka çıkmak, gelir adaletini sağlamak, vergi yolu ile zenginden daha fazla alarak dar gelirliyi kalkındırmak, eğitim, sağlık gibi temel hizmet alanlarında faaliyet yürütmek ve sosyal adaleti sağlamak gibi Sosyal Devlet sorumluluklarının neredeyse tamamını üstlendiler. Eğriyle doğruyu ayırt edemeyecek olan, yaklaşan tehlikeden habersiz toplum vasatı ile sermaye ve siyaset arasında köprü oldular.
Dünyanın dört bir yanından getirdikleri öğrencilerin Türkçe şarkılar söyledikleri Türkçe Olimpiyatları, bugünün siyasi aktörlerinin gözyaşı dökerek muhterem hoca efendi(!)den himmet dilendikleri bir şova dönüştü. Bunun bir aldatmaca olduğunu dile getiren milletvekilleri meclis çatısı altında saldırıya uğradı. Tehlikeye işaret eden demokrat aydınlar, siyasiler ve bilinçli toplum kesimi tehdit edildi, susturulmaya çalışıldı. Tarikat, cemaat, siyaset ekseninde yaklaşan tehlikeye işaret eden Uğur Mumcular, Necip Hablemitoğlulları, Ahmet Taner Kışlalılar faili meçhul cinayetlere kurban gittiler. Bu cinayetlerin çözülmesinin önündeki duvardan bir tuğla çekemeyeceğini söyleyen emniyet mensupları, daha sonra milletvekili, bakan, parti genel başkanı oldu. Hiçbir dönemde bu sözlerin hesabı sorulmadı, sorulamadı. Her dönem onların dönemiydi, her dönemde güçlüydüler.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ’nün siyasi ayağının deşifre edilmesi için kurulan komisyonun raporu kamuoyuna açıklanmadı, yok edildi. FETÖ soruşturmaları, siyasi ve bürokratik cadı avlarına dönüştü, alan temizliği operasyonları için araçsallaştırıldı. Bizzat devletin başının da söylediği gibi “at izi it izine karıştırıldı”, kimin suçlu kimin masum olduğu belirsiz hâle geldi. FETÖ borsası gibi iğrenç bir iddia hayatımıza girdi. Binlerce insan darbe hukukunun bir tezahürü olan KHK’lar ile işlerinden atıldı ve yok(sul)luğa mahkûm edildi. Cami cemaatinin karşısında salya sümük ağlayan adamın hikayesi, binlerce insanın trajedisi oldu.
FETÖ tehlikesinin atlatılmış olması veya Fethullah Gülen’in ölmüş olması bir anlam ifade etmiyor. Zira ülkede faaliyet yürüten, devlet içinde örgütlenen, bakan belirleyecek güce ulaşan, holdingleşen, bir yandan da paylaşamadıkları mirasların kavgası ile maskara olan benzer yapılar, siyasi çıkar hesapları ile güçlenerek var olmaya devam ediyorlar. Velhasıl Fethullah öldü, gölgeleri aramızda dolaşıyor…