Çaresizlik

Ekonomi yönetiminde talebi düşürerek enflasyonu kontrol altına almak için ücretleri baskılama anlayışı sürerken TÜİK tarafından aylık yüzde 1,03 yıllık ise yüzde 44,38 olarak açıklanan aralık ayı enflasyon verisi de bu amaca hizmet etti. Rakam her ne kadar bağımsız kuruluşların açıkladıkları ile örtüşmese de hükümet kanadından memnuniyet içerikli mesajlar geldi. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Enflasyonla mücadele doğru yoldayız” değerlendirmesi geldi.

Çok değil daha iki yıl önce yeni ekonomi modeli söylemiyle şu an uygulanmakta olan model eleştirilmiş ve ülkemizde faiz lobisi olduğu değerlendirmesi yapılarak faiz sebep enflasyon sonuç söylemi hakimdi. Küresel kervandan ayrışmamıza neden olan bu anlayışın yarattığı krizi çözmek için çaresizlik rasyonel politikalara dönüş adı altında faiz silahına sarılmaya neden oldu. Uygulanmakta olan rasyonel politika sayesinde makro ekonomik göstergelerin dezenflasyonist süreçle uyumlu olduğu düşüncesi nedeniyle 2025’in faizin ineceği yıl bir yıl olacağı söylemi aralık ayında faiz indirimini de beraberinde getirdi. Bu defa yine faiz inecek ki enflasyon insin görüşü tekrar dillendirildi. Görülen o ki enflasyon azalıyor denilerek Nas’a geri dönülecek.

Nitekim TCMB’nin fiyat gelişmeleri raporunda, “Enflasyon tüm ana gruplarda geriliyor” değerlendirmesi her toplantıda faiz indirimi olacağını destekler nitelikte. Yabancı bankaların tahminleri de bu yönde. Bank of America, TCMB'nin ocak ayında yapılacak olan Para Politikası Kurulu toplantısında 250 baz puanlık bir faiz indirimi yapmasını beklediğini duyurdu. Banka TCMB'nin bu yıl 250 baz puanlık faiz indirimini yedi kez tekrar etmesini beklediğini ve yıl sonunda faizleri yüzde 30 seviyesine düşüreceğini öngörürken J.P.Morgan’dan da TCMB'nin 2025 yılında 3 kez 250 baz puan, 5 kez 200 baz puanlık indirime gideceği ve yıl sonu politika faizinin ise yüzde 30 olacağı tahmini geldi.

Ekonominin gerçekliğinden uzak olan aralık ayı enflasyon rakamı, TCMB’nin politikasını yönlendirirken aynı zamanda 2025 yılı memur ve memur emeklileri ile SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin ücretlerinin tespitinde de etkili oldu ve altı aylık enflasyon yüzde 15,75 olarak hesaplandı. Buna göre görevdeki memurlar ve memur emeklilerinin ocak ayında maaşlarını yüzde 11.54; SSK, BAĞ-KUR ve tarım emeklilerinin ise yüzde 15,75 zamlı alacakları kesinleşti. Sayın Yılmaz’ın “En düşük emekli aylığı çalışması ocakta gerçekleşir” açıklamasına rağmen bu kararı resmileştiren genelgeye Şimşek’in imza atması ile milyonların beklentileri boşa çıktı. Her ne kadar Sayın Şimşek, “Vatandaşın geçim sıkıntısını çözmek en büyük hedefimiz bu doğrultuda gerekli politika çerçevesini oluşturduk” değerlendirmesinde bulunsa da politikanın fahiş fiyatlara yönelik idari para cezalarının yükseltmeyle sınırlı kaldı. Öyle ki fiyatların baskılanamadığı gerçeği Sayın Cumhurbaşkanını “Fahiş fiyatları boykot edin” demeye kadar götürdü. Ancak vatandaşın satın alma gücündeki azalmadan dolayı alım yapamaması zaten doğal boykot yaratıyor. Üstelik fahiş fiyatı önlemek devletin görevi iken vatandaştan bu konuda da fedakârlık beklenmesi oldukça şaşırtıcı.

TÜRK-İŞ’in 21 bin 83 TL açlık ve 68 bin 675 TL yoksulluk sınırı hesaplaması her ne kadar Ankara için olsa da ülke genelini de ışık tuttuğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Hal böyle iken en düşük emekli aylığının 14 bin 469 TL olması özellikle emekli ücretlerine ilişkin iyileştirmenin yapılması gerekliliğini iyiden iyiye gün yüzüne çıkarıyor. Nitekim ILO’nun raporuna göre Türkiye emekliler için en az harcama yapan ülke sıralamasında kamu emeklilik harcamalarının GSYİH’ ya oranın yüzde 4,3 ile sondan 4. sırada yer alıyor. Türkiye’de emekli aylığı Avrupa’nın 6’ da biri. Yani Avrupa ülkeleri içerisinde emekli maaşının en düşük olduğu ülke. Ayrıca Küresel Emeklilik Endeksi’ne göre endeks sırlamasında en alt kategoride yer alıyor. Bu kategoride yer alan ülkelerdeki emeklilik sistemi “Bazı arzu edilen özelliklere sahip olmakla birlikte ele alınması gereken önemli zayıflıkları veya eksikleri olan sistem. Bu iyileştirmeler yapılmazsa etkinliği ve sürdürülebilirliği şüpheli” olarak tanımladı.

Tüm bunlar gösteriyor ki ekonomi yönetimi sermayenin taleplerini karşılamasına rağmen ücretlileri ve emeklileri ise çaresizliğe sürüklüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi